Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Sol, sefalet, muhalefet

İddia büyük, ütopya derin. Milyonlar ayakta. Dalga dalga devrimler yayılıyor. Teorik tartışmalar, yeni kavramlar almış başını gidiyor.

İnsanlık Tanrı kaynaklı, peygamberi dinlerden sonra ilk kez bu kadar kapsayıcı bir söylem ve eylemle karşı karşıya...

200 yılı bulan bir tarih. Ve bu tarihin sonunda ihtişamın yerini alan trajedi ya da sefalet.

Yaşadığımız şu kriz döneminde kapitalist teorisyenlerin Marks'ı anması, finans ekonomisi konusundaki tespitlerini doğrulaması birçok sol söylemli teorisyen ve aktivisti sevindirdi. 'Bak Marks doğru söylemiş' diyerek böbürlendiler. Yanakları okşanmış çocuk misali sevinçten kızarmıştı.

Oysa Marks'ın karşıtları eliyle bir doğrulanmaya ihtiyacı yok. Olmamalı. Ya da neden şöyle sorulmuyor; 'Ey para babaları madem ki, Marks'ın tespitlerini yerinde buluyorsanız, öyleyse niçin önerilerini dikkate almıyorsunuz? Çözüm de onun tespitleriyle bağlantılıdır ya da içseldir.' Daha net bir yaklaşımla 'tek yol devrim ütopyamıza sizde buyurun.'

Ama diyemiyorlar. Çünkü 200 yıllık tarih bunu desteklemiyor.

Ekonomik cephede üretilen plan ve programlar istenen sonucu vermedi. Üzerine kurulan siyasal sistem, kültürel yapılanma, eğitim ve tamamlayıcı paradigmalar beklentileri karşılamadı. Bir yandan karşıtları boşa çıkaracak argümentler ve manevralar, diğer yandan içsel yapıyı dinamik, yenilenebilir, ve esnek kılacak bir mekanizma oluşturulamadı.

Tüm sistem dışa karşı savunma içe karşı bastırmaya dönüştü. Tek araç şiddet oldu. Büyük ütopyanın yolcuları kurban olmaya başladı. Milyonlar öldü. İnfazlar, katliamlar ve diktatoryalar. Sıkışma, patlama ve parçalanma...

Bir parça mafya, biri fuhuş, öteki ırkçılık, diğeri fundemantal dincilik, berisi yeni dolar milyarderleri. Günümüzün büyük ve de anlı şanlı sosyalist teorisyenleri nerede? Colombia, MIT, Heidelberg, Tübingen, Sorbon, Boğaziçi, Galatasaray ya da benzer meşhur üniversitelerin Prof. unvanlı sol teorisyenlerin dışında kimseyi görmek mümkün mü?

Sistemin krizlerini süslü sözlerle dile getirerek zayıf olduğunu ilan eden, yolsuzluk yapmadıkları için böbürlenen, bazı hak ihlallerini gürültü yaparak siteme geri adım attırmayı hedefleyen parlamenter kimlikli sosyalist liderler; krizleri sistemi yıkmak ve alternatifini oluşturmak için mücadele etmek yerine patronlardan daha büyük fedakarlıkalara hazır olduğunu ilan eden sendika liderleri, piknikteyken dalgaya gelip 'dağlara gel dağlara...' diye haykıran militan hülyalı gençler.

Bu mu yeni bir umudun kaynağı? Bunlar mı mücadelenin yeni aktörleri?

'Hayır... biz bunların dışındayız' diyen ve bunları 'küçük burjuva, reformist, oportünist' gibi beylik laflarlarla red eden, hala 'tek yol devrim' diyen aktörlerin eserlerine ne demeli: 'Devrimci şiddet, illegalite, örgüt, hiyerarşi, hizip, hain, infaz, bölünme, amip vb..' pratikler dışında neyle meşguller? Büyük puntolarla ve ezberlerle yazdıkları 'kapitalizm, emperyalizm, faşizm'e karşı devrimci mücadele; şahsi anlamda öldürülen birkaç iş adamı, polis amiri, bürokratın ötesine geçebildi mi? Ki bu eylemler için verilen bedele değdi mi?

Doğruluğundan şüphe etmedikleri, edenleri ise zındıklıkla suçlayıp şiddetle cezalandıranların bile Kur'an'ın ayetlerini didik didik edip, yeni yeni yorumlara tabi tutması, daha farklı sonuçları elde ederek mesafe kat etme gayreti içinde olması sözkonusu iken, incilin takipçilerinin bütün versiyonlarını felsefeye, sosyolojiye, müziğe, romanlara, tiyatrolara taşımaları, mezheplerini, liderlerini birçok yeni boyutuyla irdelemeleri karşımızda durur iken, Marksist-sosyalist cehpede hala ve hala emek-değer teorisi, emeğin değişim ve kullanım değeri ve onu tamamlayan kuramsal yaklaşımlar günümüzde gerçek anlamıyla tartışmaya, analize tabii tutulmuyor. Dillere pelesenk edilen 'Diyalektik' kavramı, içi boşalmış bir ruh halinin dışavurumundan başka birşeyi yansıtmıyor.

Daha can alıcı birkaç soru; yeryüzünde bu kadar sorun var iken, yani gezegen, doğa, çevre ve mekan yıkıcı bir değişime zorlanır iken, her bir birey teknolojik, psikolojik, kentsel yapı araçlarının çarkının kancalarında salınır iken, başka bir deyişle herşey bu kadar açık ve gözler önünde iken, hala 'Teori, örgüt, hiyerarşi, pratik' bağlamında ısrarla sadece marksist klasiklerde çözüm aramanın bir anlamı var mı?

Kürt hareketinin 2000-2004 dönemi iç tartışmalarından sonra, geliştirdiği bir söylem vardı, 'Haydi Herıne ser kar - Haydi iş başına' ya da 'êdî bes e - artik yeter'. Çok etkili oldu. Çalışmaya başlamanın, sade ve basit bir adım atmanın bile büyük başlangıçlar için ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyordu.

Biraz sade olmaya ihtiyaç var. Kimlikler, inançlar, değerler, ne olursa olsun, beylik söylemler yerine, kendi çapında biraz ilkeli, tutarlı, duyarlı ve samimi olmak ve de kendi gücü sınırlarında birşeyleri rahatsız etmek kanserli hücreleri kemirip yeni ve taze olana yol açmak.