Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

'Kürtler kaybederse herkes kaybeder'-Erğin Doğru

Türkiye klasik devletçi görüntüsünden kurtulamıyor. Her gün değişen gündem, geleceğin de tartışılmasının önüne geçiyor. Bir sabah uyanıldığında umutlu olunurken, aradan kısa süre geçmeden tekrar karamsarlığa gömülmemek mümkün değil.

Ne zaman Türkiye’de bir şeylerin değişebileceği noktasında umutlansak, umutlarımızın sonu genellikle hüsran oluyor.

Bu durumu değerlendirmek elbette ideolojik bir anlayış ve tahlil gerektiriyor. Yoksa her üretilen komplo senaryosunun bir diğeri ile elinizde patlaması yüksek olasılıktır.

Yaşanılan bu değişken havanın altında yatan şey, devletin karakteridir. Kutsal devlet anlayışı çözümlenip demokratikleştirilemediği müddetçe aynı değişkenlikleri ve git gelleri yaşamaya devam edeceğiz.

Her şeyin “kutsal devlet” için olduğu bir zihniyetin, yaratılan tek tipleştirme ve inkâr politikalarından demokratikleşmeye evirilmesi kolay değildir. Türkiye gerçekliğinde demokratik gelişimin iç dinamikler ile gerçekleşeceği umudu kimi dönemlerde zirve yapsa da yaşanılanlar bunu mümkün kılmadı.

Sonrasında AB süreci ile beliren dış dinamiklerin tetiklemesi ile iç dinamiklerin hareketlendirilmesi ve tecrit durumu yaşama riski bulunan sistemin, reorganizasyonu umudu da kısa sürdü.

Şimdi iç ve dış dinamiklerin demokratik değişim ve dönüşümü noktasındaki etkisizliğini nasıl izah edebiliriz?

Liberallerin, yeşil faşizme dönüşen AKP gericiliğine karşın hala umudunu koruması gerçekçi midir?

Ya da giderek artan gelir dağılımındaki uçurum, yoksullaşma ve yolsuzluklar Yunanistan gibi bir iç kriz yaratır mı?

Demokrasi kisvesi ile diktatörlüğe dönüşen askeri vesayetten, sivil vesayet rejimine geçiş işaretleri veren AKP zulmüne karşı, halk yığınları artık yeter der mi?

Benzeri sorularla yeni dönem ile ilgili öngörüler geliştirilebilir, ama eksik kalır.

Zira bu, 600 yıllık Türk devlet karakterini çözmeye yetmez.

Çok çıplak gözüken bir gerçek var o da iktidar el değiştirse de zihniyet değişmiyor.

Ben, istediğim kadar veririm anlayışı, açıktan olmasa da makyajlanmış inkârcılığın ve imha anlayışının sürdüğünü gösteriyor.

Bu çelişkilere karşı direnen tüm toplumsal dinamikler bugün yeşil AKP faşizminin hedefi durumundadır.

Kendini en fazla teşhir eden ve demokratik değişime zorlayan Kürt hareketi baş düşman konumuyla imha ve tasfiye edilmeye çalışılıyor.

Demokratik diyalog ve barış yöntemi gündemleşmemiş, kırıntılarla var olan umut ise giderek sönümleniyor.

Son bir yılda yaşanılan gelişmeler sivil faşizmin ayak sesleri; demokratik açılım, çalıştaylar, yeni anayasa derken yeniden ölümlerin esiri durumuna geldik. Pervasızca, hukuk tanımaz bir şekilde sürdürülen siyasal soykırım operasyonlar ile siyasal Kürt hareketi sindirilmeye, bitirilmeye çalışılıyor.

Yaşanılan bu hazımsızlığın ve saldırganlığın altında yatan ise Demokratik Kürt Hareketinin, Amerika eliyle yürüyen BOP projesinin Türkiye ayağı olan Fettullah- AKP planlarını bozmaya aday olmasıdır.

Şimdi yeniden şekillenen Ortadoğu planlamasında Kürtlere karşı sürdürülen bu soykırım politikaları, Türkiye ve bölgenin kaderini de belirleyecek. Amerika-Fetullah-AKP çizgisi galip gelirse Türkiye ve bölge daha büyük karanlıklara gömülmeye adaydır. Bu üçlünün politikası kana dayanmaktadır, bu faşist başarı tüm bölge için kan ve gözyaşı demektir.

Bazılarının hoşuna gitsin gitmesin, Türkiye’deki emek, demokrasi, barış ve özgürlük güçleri üçlü çeteye karşı Kürt hareketini desteklemek zorundadır. Bölgenin demokrasi dinamiği Kürtler üzerinden gelişiyor, bu dinamiğin boğulması herkesin kaybetmesi anlamına geliyor. O yüzden demokrasi ve özgürlük güçleri, üçlü çetenin boğma siyasetine karşı, halkların özgürlük ve demokrasi cephesini güçlendirmeli, beslemelidir.

Hiç kimse unutmamalı ki Kürtlerin üçlü çete karşısındaki bir yenilgisi, bu topraklara çok şey kaybettirecektir.

Kazanımları ise Türkiye ve bölge halklarının özgürleşmesi ve kardeşleşmesi noktasında çok büyük bir rol oynayacaktır.

O zaman şimdi demokratik direniş zamanı, siyasi soykırım ve tasfiye politikalarına karşı daha fazla birlik ve direnmek hepimizin görevi.