Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Ekonomi Cephesinde yeni bir şey olmayacak

Yeni hükümetin ekonomi kurmaylarına bakıldığında bu cephede pek bir farklılık olmayacağı görülmektedir. Belki bir yönüyle, olumlu ve anlamlıdır. Çünkü bu kadroya ait yılların birikimi, istikrarı sağlayacak ilişkiler ağının sürekliliği önemlidir. 
Fakat mevcut ekip ve barındırdığı zihniyetin farklı bir yaklaşımla ekonomi politikalarına yönelmesini beklemek mümkün değil. İthalata dayalı büyüme, kamu gelir ve giderlerinin kullanımındaki dengesizlikler, dış ticaret açığı, sıcak paraya dayalı finansal hareketler köklü değişimlere uğramayacaktır.  Bu da ekonominin aslında istim üstünde olduğunu gösteren açık bir delildir. Bundan dolayı Erdoğan'ın "ekonomiyi soğutacağız" demesinin ya da Zafer Çağlayan'ın "bazı sektörlerde ithal yerine kendimiz üretime geçeceğiz" söyleminin pek de  bir anlamı yok. 
Gerçekçi bir değişim için yapısal ve köklü politikalara ihtiyaç var. Bunu hedefleyen bir yapının kadrosunu da buna göre ayarlaması beklenmektedir. Ancak böyle olmadı ve bu gelecek için tehlike arz etmektedir. 
İçeride yandaşların desteklenmesi, siyasal ve ekonomik operasyonlar eliyle sermayenin el değiştirmesi, tarikatların ekonomik güçlerini kendi tabanlarına yayarak müritlerini şube ve müşteriye dönüştürmeleri süreci devam edecek. Bunun dışında kalan kesim gelir, destek ve teşvik olanaklarından yoksun kalacağı gibi artan gelir dengesizliğinin kaybedeni cephesinde daha da çoğalacaklar. 
Ancak daha çok ekonomiyi dış dünyadaki hareketlilik sarsacak gibi. Çünkü Türkiye'yenin şu an yaşadığı sanal diyebileceğimiz büyüme sürecini daha önce Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İrlanda yaşadı. Önceki adı AET (Avrupa Ekonomi Topluluğu) olan AB ile ilişkiler başladığında bu ülkelerde de böylesine hızlı kalkınma süreçlerine tanık olundu. Hatta İrlanda'daki ekonomik ivme model olarak sunuldu. Doğu Asya'nın alternatifleri ya da Avrupa versiyonu biçiminde nitelenir oldu. Yine Macaristan, Bulgaristan, Polonya'ya benzer roller biçildi. Velhasıl doğu Avrupa ülkeleri yabancı sermaye açısından büyük çekim merkezleri oldular.  
Oysa şimdi bilinen krizin ötesinde daha birkaç yıl öncesinden başlayark Batı Avrupa Merkezli yatırım şirketleri bazı sektörlerde geri çekildiler. Özellikle temel üretim malları alanında. Yani sadece montaj ve yan ürün üretimi payı bırakıldı. Bunun nedenleri çok daha detaylı irdelenmeyi gerektirmektedir. Ama hemen belirtmek gerekir ki, ücret düzeyleriyle önemli bir bağlantı sözkonusu. Batı avrupa ülkelerinde de ücret düştüğü gibi, yedek işgücü takviyesi kontrollü bir biçimde yapılmaktadır. Yine yatırım için ilk elde çekici olan ülkelerin bir süre sonra organizasyon, yönetim ve kalifikasyon bağlamında yetersiz kaldıkları istenen verimliliği sağlayamadıkları görüldü. 
Politik, finansal ve yönetsel sorunlarda eklenince cazibe kaybolmaya başladı. Hele hele Yunanistan, Portekiz, İspanya, İrlanda gibi ülkelerde mevcut kronik kriz varken, Türkiye'ye yatırımların akmasını beklemek biraz safdillik olsa gerek. 
Ancak görülüyor ki, hükümetin ekonomi kadrosu farklı düşünmektedir. Umarım bu düşünceleri ülke ekonomisi için hayırlı olur. Hem bölgesel, hem kişisel gelir dağılımında denge sağlanır, işsizlik düşer ve istikrar sağlanır.