Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Kapitalizm anavatanında kan ağlıyor

Aslında bu başlığa sosyalizmi de eklemek lazım. Hatta uygulamada entegre olan dinleri de dahil etmek gerek.Hepsinin ortak paydası Helen kültür ve uygarlığı.
Büyük İskender'in Yunanistan'dan Anadolu, Kürdistan üzerinden Güneydoğu Asya'ya kadar uzandığı süreç. Yeni uygarlıklarla buluşması, Yunan uygarlığının yeni bir sentezi ve ilk ciddi kolonyal eğilim. Belki ilk global adım diye nitelenebilecek bir süreç. Daha sonra Roma-Bizans, Cengiz Han İmparatorluğu, İslami yayılma, rönesans, yeni coğrafyaların keşfi, ticari kapitalizm ve endüstriyel sıçrama, bunun versiyonları kapitalizm ve sosyalizm sahne aldı. En nihayetinde yine Helen uygarlığının ana topraklarında bütün bu tarihsel eksen can çekişiyor. Yani Yunan kültürünün yayılması olan Helen uygarlığının türevlerinin toplamı bugün yine Yunanistan'da çıkmaza girmiş durumda.
İlginçtir daha önce Doğu'ya yayılan bu hareket günümüzde Batı'yı tehdit ediyor. Avrupa Birliği'nden ABD'ye Avrupa merkezli uygarlık panik ve korku içinde.
IMF, Avrupa Merkez Bankası, Almanya ve Fransa doğrudan olmak üzere AB ülkeleri, iflas etmiş bu ülkeye müdahale etmek için seferber olmuşlar. Hatta sadece hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların değil global ölçekli şirketlerin de bu seferberliğe el atması istenmektedir. Bütün ekonomistler, hükümetler yaşanan sürecin dünya ekonomisi ya da sistem istikrarı için nasıl bir tehlike olduğundan dem vuruyorlar. Alan Greenspan, ABD eski Hazine Müsteşarı, Yunanistan'daki çıkmazın ABD'yi de tehdit ettiğini belirtiyor. Yardım bekleyenler sırasında yer alan Portekiz ve İspanya ya da Irlanda, hatta Belçika'da tökezlemenin eşiğindeler. Sarmal bütün dünya ekonomilerini vurabilir.

Oysa daha yakın dönemde aynı aktörler, aynı reçete ile 100 milyar eurodan fazla bir kredi miktarı ile yardım etmişlerdi. Şimdi daha büyük rakamlar ortaya dökmelerine rağmen çok da tedirginler. Şu on milyon nüfusluk adalar ülkesinin bu kadar korku yaymasının en önemli nedeni kelebek etkisidir aslında. Daha da ötesi teşhis, tedavi yöntemlerinin cevap vermediği ve ilaçların etkili olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya olunan bir durum var artık.

Genelde tüm mantık; tekniğe dayalı gelişmeyi sürdürmek, refah devletinin standartlarını korumak ve de en önemlisi sermaye sistemi ve sermayedarları desteklemek. Bundan dolayı firma merkezli tüm krizlerin maliyeti devlete yüklendi. Devlet ise emekçiye yüklendi. Artık bu da sürdürülebilir değil. Sistemin bekası ve devamlılığı için emekçinin asgari bir tüketim seviyesi olmak zorunda. Kapitalistin ürettiğini ortada bırakmayacak kadar bir seviye. Elbet bu da emekçiler arasında eşit paylaşılmıyor. Ve ayrı bir tartışma konusu. İşte bu iki sınıf realitesinin arasında sıkışan devlet mekanizması bugün çıkmazda. Borçlandı. Yasaları ve şiddeti uyguladı. Buna rağmen dengeleyici rolünü oynayamıyor. Yine tipik örneği Yunan hükümetinin hiçbir fonksiyonunun olmamasıdır. Bütün kavga sokaklara inen halk ile iç ve dış iktidar güçleri arasında geçiyor.

Yalnız bundan sosyalistlerin özlemi olan bir alternatifin çıkacağını beklemek aşırı iyimserlik olur. Ne fikri, ne örgütsel anlamda bu süreçlere müdahil güç değiller. Hatta Vatikan merkezli dini örgütlenmeler daha etkili olabilir. Ya da liberal sistemin aktörleri hâlâ inisiyatif sahibidirler ve süreci yönlendiriyorlar. Ekonomik çözüm reçeteleri işlevsiz kalınca şiddet yoluyla sorunlu noktaları keserek atarlar. Çatışmalar, savaşlar, acılar mevcut çıkmazın en bariz örnekleridirler.