Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

İNANIYORUM. MÜMKÜN. YAPABİLİRİZ

Siyasette, ekonomide, toplumsal sorunlarda hep tartışılır. "refah devletine nasıl ulaşılır?". "Yoksulluk nasıl önlenebilir?", "Devletler, bölgeler, uluslararası eşitsizlik ya da gerikalmışlık nasıl aşılabilir?" ... bunun gibi birçok soru ile gündem sıcak tutulur. binlerce makale yazılır.

Neden mi?

Umutları kesmemek için. Yani varolan duruma bu sistemin muhakkak çözüm bulacağıını, bu konuda yapılan çalışmaların sürekli yenilendiğini ve geliştiğini, başka alternatifin olmadığını ileri sürerler. Kendi içinde de bir tutarlılığı var. Çünkü binlerce bilim insanı, yazar, araştırmacı, politikacı, filozof, hayırsever, vakıf, üniversite, uluslararası ya da yerel kuruluşlar kafa yormaktadırlar.

Samimidirler.

Samimiyetlerine inanıyorum.

Fakat artık sonuç alacağına inanmıyorum. Hem akademik dünya ile iç içe hem de toplumsal yaşamın birçok biçimine tanık olarak, edindiğim tecrübe bunu bana söyletiyor. Aslında bunun olmayacağını sistemin kendisi söylüyor. Örneği Habermass bize "düşünmek için yeni enstrümanlar gerektiğini" belirtiyor. Demek ki bu düşünce tarzıyla değil. Olmuyor. Zaten birçok filozofun ortak vurgusu hiyerarşi, kontrol, denetim, yönetim eleştirisinde odaklanıyor.

Bunu artık günlük yaşamda sayısız eşitsizlikler ortamında her insanın görmesi, fark etmesi mümkün.

Bunun tartışmanın çok gereği yok.

Peki yazılan binlerce tez, ve uğraşlara ne demeli? Onları nereye koymalı?

Kanımca:

1) Mevcut mekanizma içi üretilen tezlerin çözüm üretme şansı yok.

2) Geleneksel ideolojik sistemlerin devamı ve onların ekollerini doğrulayıcı, onun dışındaki söylemleri red edici tezlerin de yeniden realize olabilmesi mümkün değil. Özellikle Marksist keynesyen, monetarist söylem ve yaklaşımlar ve o geleneklere bağlı şekil kazanan ekollerin tekrardan ve uyarlamalardan öte zemin bulması mümkün görünmüyor.

3) Hepsinin dayanağı olan batı merkezli, evrimci anlayış ve düz lineer mantık yapısı çözüm üretmekten uzaktır.

4) Bundan ilham alan teknolojik üretim anlayışı, kent sistemi, başarı anlayışı ve tatmin ölçütü, statüko ve tarz artık tüm doğal değerleri tehdid etmektedir. Çevre, tabiat, insan doğası, büyük darbeler almaktadır.

5) Yine bu aklın ürettiği devrimci söylem ve anlayış da yıkıcı, tahrip ettirici olmuş, savaş, şiddet ve baskı dışında birşey getirmemiştir.

Buna karşın:

Herkes tarafından kabul edilebilir,

sadece bir dini, bir bölgeyi, bir gurubu değil, her bireyin, her toplumun değerlerini gözetecek bir anlayışın geliştirilmesine ihtiyaç vardır.

Herkesin geçim kaygısı taşımadığı, fakirlik, yoksulluk ve yoksunluk gibi bir tartışmanın gündemden kalktığı bir yaşam biçimi mümkün.

Yine herkesin birbirine benzemesine gerek kalmadan hayatı kendi kozmosu içinde sürdürebildiği ama başka yaşam biçimlerini de tanıdığı ve kabul etti bir yaşam mümkün.

Bu bir ütopya değil.

Bunun için devrim yapmaya yıkmaya, yakmaya da gerek yok.

Sadece ve sadece yeni bir anlayışa ve bu anlayışı realize edecek tezlere ihtiyaç var.

Mümkün

Yapabiliriz.