Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Mutlulukta Mutsuzlukta Egomuzda Yatar

 İçsel yaşantımızda, çevremizde,özelimizde ve kendi iç dünyamızda yaşadığımız sorunların temelinde EGO'muzun yattığını bilmem kaç kişimiz görmüş, bilince çıkarmış veya farkına varmışız?  İster kişisel ister toplumsal isterse örgütsel olsun bu duyguya esir düşmüş teslim olmuş etkisinden kurtulamamış, etkinlik ve çalışmalarda benlik konuşmaları sürekli tekrarlamış durmuş (benim sayemde,ben yaptım,benim ilişkilerim,ben olmasam vs.vs.) kişiler ilerleyen zamanlarda bulundukları alanlarda sorun yaratmaktan,kurumu veya örgütü parçalamaktan öteye başka bir işe yaramamış olacaktır. Kişi sürekli kendisinin haklı olduğunu, başkalarının haklı olmadığını, doğruyu sadece kendisinin bildiğini, başkalarının doğrularını  hiçbir şekilde görmediği, dikkate almadığı gibi egosuna hakim olamayan davranışlar tutumlar sergilediği ve "kendi kendisinin aşığı" olma gibi bir duyguya kapıldığı görülmektedir. Bu egosal hastalık kişinin bulunduğu her alanda buna ailede dahil olmak üzere rahatsızlık yaratacağı kaçınılmazdır.

 
Çok uzaklara gitmeden detay aramadan kendi çevremizde olan biteni gözönüne alırsak neden güçlü toplumsal hareketler oluşturamadığımızı daha net bir şekilde bu egolarda arayabiliriz. Çoğumuz kendi geçmişimizle övünürüz,hatta toplum olarakta övünürüz oysa şöyle reel bir gözlemle yaşadığımız o yıllarda, yaşadıklarımızda,hayatımızda ve geleceğimizde  ne kadar sitemkar olduğumuzu memnun olmadığımızı biliyoruz,o günler geçti diye güzel ve anılması gereken bir anıya dönüştürmek ne kadar doğru olabilir? veya artı haneye yazdırıp pohpohlamak ne kadar gerçekçi?  Çevremde geçmişinde şikayetçi tek bir fertle henüz karşılaşmadım,herkesin durumu ve geçmişi meğer çok iyiymişte ben bilmiyormuşum. Bazen ben o geçmişte yaşamışmıydım, bu insanlar benim tanıdığım insanlar değil miydi? diye kendime sormadanda edemiyorum. O zaman şu soruyu hemen soralım kendimize acaba şu anda yaşadığımız hayat bize o günlerden daha mı az olanak sunuyor,bizi mutlu etmiyormu ki geçmişi anar över dizimizi döver dururuz, sanki o günlere aşık olmuş  gibi bir duruşun pozisyonun içine girmiş gibi davranırız. Aslında bütün bunlar yaşadığımız hayatta ne kadar mutsuz olduğumuzun bir açıklamasıdır, geçmişte aradıklarımız asla bulamayacaklarımız, gelecekte aradıklarımız ise belkide hiçbir zaman ulaşamayacaklarımızdır. 
 
Evreni oluğu gibi düşünürsek yani, mevsimleri göz önününe alarak yaşamı dörde bölersek belki daha doğru bir yöntem izlemiş oluruz, mevsimlerde kış diğer mevsimlerin gelişine aldırış etmeden kendi zamanını yaşamaya yaz mevsimi sonbahar ve ilkbaharda aynı işi tekraralayarak kendilerinie tanınan süreyi en iyi şekilde değerlendirirler sıraları geldiğinde mevsimler hiç itiraz etmeden kendisinde sonra gelene zamanı devreder gider. Biz insanlar bu doğa gerçeğini dahi görmeden anlamadan hayatımızı sanki hiç bitmeyecekmiş gibi yaşamaya çalışırken egolarımızıda bir okadar arttırırızki zamanı dahi başkalarına vermeyecek kadar(insanın elinde gelse onuda pazarlayacak ya) egomuzun esiri konumuna düşmüşüz.
 
Hayatta gerçek ve değişmeyen bazı kurallar vardır, bunlardan biride gelişme ,değişime uğrama, ve sonra yeniden düşüşe geçmedir. Hiç bir nesne sonsuza kadar büyüme göstermemiştir,mutlaka bir süre sonra büyümesini bitirmiş duraksamiş ve sonra çöküşe geçmiştir, hayat  işte böyle birşeydir ve bunda kimse kaçamayacaktır, bu nedenledirki  egolarını bir kenara  bırakmayı başaranlar içsel anlamda daha huzurlu bir yaşam sürerler, başkalarının geldikleri konum veya sahip oldukları kişinin içine işlememeli bir başka deyimle dert etmemeli, maddi şeyler insana sadece geçici olarak bir mutluluk veya sevinç yaşatabilir hatta maddi şeyler mutluluktan çok dert ve üzüntü verirler çünkü ömrün boyunca hep sahip olmak istersin ama herşeye sahip olman mümkün olmadığında  bu sahiplik düşüncesi içine işlediğinde de hep huzursuz olur yaşamında hüzün ve dert yoldaşın olur. Oysa iç huzuru ancak sahip olduğun ruh belirler. Kısacası herşeye takılıp kalma yerine birazda kenardan kalıp bakmak ve hatta oralı olmamaktan yarar var.Kendin memnun olmuyorsan, memnun olanı kendi halinle rahatsız etmemek erdemliğinede erişmek doğru olur.
 
Bu kısa yazımı bir Budist keşişin şu cümlesiyle bitireyim: "Keşiş oduğumdan beri geçen 20 yıl içerisinde öğrendiğim tüm şeyi bir cümleyle özetleyebilirim: Ortaya çıkan herşey kaybolur.Bildiğim budur" der Keşiş işte hayat böylebirşeydir. Evet bir anda beliren fırtına birazdan yok olacak ve fırtınanın estiği yerde başka şeyler dolaşacak. Bizde yok olmanın tünelinde geçeceğiz bu nedenle kırılmadan darılmadan incitmeden kim neyi yapmak ve yaşamak istiyorsa yapsın, ortakça dostça yaşamanın koşullarında buluşmanın çabası içerisinde olmak sahip olunacak en büyük huzurdur. 
Ali Haydar Gürbüz