Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dersimde bir yaz

 

Bu yaz iznimi kullanmak üzere 4 haftalığına memleketime gitmeye karar verdim,giderken de kendimce bir kaç gezi pılanı yaptım, bu gezilerin özellikle dersimde hersene yapılmakta olan munzur festivali öncesi olmasına özen gösterdim

 fakat munzur festivali öncesi tasarladığım gibi gezilerimi gerçekleştiremedim.Pertek‘e gittiğim ilk gün Cem Vakfı tarafından yapılmakta olan Cem evinin temel atma töreni vardı bende bu törene köylülerimle birlikte katıldım.Katılımın bir hayli az olduğu törende insanların henüz genel seçimlerin havasında oldukları ve sürekli seçim sonuçlarını konuştuklarını, söz konusu cem Evi olunca cem evinin Cem Vakfı tarafında yapılmış olmasından dolayı özellikle Prof.Dr.İzzettin Doğan‘ın seçime ilişkin yaklaşimı büyük bir tepki almıştı.Bu esnada Cem evinin yapım işleriyle ilgilenen Hüseyin dede ilede bir tartışmamız olmuş ve benim özellikle hüseyin dedede Cem Vakfının bir dedesi olarak çalismamasi hele hele seçimlerde „chp, mhp ve gençpartiye oylarımız gidebilir“ mesajlarından sonra bir daha düşünmesi gerektiğini aksi halde bizlerin bu durumu görmezden gelemeyeceğimizi belirttim,daha sonra bu görüşlerin bir benzerinide Haydar Ber Hüseyin dede ile konuşmuş,tabi Hüseyin dede de biraz sinirlenmişti ama bizler açık olmak mademki bizlere dedelik yapıyor görüş ve beklentilerimizi belirtmek durumundaydık.İki yıl aradan sonra köye gittiğimde yüreğimde hep bir hüznün şarkısı çaliyordu,boşalmış evler ve kimsesiz sokaklar,öte yandan hersene biraz daha kabaran ve çogalan mezarlar,hangi mezara gitsek gurbetin acı hatıraları bitmek tükenmek bilmeyen özlemleri vurur suratıma kim bilir daha bir kaç sene sonra geldiğimde kaç mezar taşi daha eklenecek.Beni gerçekten üzen bir durumdu çünkü bir yanda kimsesizleşen bir köy ve eskiyen evler,bireysel ve egoist bir yaşamın kucağına atılmış yaşlılar, öte taraftan modern görüntülere sahip mezarlarımız ve burası hersene biraz daha gelişiyor genişliyor. temennim ileriki yıllarda bu durumun değişmesi yani mezarlıklara değilde köye yatırımların yapılıp geliştirilmesi….  

Köyde bulunduğum esnada iki tane mezar kaldırdık bunlardan biri rahmetli Hıdır Uç‘un eşi Zeyne öbürüde Gülüzar Daduşut‘undu.Qerib‘in mutfağına bu arada derneğimiz tarafından takılan mutfak dolaplarına muhtar Selman Düzyar ile birlikte gidip baktık Mutfak dolapları 1milyar 300 milyona mal olmuş ve bunun 500 € sunu Almanyada bulunan Hüseyin Yılmaz (Huço) ödemisti burada bu vesileyle kendisine bu katkısından dolayı tekrar teşekkür ediyorum.Ölenlerin yakınlarını ve hastaları ziyaret ettikten sonra tekrar Pertek‘e döndüm, bu arada yanikeleyide ziyaret etmeyi ihmal etmedim,orada dikkatimi çeken  daha önce orada var olan kömlerin yerine Rahmetli dedem Ismail Gürbüz ve yine Rahmetli Mustafa Öz‘ün yıkılan kömlerin yerlerinde birer darduğan ağacının olmasıydı, sahiplerinin ölümünden sonra hem kömler yıkılmış hemde badem ağaçları kurumaya doğru gitmekteydi o tarlalarda artık bostan falan yoktu karşida Halil İmak‘ın ve Mamo‘nun tarlalarında da bostan ekilmeyecekti buda tabiki çocuklugunu buralarda geçirmiş biri olarak beni üzüyordu ama gel görki ben ve benim gibiler buralarda  binlerce km uzak diyarlara gitmiş ve sadece yılda belkide bir kaç yılda bir saatliğine veya birkaç dakikalık bakışla buraları görmeye gelecekti.

Festival sabahı pertek‘te iskeleye gittik orada festivale gelenler için Pertek Belediyesi tarafından güzel bir kahvaltı hazırlanmıştı oldukça kalabalık bir katılımın olduğunu ve bu katılımın içerisinde kürmeşlilerinde yoğunluklu olduklarını gördüm,Halil İmak herzamanki gibi yine kulislerine devam etmekteydi,bu arada yıllardır görmediğim sevgili hülya ve meyrikide görme fırsatı bulmuş oldum.Festival günü ben merkeze gitmiştim orada dersimli esnaflarında desteğiyle yapılan Dersim Belediyesi’nin ekonomik durumu iyi olmayan kadınlar için açtığı ‘Gökkuşağı Kadın Ekmek Fırını’nın açılışı vardı ve bende bu açılışa davetliydim.Akşam saat 21 gibi Pertek‘e geldiğimde çarsinin bir hayli kalabalık olduğunu ve Festival coşkusunun hertarafı sardığını gördüm Festival proğramı sunulurken sunucular bizlerinde orada olduğumuzu anons etmeleri kürmeşliler adına onur vericiydi.Hatta belediye başkanı ilçeye hizmet edenlere ve festivale katkı sunanlara plaket verirken bir çok köylümüz ‘‘neden bizim derneğede vermiyor bizde bu ilçeye hizmet sunanlardanız‘‘gibisinden şikayetlerini dile getiriyorlardı.Festival boyunca proğramları dinliyor ve dersimdeki gelişmeleri takip etmeye çalisiyordum bir yandan sokaklarda müzikli eğlence öte yandan dağlık bölgelerde süren askeri operasyonlar ve durmadan inip kalkan Helikopterler, nereden bakılırsa bakılsın bir yandan acı ve hüzün diğer yandan sevinç,coşku ve mutl uluk.Festival genel anlamda sakin geçiyordu insanlar merkezde genellikle lokantalarda ve çay bahçelerinde oturmaktaydı,gündüz yapılmakta olan seminerlere ise katılımın az olduğu görülmekteydi.Havaların aşirı sıcak olmasıda katılımın düşük olmasına neden oluyordu.  Festival bittikten sonra ben Hasan Banguş ve Stuttgartta gelen dersimli dostlarımıza Belediye başkanı bir yemek Verdi.Yemek esnasında gerek belediye ve gerekse de bölge sorunları üzerinde başkanla konuşma fırsatı bulduk ayrıca festivali kısaca kendi gözlemlerimizle değerlendiriken haziran ayında Almanyada yapılan 2.Dersim Kültür Festivali üzerindede konuştuk.Festivale neden FDG yani Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu davet edilmedi? Sorusunuda başkana ilettik ve bu durumun sadece iletişimde kaynaklı olduğunu belirtti tabi bu beni tatmin etmedi ama bu sorunu dahada derinleştirmek istemedim aynı konuyu Pertek Belediye başkanı sayın Kenan Çetin‘lede konuşmuştum Pertekteki festivalde bizlere konuşma hakkı tanımasına rahmen genel prensip geregi federasyonumuzun resmen davet edilmediği bir yerde spontan konuşmaların yapılmayacağını belirtmiş ve dolayısıyla red etmiştim.Munzurun kıyısında bir restorantta yemeklerimizi yerken bir kaç metre ötemizdede kürtçe ve zazaca türküler söylenmekteydi.O gece ben ve Hasan Banguş başkanın evinde ağarlandık.Konu yemekte açılmışken Pertek Belediye başkanıda bizlere birer yemek Verdi kendilerine bu misafirperverliklerinden dolayı burada bir kez daha teşekkür ediyorum. Dersim merkeze gitiğim bir gün ‘‘ki o gün dtp il merkezini ziyaret edip genel seçimlerin bir sonucunu almayı düşünüyordum ama kimseye ulaşamadığımda ziyaret işini erteledik ve daha sonra gerek il başkanı ve gereksede yeni vekilimiz Şerafettin Halis ile görüşmüş bir ögle yemeğide yemiştik‘‘ değerli dostum Nuri Aslan ile görüşmüş ve onun köyüne gitmiştik.

Gittiğimiz köy Geyiksuyuna yakın Babaocağı mezrası idi bom boş evler kimsesiz bir köy yıkık harebe bir yerdi.Yıllar öncesinde modern binaların nasıl ve ne emeklerle yapıldığını fakat bu binaların gelinen aşamada bölgedeki Politik ve ekonomik sorunlardan kaynaklı göç nedeniyle harabeye nasıl döndüğünü büyük bir hüzünle Nuri anlatıyordu,etrafta keklik sesleri ve elma bahçelerindeki ayı izleri bir hayli çoktu anlaşilan o ki bu bahçelerin tadını artık ayılar çikariyordu,buruk bir hüzünle tekrar bindiğimiz ticari Taxi ile merkeze döndük.    Sabah erkende Elazığda gelen Amcam Zabit Gürbüz,Gürkan Gayer,İrfan Gürbüz ve ben Pülümür‘de bulunan bağır yaylasına gitmek üzere yola çiktik,Tuncelide değerli dostum Hüseyin Kaya‘da bizimle çok merak ettiği yaylaya gelmek istiyordu, sevgili oktayı işlerinden dolayı merkezde bırakıp Hüseyin‘ide alıp Pülümüre doğru yola çiktik. Yol boyunca munzur kenarında yapılan tesisler ve bu tesislerin dolu olması ilgimizi çekiyordu,dersimlilerin aile boyunca bu tesislerde eğlenmeleri ve dinlenmeleri bizleride oldukça memnun ediyordu,bende bir kaç kez bu tesislere gidip munzurun soğuk suyuna bedenimi bırakmıştım.Kutu deresine yaklaşirken geçmişe ait ne Kadar anımız varsa birer birer hafızamıza geliyor  ardı sıra anlatıyorduk. Kutu deresinde yaylalara çikan patika ve zorlu yolları anlatıyordu Sabit amcam,yukarı yaylara çikarken arasıra dışarda konaklamak zorunda nasıl kaldıklarını ve yaylanın zorluklarında bahsediyordu.Yolumuz üzerinde bulunan ve yıkık olan zaxgiye ye takılıyor gözlerimiz,orada biraz duruyoruz ve sevgili İrfan arabada inip yıkık lokantaya doğru gidiyor ve derin bir iç çekiyor ehh nede olsa oda geçmişte bu yaylara az gitmemişti.Bu lokantada ne lezziz yemekler yediklerini hatırlıyor ve burada yaylalara nasıl gittiğini bu yolların ne Kadar zor olduğunu anlatırken gözleri doluyordu.„Hayat şimdi bizler için ne kadar kolay görünsede eskisi gibi doğal ve içten asla olmayacaktı„diyordu İrfan.Zaxgiyeden Pülümüre doğru yolculuğumuz   etrafımızda yalçın kayalar ve çilgin bir doğanın toplu senfonısı eşliğinde devam ederken kendimizi Ağlayan Kayalar‘ın dibinde bulduk burada durup bir iki hatıra resmi çektik ve büyük bir ilgi ve hayretle bu kayalardan aşağı süzen suya baktık,Her kayanın yanından, üstünden, altından köpük köpük, pırıl pırıl sular akıyor.Bu yeşillik içinde kayadan süzen suları renk renk yosunları izlemek daha da farklı bir zevk veriyordu.Tanrıya her ne Kadar inanmasamda yinede tanrının dersime bir lütfuydu bu doğa harikası,bölgemizde savaş olmasa huzur ve barış ortamı olsa inanıyorumki buralar turist patlaması yaşayacaktır,çünkü bir insanın izin yaparken yaşamak istediği her şeyi burada bulabilmesi mümkün.

Yine yol boyunca bir tepenin başinda yalçın bir kayanın üstünde kartal yuvası gibi kurulu bir ev  asla ve asla dikkatlerden kaçmıyor.Kırmızı köprüye doğru yaklaşirken  bir yanda, doruklarına ulaşilması imkansız gibi görünen yalçın kayaların eteklerinde derin yarıklar ve mağaralar gözükürken, diğer yanda ormandaki ağaçlar birer renk cümbüşü oluşturarak adeta göz kamaştırmaktaydılar.Kırmızı Köprüye vardığımızda hiçbir şeyin değişmediğini gördük bunca zaman geçmesine rahmen hiçbir gelisme olmamıştı.Yol kenarında arı kovanları dışında baska bir çalisma gözümüze ilişmemişti.Kırmızı Köprüde Pülümüre doğru giderken Xarçik vadisine de gözlerimiz takılmaktaydı. Yukarıda gökyüzü, iki tarafta dik ve yeşil renkli ormanlık dağlar, arasında pırıl pırıl bir dere ve derenin kenarında her yandan akan sular arasında yüzyıllar görmüş, şahane ağaçlar.Ağaçların arasında yamaçlardan yer yer sular akıyordu ama buna rahmen Xarçik suyunun bir hayli azaldığı görülmekteydi.Pülümürden geçerken yavaş yavaş yaylalara yaklaşmanın heyacanı içerisindeydik.yol yapımı nedeniyle gayet yavaş hareket ediyordu arabamız,tepeye vardığımızda orada bir karakolun olduğunu gördük ve kimliklerimizi askere verdik fakat kimliklerimizi ancak yayla dönüşünde alabileceğimizi belirttiler bizde yolumuza devam ettik.Yamaçlarda yaylaya çikarken kıvrak ve büklüm aynı zamanda tozlu bir yol bizleri bekliyordu,yükseğe çiktikça heyacanım biraz daha artıyor ve uzun zamandır görmediğim bitkileri görmeye başlamıştım artık yayla havası soluyorduk  biraz daha yükseğe çiktigimizda gözlerim Güni otuna takıldı ve hemen arabayı durdurduk fotoğraf makinamı alıp bir kaç resim çektim,yıllar sonra yani tam 20 yıl aradan sonra kırkor,güni ve yayla bitki örtüsünün içerisinde o güzel havayı teneffüs ediyordum bu benim için anlatılması zor bir andı çünkü bu oksijeni uzun zamandı hep hayal ediyordum,“biraz kırşik toplayalım mı“ diye amcama takıldım oda yok yok arabalar obaya kadar gidiyor arabayla odun getiriyorlar dedi,evet bir ölçüde yaylacılıkta bu anlamda kolaylaşmıştı nede olsa bizde arabayla gitmekteydik.Yukarıda Pülümür ilçesine baktım (ben daha önceleri Pülümüre pek uğramamıştım ama ,daha sonraki günlerimde bir kezde Pertek Belediye başkanı sayın K.Çetin ile Bal festivaline ve orada yapımı biten Kültür evinin açılışına gittim,İlçenin gelişmişliği konusunda bir fikrim yok ama nüfus Oranının bir hayli düşük olması göçün ne kadar etkili olduğunu kanıtlıyor.)yaylada Pülümür ilçesine bakıldığında çok küçük bir yerleşim alanı olarak görülüyor,öte yandan böylesi muhteşem yayları olan doğası olan tuzundan madeninden tutunda balına kadar meşhur olan şanslı bir ilçedir Pülümür.

Yayla yolculuğumuz devam ederken dıkkat çeken bir başka hususta bu yaylalarda ağaçların olmamasıydı yani küçük bitki örtüleri dışında büyük meşe ağaçları veya çamlara rastlamak mümkün değildi,yer yer kavak ağaçlarına benzer küme küme yeşillikler göze çarpiyordu.Yavaş yavaş Bağır dağının doruğuna çikmis ve orada bulunan yaylacıların çadirlarini gürüyorduk.Çadirlara doğru arabamız yavaş yavaş giderken bende bir anda çocuklugumu geçirdiğim bu dağları aklımda geçirdim,mergeçeker,gazehenifi,golaxızır,ulus,gelıbaravan,hıngırvan,ciyayesusuz,demirkapı,ve adını su anda hatılamadığım bir çok yaylayı aklımda geçirdim.Ben geçmişimle meşgulken bir anda uluyan bir köpek sesiyle obaya yaklaştığımızın farkında oldum,bizimle beraber gelen Hüseyin‘e „ şavaklıların gerçek yaşamı budur“ dedim şimdi onları daha yakından tanıyacak ve yaşantılarına şahit olacaksın„.O da „evet bende bu dağları ve bu insanların yaşamlarını merak ettiğimde bugün burdayım“ dedi. Obaya vardığımızda sevgili Hakan bizleri karşiladı ve çadira aldı,eşi bizlere soğuk bir ayran ikram etti,amcam hemen biraz ekmek ve bolca yoğurt istedi yaylaya gelip tas tas yoğurt yemeden soğuk sulardan yudumlanmadan geri dönmek olurmu hiç? Bizde yaylanın tadını çikaracak hasret kaldığımız bu günü doll dolu yaşamaya çalisacaktik. Amcama bakarak bende yoğurt istedim ve büyük bir iştahla yedim o ara Hüseyin „birazdan et yiyeceğiz karnını doyurma dedi“ ama“ ben yoğurdu ete tercih ederim sende ye“ dedim ama o yemedi daha sonra oda yedi ve yedikten sonrada benim gibi oda uykunun esiri oldu.Artık yayladaydık İrfan‘ın yüzü gülüyordu „yıllardır bugünün özlemiyle yaşiyordum“ dedi bak işte şimdi bu dağlardayım „dersimin dağları“ bizim dağlar diyordu,harikalar diyarı tertemiz oksijeni ve buz gibi sularıyla baş başaydık. Hakan bizlere kuzu kesmiş hazırlıyordu bizde bu esnada eşeği alıp 1,5 km uzakta bulunan kırklar gözelerine gidip su getirecek ,bölgeyide gezecektik.Hüseyini eşeğin sırtında götürmeye ve korumaya özen gösterdik nede olsa misafirdi ve en önemliside „kureyşan“lıydı başina herhangi bir şey gelirse vay halimize diye hüseyin‘e şakadan takılıyorduk. Kırklar gözelerine geldiğimizde o muhteşem sulardan kana kana içmeye başladık.bir yandan karşimızda duran şahane doğa manzarası karşida Erzurum ve Erzincan dağları öte taraftan akan suların etrafında henüz yeni açılmış dağ çiçeklerine bakıyorduk.Buraları anlatmak gerçekten kelimelerle yeterli olmuyor görmek ve yaşamak gerekiyor ben ve yanımdakiler bu güzel yaylayı gördükleri için şanslılar,geriye döndüğümüzde sürülerde gelmişti hemen beriye gidip süt sağımı için yardımcı olduk,koyunların sıralarını bozmadan süt sağımına kolaylık sağlamaları Hüseyini bayağı şaşirtmıştı.

Çadira gitiğimizde ben tekrar bir tas yoğurt yedim o esnada daha önce yemeyen Hüseyinde bir tas yedi ve ardında kızartılmış etten bol bol yedik yaylanın havasında olsa gerek bir anda uyku çöktü üzerime tabii o Kadar yoğurt yersen uyursun dedi Hakan evet uyumasına uyuyacağımda Hayri‘de fırsat bulursak evet yaylaya gidipte Hayri Uç‘tan bahsedilmezmi. Bütün gün yaylanın sorunlarını,zorluklarını ve orada yaşadıklarını anlattı daha sonra yakın geçmişte gerçekleşen genel seçimlerden bahsetti bir türlü konuşmalarının sonu gelmiyordu allahtan bizimle beraber Hüseyin gelmiştide onu can kulağıyla dinliyordu daha sonra hüseyin „ya haydar yayladaki kürmeşliler gündemi buk Kadar takip ediyorlarsa diğerlerini düşünmek dahi istemem“ Hayri tam 3 saat boyunca anlattıkça anlattı.Hayri anlattıklarından misafiri sıktığını anlamıştı ki ona „ya kusura bakma bu yaylada kimse yokki konuşalım işte senin gibi birilerini yakalamışken 3 aylık konuşmamı yapayım fikirlerimi tazeleyeyim dedim“bunun üzerine hüseyinde gülmüştü ama bizde onlara birer çadir (bulabilirsek) sözü verdik bakalım bu sözümüzün altında kalkabilecekmiyiz.

Sevgili Hüseyin‘i bu konuda rahat bırakmayacağız.Gün yavaş yavaş bitime doğru gidiyordu bizlerde karanlığa kalmadan tekrar bu güzelim yerden ve insanlardan ayrılmak zorunda kaldık,ama bir dahaki sefere bir günlüğüne değilde kısmet olursa 3,4 günlüğüne geleceğim.Ellerinde var olan en güzel şeylerini bizlere ikram eden bu güzel insanlara burada tekrar teşekkür ederken bizleri yaylaya götüren ve araba kiralayan sevgili Gürkan ve Amcam Sabit Gürbüz‘ede burada tekrar teşekkür ediyorum.İznim tabiki yabnız bunlarla geçmedi,Sevgili Kazım Öz‘ün  Fırtına adlı filmin  çekimleri ileriki günlerde olmuştu ve bende orada bulundum,köylülerimizin sabah saat 5 gibi feribot iskelesine gelip birazda olsa Kazım‘a yardımcı olmak istemeleri gerçekten sevindiriciydi,kendilerine verilen rolleri en iyi şekilde yapıyorlardı ve hiç bir şekilde şikayetleri olmuyordu,feribot çekimleri için Kenan Bey‘in yardımları tabiki unutulmamalı bu konuya benim değinmem burada doğru olmaz bu Kazım‘ın işi olsa gerek.Evet sanırım bu Kadar anlatım yeter yoksa Yanikelede neler yaptığımı sıngeç suyunda nasıl balık tuttuğumuzu ve kaplıcalara nasıl gittiğimizi neler yaşadığımızı anlatmaya çalisirsam ha ayrıca Ali Baran‘la nasıl futbol oynadığımızı ve 5 dakika sonra baran‘ın sahada nasıl kaçtığını Kenan beyle Pülümür bal Festivali dönüşünde kaç köy dolaştığımızı ve kaç düğüne katıldığımızı sabah saat 10 da Pertekte çikip gece saat 11 de eve gelişimize Kadar neler yaptığımızı anlatırsam burada sayfalara sığdıramayız.canınızı daha fazla sıkmayayım bu anlattıklarım benim bir izin boyunca yaptıklarım ve yaşadıklarım herkese sevgiler.