Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

AKP tipi kalkınma ve Gezi parkı-Ahmed pelda

Günümüzde hızla kalkınan ülkelerin üç temel ortak özelliği göze çarpıyor. Birincisi otoriter olmaları ikincisi ise çevresel faktörleri gözardı etmeleri, üçüncüsü ise insanı bir değer olmaktan çıkarıp bir unsura dönüştürmeleri. Şu an ekonominin yıldızları, kalkınma rakamlarıyla övünen ülkelerin hepsi böyle. Çin başta gelmektedir. Uluslararası platformlarda çevre ve iklim değişikliğinde en olumsuz rol oynayan ülke olmasına rağmen, ILO-uluslararası çalışma örgütü- göstergelerine göre işçi ve emekçinin haklarının nerdeyse hiç olmadığı gibi, insan hakları kuruluşlarının da eleştiri oklarına hedef olmaktadır. Yani farklı düşünsel siyasal talepleri reddeden, hala da idamı çok yoğunca kullanan bir devlettir Çin. Hatırlarsanız bundan kısa süre önce bir kadının yeni doğan bebeği tuvalet borusundan mucizevi bir biçimde sağ çıkarılmıştı. Aslında bu veya benzeri vakalar binlerledir, yaygındır. Çünkü nüfus artışı üzerinde çok sert bir kontrol var. Yaptırımlar ağır ve bundan dolayı ülkeyi terk edenlerin sayısı da hiç az değil.


Mandela’nın ülkesi güney Afrika ırkçılıkla mücadelenin sembolü. Ama gelin görün ki Mandela’nın yol arkadaşları çok otoriter. Kendileri iktidar olunca eski yönetimlere rahmet okutuyorlar. Zuma’nın yönetiminde bu ülke kömür işçilerini öldürdü. Yüksek kalkınma hızına karşılık, ücretler çok düşük. İşçi ve emekçilerin protestoları zor yoluyla bastırılıyor. İş güvenliği konusunda bir adım atılması gündeme bile gelmiyor. Çevresel faktörleri dikkate alan bir uygulama mevcut değil. Denizin kirletilmesinden, kimyasal atıkların hoyratça doğayı kirletmesine karşın bir adım sözkonusu değil.

Brezilya, Meksika ve Arjantin’in başında sol kökenli liderler var. Ama bunların bu kıtada rüzgar estiren Bolivarcı politikalardan haberleri yokmuş gibi daha çok ABD merkezli liberal dünya ile ilişkileri sıklaştırdıkları biliniyor. Bundan dolayı da Amazon ormanları katlediliyor. Büyük çiftliklerin sahipleri güçlerine güç katıyor. Kentlerin tümü ikili bir hal almış. Merkezde lüks yaşam, gökdelenler, zenginler varken, kenar mahallelerde barakalarda yaşayan evsizlerin sayısı bilinmemektedir. Açlıktan, yoksulluktan ölümleri gayet normal görülmektedir. Düzene isyan olarak çeteleşmeler, insan kaçakçılığı, uyuşturucu ve mafya grupları ortaya çıkmaktadır. Polislerin bunlarla mücadelesi ise hukuki yollarla değil, direkt ölme ve öldürme üzerinedir.

Hindistan’da kast sistemi sadece dinsel bir olay değil. Aynı zamanda ekonomik bir uygulama. En altta yer alanlar insan katından değerlendirilmiyorlar bile. Tarlalarda fare avcılığından en ağır işlere kadar akla gelebilecek zorluklara maruz kalıyorlar. En tepede yer alanlar ise nerdeyse hiçbir çaba göstermeden zengin oluyorlar. Dipten toplanan emek ve sermaye birikimi bunların mal, mülk, servet hanesine yazılıyor. Bu ülkenin birçok zengini dünyanın neresinde nice servetleri var, kaç şirketleri mevcut bilmezler. Çünkü onlar eğlenirken, kastın alt kademeleri taparcasına işlerini yapıyor, risk unsurunu sıfırlıyorlar. Bu tarihsel süreç içinde de böyleydi. Avrupa merkezli dünyanın Afrika köleleri, Kızılderili katliamları, şiddete dayalı sömürge uygulamaları hala akıllardadır ve devam etmektedir. Çünkü yukarıda örnekleriyle anlattığımız ülkeler ve Türkiye dahil hepsinde bunların yatırımları var. Ucuz işgücü talepleri bunların uygulamalarının ürünü. Haliyle maliyetlerin düşürülmesi adına, insan ve çevre faktörlerinin yok edilmesi, otoriterleşme ve yabancı sermayeyi çekerek kalkınma eğilimi bu ülkelerin kurduğu sistemin ürünü.

Tabii AKP merkezli Türkiye kalkınmasının bu örneklere benzer kalkınma özelliklerinin yanı sıra kendine has yanları da var. Örneğin siyasal islamcı kesimin Kemalizim kompleksi, uzun yıllar fakir ve iktidardan uzak kalma sorunu ve Osmanlıcı-yayılmacı eğilimi gibi düşünsel ve politik faktörlerin doğurduğu bir paradoks var. Bu beraberinde intikam duygusunu getiriyor. Bir grup hareketi ekseninde merkezileşip diğer grupları ezme ve dıştalama eğilimi artıyor. Sıkı çalışma, disiplin ve ardından gelen kazanca yüklenen fetişleştirme duygusu, beraberinde bir körelmeyi de getiriyor.

Böylesi bir durumda insani değer, doğa, demokrasi, hak, adalet, özgürlük gibi özelliklerin ne kadar önemli olduğu fark edilmiyor bile. İnsani değerler dıştalanır ve dıştalanıyor da.

Elbet bunun da sonu var ve çok da uzak değil.
Ahmed pelda