Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Moda mı? Fayda mı?

Sistem aktörlerinin davranışları ve organizasyonları önemli oranda kurulu mekanizmanın ruhunu da yansıtır.

Sistemin gözbebeği ve temel unsuru sermaye odaklı firma ve onun işlevidir. Firma sahipleri, hissedarlar, yöneticiler, çalışanlar ve müşteriler bu bütünün tamamlayanlarıdır. Kar maksimizasyonu, sürdürülebilirlik, yenilikçilik, fayda maksimizasyonu gibi optimal hedefler sözkonusu. Ülkeye, bölgeye, kültüre göre nüanslarda farklılıklar olsa da öz bundan ibarettir.

Çarkın bütün dişlilerinin işleyişi hiyerarşiktir. İlişkiler katı ve serttir. Devlet erki, yönetmelikler ve şirketin işleyiş prensipleri mekanizmanın hukukunu oluşturmaktadır. Demokrasi, bütün birimler arasında serbest tartışma, görüş alışverişi sözkonusu değildir. Elbet sendika, birlik, odalar, kulüpler vb örgütlenmeler var. Seslerini de zaman zaman yükseltmektedirler. Ama belirlenen dairenin prensipleri dışına çıkmamak kaydıyla. Hiyerarşik yapı asla dokunulamaz. Yoksa hertürlü yaptırım ve şiddet kaçınılmazdır.

Üstelik liberal sistemin kutsadığı "birey" burda yoktur.

Devlet işlerinin pratik işleyişini sürdüren kurum bürokrasidir.  Anayasa, yasa ve yönetmelikler çerçevesinde çalışırlar. Örneğin genel müdürden alt memura değin uzayan bir ilişki ağı mevcut. Disiplinlidir, hiyerarşiktir. Karar alma yetkisi sınırlıdır. Daha çok talimatları yasal çerçeveye uygun olarak uygulama sorumluluğunu yürüten pratik işleyiş mekanizmasıdır. "Özgür birey" ücrete tabii, sınırlı. "Mesleki bilgi", diplomaya, "kariyer" tercih ve icazete bağlı.

 Parti, sendika, dernek, örgüt ya da moda deyimle sivil toplum örgütü. Katılım serbest, seçme ve seçilmeye dayalı bir işleyiş. "Sistemin nefes borusu, övünç kaynağı, demokrasinin kaleleri, uygarlığın zirvesi ya da zaferi."

Oysa ekipler, klikler, birimler, rekabetler, kavgalar ve savaşlar gölgesinde iktidara yürüyüşün ana mekanizmasıdır burası. Kendi iç hiyerarşisi de işin cabası. Belli ekiplerin hakimiyeti, kadroları ve çıkar birlikleri ekseninde yıllar yılı süren bu kuruluşların mücadeleleri. Zamanla kurumlaşma, profesyonelleşme, uzmanlaşma olgusu da yabancılaşma ve bürokratikleşmeye yol açtı. En nihayetinde lider sultası, birey tapıcılığının belki ateşi burada arlandı ve giderek yaygınlaştı.   

Üniforma, rütbe, er, general.. Korkuyla yüzyüze olunan en uç noktada en abartılı semboller. İnsanoğlu için çok ilginç bir ruh halinin dışavurumu. Sert bir hiyerarşi, sonsuz itaat, öldürme yetkisi, emir, komuta ve talimat. Birde aynı özellikleri taşıyan polis ve paramiliter güçler, istihbarat birimleri de dahil edildiğinde ortaya çıkan manzara akıl alır gibi değil.

Kendiyle konuşarak, işbirliği yaparak, anlaşarak sonuç alamayan insan, adına koruma dediği sert bir aygıt yaratmış kendinden. Ama bu aygıtla habire kendine sıkıyor kurşunu. İçe ve dışa karşı savunma saldırının öbür yüzü oluyor. Düzeni, intizamı sağlamayı amaçlarken, normatif ve statik mekanizmanın kurumlaşmasıyla kendi dönüşümünü, dinamizmini, alternatifini, imkanlarını sınırlıyor.

Çılgınca, akıl işi değil.

Ama her yapılan için de bir akıl, bilgi ve düşünsel üretim mekanizması anlamında üniversiteler, enstitüler, basın ve medya kuruluşları, eğitim birimleri oluşturulmuş.

Tüm bu mekanizma,ideologlarının söylemine göre "bireyin özgürlüğü" ya da "tüketici optimal faydası"  için yapılıyor.

Peki kim bu tüketici veya birey allah aşkına. Sivil örgütü üyesi, bürokrat, er veya general, hissedar veya işçi değil mi?

Hiyerarşiyi kanıksamış, çarkın dişlisi olmuş, yasalara, yönetmeliklere, talimatlara tabii olmuş birinin özgür karakterli olması sözkonusu olabilir mi?

Basit bir örnek. Telefon bir iletişim aracı. Yeni teknolojilerle birçok fonksiyonu yanı sıra mevcut. Ama herkes elindekini bir anda, bir kenara bırakıp sadece bir markayı almak için günler öncesinden sıraya giriyorsa, tasarruflarının önemli bir bölümünü harcıyorsa bu ne kadar optimal bir seçim olur.

Bu yönetici ihtiyaç odaklı bir karar mı vermiş oluyor yoksa imaj, moda, gösteriş dünyasının rüzgarına mı kapılıyor?

Kendini üstün, modern, öncü göstermenin dışa vurumu, iyi imaj yapmanın aygıtı da bir hiyerarşi arayışı değil mi?

Ve toplamda doğa, çevre, kaynak israfı sözkonusu değil mi?

İnsan ihtiyaçlarının objektif belirlenimi ne kadar mümkün?

Bu uygarlık aklıyla bu insanlık kendini ne kadar özgürleştirebilir? Var edebilir?