Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Ferhat Tunç'tan 'Zazacılık' kisvesi altında değerlerimize saldıran kişi ve çevrelere cevap

Cumartesi, 20 Eylül 2008 07:28

Bir süredir özellikle Almanya'da kendilerini "Zazacı" olarak tanımlayan bazı kişi ve çevrelerin, bu kisve altında Dersimlilere yönelik pervasız bir dille saldırı halinde oldukları görülüyor. Geçtiğimiz Haziran ayında arkadaşımız Ferhat Tunç'un da davet üzerine katılmış olduğu Almanya'da düzenlenen Dersim Festivali'nde yaşanan bazı gelişmeler, bu durumu daha da belirgin hale getirdi. Çünkü Ferhat Tunç'un bu etkinlikte Kürt sorunu üzerine dile getirdiği görüşleri, bu kişi ve çevreleri son derece rahatsız etti ve Ferhat Tunç'a yönelik "sanal" alemde saldırılara giriştiler. Sorun kendi görüşlerini ifade etmekten ziyade, küfür ve hakaretler idi. Dersimle, Dersim değerleriyle, Dersim'in bir parçasını oluşturduğu coğrafyanın sorunlarıyla bir alakası bulunmayan bu kişilere arkadaşımız Ferhat Tunç, kapsamlı bir yanıt verdi. İnsanlarımızın bu tip kişiliklere yönelik dikkatli ve uyanık olmalarına katkıda bulunması için bu cevabı, saldırgan yazılardan bazı örneklerle beraber dikkatinize sunuyoruz...  

ZAZACILIK’ KİSVESİ ALTINDA DEĞERLERİMİZE SALDIRANLARA CEVABIMDIR

Türkiye’de, Dersim’de hiç gündemimizde olmayan bir sorunu dikkatinize sunmak istiyorum. Bizler ülkemizin gerçek ve önemli sorunlarıyla uğraşırken, savaşa karşı barışı savunup demokrasi ve özgürlük mücadelesi verirken, bunun sorun ve sıkıntılarıyla uğraşırken, Avrupa’larda “bazı” kişilikler, özellikle Dersim halkı üzerinde oyunlar oynamaya çalışmaktadırlar. Böylelerinin Dersimle ve halkımızla bir alakaları olmadığı için ciddiye almak da gerekmiyor elbette. Ancak son zamanlarda oldukça pervasızlaştıklarını da belirtmek durumundayım.

Dersim tarihi boyunca bir “özgürlük adası” olagelmiştir. Bunun içindir ki son derece çeşitli bir etnik, dini, kültürel bileşime sahiptir. Bu durum biz Dersimlileri hiçbir zaman rahatsız etmemiştir, etmez de. Ancak bazıları “Zazacılık” kisvesi altında Dersim’in bir Kürt coğrafyası olma gerçekliğinden büyük rahatsızlık duymakta ve bu gerçeği bozmak için adeta ırkçı-inkarcı güçlerle kol kola girmiş olarak uğraş vermektedirler. Bunların niyeti “iyi” olsa, “bu da bir görüştür” der ve saygı duyarım. Fakat aşağıda okuyacağınız mektuplarda da göreceksiniz ki asla “iyi niyetli” değiller. Olmadıkları gibi son derece saldırgan ve pervasız bir üsluba sahipler.

Geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde Almanya’daki Dersim Federasyonu’nun düzenlediği Dersim Festivali’ne katıldım. Orada gördüğüm manzara ve bazı konuşmalar, bahsettiğim Dersim gerçeğini çarpıtmaya yönelik idi. Tabii ki bu duruma sessiz kalmadım ve sahneye çıktığımda bazı eleştirilerde bulundum. Bu eleştirilerimin bu çevreleri bu kadar rahatsız edeceğini tahmin edemezdim.

Daha sonra Türkiye’ye döndüğümde, sanal alemde “Zazacı” tabir edilen kişilerin hakkımda birçok küfür ve hakaret mesajları dolaştırdıklarını gördüm. Bunlardan özellikle bir tanesi çok dikkat çekiciydi. Buna rağmen daha önceki yazımda, isim vermeden, kişiselleştirmeden, halkıma ve insanlarıma hitaben uyarıcı bir yazı kaleme aldım. Bunun üzerine ise, Dersim Federasyonu yöneticilerinden birinden (M.G.), son derece ukalaca kaleme alınmış, her türlü nezaket ölçülerini hiçe sayan bir mektup geldi. Onu da cevaplandırdım. Adı “Dersim” olan bir kuruluşun bu karanlık anlayışlara kol kanat germesinden büyük rahatsızlık duydum. Bu yazışmaları sizinle de paylaşmak istememin nedeni, kişisel bir mesele olmamasıdır. Çok açık anlaşıldığı gibi benim Kürt sorununa karşı duyarlı davranmamdan, barış ve demokrasiyi savunmamdan, halkların kardeşliğini savunmamdan rahatsız olmaktadırlar.

Bunların Dersimle, halkımızla hiçbir alakaları yoktur ama sahip oldukları anlayışı herkesin bilmesinde fayda olduğuna inanıyorum. Bunların çeşitli etkinliklere davet edilmesini anlayabilmiş değilim; bunu da vurgulamadan geçmek istemiyorum…

ERDEMLİ VE VİCDANLI OLMAK…

Merhaba Mehmet Gülmez,

“Ferhat Bey” diye başladığın mesajını ibret ve şaşkınlıkla okudum. “İbret ve şaşkınlıkla” diyorum, çünkü bir insanın, bir başka insan hakkında önyargıyla ve kötü niyetle dolu olması ona neler söyletir, mesajın baştan sona bunun çarpıcı bir örneğidir. Seni ve sahip olduğun mantaliteyi yeterince biliyor olsaydım, bu kadar şaşırmazdım belki; demek ki insanın yaşadıkça öğreneceği şeyler var. Mesajında saygı ve nezaket ölçülerinin en asgari kurallarını dahi hiçe saymışsın. Benim tanınan, bilinen bir sanatçı olmamı bırakalım bir yana, herhangi bir insanla dahi, bir konu üzerine tartışırken, insanın dili ve üslubu, tartışma biçimi, onun ne kadar demokratik bir anlayış ve izana sahip olduğunun doğrudan ölçülerinden biridir. Mesajın ne kadar insanın asabını oldukça zorlayan bir içerikte olursa olsun, kendi adıma bunu bir “sabır imtihanı” olarak telakki edecek ve duruşumu, düzeyimi bozmadan iddialarını cevaplandırmaya çalışacağım. Senin üslup ve anlayış konusundaki “marazi” durumunu düzeltip düzeltmeyeceğinden emin değilim doğrusu. Çünkü insanın üslup ve anlayışına yön veren, onun sahip olduğu zihniyettir. Diğer bir deyişle, aklının, kafasının çalışma şekli. Sendeki bu “marazi” durum, zihniyetine dayanıyor gördüğüm kadarıyla. Yine de sana “kolaylıklar” dileyeyim…

Mesajın, benimle ilgili duygu ve düşüncelerinin, “Zazacılar” olarak tabir edilen kişi ve çevrelerle aynı paralelde olduğunu gösteriyor. Son derece yanlış bir zeminde benimle tartışmaya girmekteki aklını perdeleyen gözükaralığın bunun en büyük kanıtı. Ama sana naçizane önerim, birilerinin “avukatlığını” yapmaya soyunduğun zaman, bunun zeminini, gerekçelerini doğru oluşturman gerektiğidir. Yoksa iyi bir “avukatlık” yapmamış olur, kendini de, “müvekillerini” de batırmış olursun. Tıpkı şu anda batmış olduğun gibi…

Bak Mehmet Gülmez bey, Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu’nun düzenlediği festival sonrasında internet ortamında “dolanıp duruyor” dediğim yazıdan, o yazının muhatabı olmadığın halde bu kadar rahatsız olmandan anlıyorum ki, o yazıda vurguladığım hususlar konusunda sen de epeyce yaralısın. Yazımı okuyunca, yaraların depreşti ve kendini tutamayıp çalakalem yazmaya başladın. Oysa o gocunma duygusundan birazcık da olsa kendini sıyırabilseydin görürdün ki, ben yazımda ne federasyonu, ne de kişisel olarak herhangi bir federasyon yöneticisi arkadaşı hedef almış değilim.

Benim o yazıda irdelemeye ve anlamaya çalıştığım konu, bu etkinlik sürecinde ve sonrasında bana yönelik yine senin tabirinle “internet ortamında” dolanıp duran hakaret ve küfür dolu yazılardı. Birazcık izan ve vicdan sahibi biri olsaydın, bana laf yetiştirme gayretkeşliğinden önce, o küfür ve hakaret yazılarına yönelik edeceğin bir çift laf olurdu. Sana o küfür ve hakaret yazılarından internet ortamında en çok dolananlardan birini örnek olsun diye ekli dosya olarak gönderiyorum. Önce o düzeysiz, seviyesiz küfür yazısını oku, ondan sonra benim yazımı oku, daha sonra dönüp bana hitaben yazdığın mesajı oku. Bir ihtimal, nerede yanlış yaptığını anlarsın. Benden söz ederken ettiği küfür ve hakaretleri alt alta koyup bir say bakalım. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp: Bilmiyorsan öğreneceksin, tanımıyorsan tanıyacaksın. Ondan sonra konuşacaksın. Bilmen gerekenlerden biri de şudur Mehmet bey; ben işittiği küfür ve hakaretleri suratına tükürüldüğünde “yarabbi şükür” diyen yalancı karaktersizler gibi duymazdan gelecek bir insan değilim.

Sanatçı olmak, ünlü olmak vb. bunlar benim için “insan olmaktan” daha önemli şeyler değildir. Ve unutma ki ben Dersimliyim. Bunu onur ve gururla taşımak, hayatımın en anlamlı çabasıdır. Bu küfür ve hakaretleri duyup da sessiz mi kalmalıydım? Duymamış gibi mi davranmalıydım? Sen beni ne sanıyorsun Mehmet Gülmez bey? Ben yine de soğukkanlılığımı korumaya çalıştım. Adını bile anmaya değmez bu ciğeri beş para etmez korkak, asalak kişi ve çevrelerle meseleyi kişiselleştirmeden halkımızı, insanlarımızı uyarmaya çalıştım. Son tahlilde yaptığım, kendini savunmaktır. Bunu yapmadan önce Federasyon başkanıyla yaptığım görüşmeler vardır. Dersim Federasyonu, “Dersim” federasyonu ise, bu alçakça, iğrenç saldırılar karşısında kendi sanatçılarını sahiplenen bir çift laf ederler diye düşünüyordum. Ses veren ise sen oldun! Ve senin sesin de o alçakça saldırıların sahipleri ile aynı hançereden çıkan bir ses gibi geliyor kulaklarıma. Yazıklar olsun…

Bu alçaklara tek kelime etmeyen sen, kalkıp festivalde yaptığım konuşmayı gerekçe göstererek beni suçluyorsun. Daha da ileri giderek akıl hocalığı yapmaya kalkıyorsun, üst perdeden konuşuyorsun, Almanya’da oturup benim kendi dilim ve kültürümle olan ilişkimi sorgulamaya, yargılamaya kalkıyorsun. Cahillik yapıyorsun.

Gerek sen gerekse de senin birlikte hareket ettiğin bazı arkadaşların, nedense benim toplumsal konulara ilişkin düşünce ve eylemlerimden son derece rahatsızsınız. Bu, bana çok enteresan geldi. Benim konuşmalarımdan, yazdıklarımdan ve eylemlerimden ötürü rahatsız olan egemen güçlerdir. Halklarımızın düşmanı olan karanlık çevrelerdir. Öyle olduğu için de beni susturmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bu karanlık güçler bana, “Sen otur şarkını, türkünü söyle. Kürt sorunu, demokrasi filan bunlara karışma. Yeterince ünlü olmuşsun,  sana ne bunlardan!” diyorlar. Ben, yaşadığı ülkenin gerçeklerine, dert ve sorunlarına duyarsız kalacak biri değilim. “Lay lay lom” magazin şarkıcılarından biri asla değilim. Aklım, gücüm yettiğince bugüne kadar olduğu gibi son nefesimi verene kadar bir parçası olduğum bu topluma karşı sorumlu davranmayı sürdüreceğim. Beni yetiştiren, şekillendiren Dersim ise benim duruşumun temel direğidir.

Bu duruşumu ve beni Ferhat Tunç yapan değerleri, yaşamımın temel gerekçesi sayıyorum. Bunun bedelini de ödüyorum. Göz altına alınıyorum, tutuklanıyorum, takip ediliyorum, ölüm tehditleri alıyorum, sanatçı olarak izole edilmeye çalışılıyorum vb vb. Şimdi benim merak ettiğim şu: Benim dil, kültür ve inanç ekseninde olsun veya diğer toplumsal konularda olsun fikirlerime yönelik tutumunuzun, Türk egemen zihniyetinden farklı olması gerekmiyor mu? Bu egemen zihniyetle aynı paralelde konuşmak senin için rahatsız edici değil mi? Senin bu tavrının, tutumunun adı ve anlamı nedir Mehmet Gülmez bey? Seni bu soruyla baş başa bırakıyorum. Ama sana şu kadarını da söyleyeyim: Sen ve senin gibi düşünenler beni başka bir Ferhat Tunç olarak göremeyecekler asla. Böyle konuşmakla seni üzmüş mü oluyorum bilmiyorum, ama, bunu bilmende fayda var.

Mehmet Gülmez bey, ben ne Dersim konusunda, ne de benzer başka konularda kendimi otorite görmüyorum. Hiçbir zaman böyle bir iddiam olmadı. Ama kusura bakma cahil-cühela da değilim. Bilgimi, anladığımı, her yerde, her koşul altında savunurum, söylerim. Dersim’in çok dilli ve kültürlü bir coğrafya olmasından yana benim hiçbir zaman sıkıntım olmadı. Ancak gördüğüm kadarıyla bu konuda sıkıntılı olan sensin.

Ciddiye almayarak alay konusu yaptığın Dersim’li bazı web sitelerinde yayınlanan yazımın ne federasyonu ne de federasyonda bazı kişileri hedef alınarak yazılmadığını bilmemen ya bir cehalet örneğidir, ya da iflah olmaz bir kötü niyettir. Federasyon Başkanın Yaşar Kaya ile böyle bir yazıya nende gerek duyduğumu daha önce yaptığım bir telefon konuşmasında belirtmiştim.

Bu, çok açık olmasına rağmen neden senin midene kramplar girdi?

Bazı siyasi hareketlerle ilgili çok “manidar” tespit ve değerlendirmelerde bulunmuşsun. Düşüncelerin seni ilgilendirir, seni bağlar. Benim anlamadığım bunları neden benimle tartışmak istediğin? Sen de beni hakim ve savcılar gibi bir örgütün militanı filan mı sanıyorsun? Sana açık söyleyeyim; sizin Almanya ortamında bazı ölçüleriniz, algılarınız muğlaklaşmış, sulanmış. Bu lafları bana başka biri söyleseydi, ona “sen polis misin nesin!” diye tepki gösterirdim. Bazı konuşmalarımdan hareketle bu lafları ediyorsan eğer, yukarıda da söyledim, her yerde ve her zaman doğrularımı, düşüncelerimi dile getiririm, savunurum. Ama ben bu ülkede ezilenlerin, emekçilerin, hor görülen, itilen-kakılan, baskı altında olan mazlumların sanatçısıyım. Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin sanatçısıyım. Her kesimden demokrasi ve özgürlük için kavga verenlerin sanatçısıyım. Şu ya da bu örgütün değil! Bunu anlamak için bir parça önyargılarından sıyrılman yeter.

Bana “farklılıkları savunmayı” nasihat ediyorsun. Senin haberin olmayabilir, oralardan iyi takip edemiyor olabilirsin. Bizlerin Türkiye’de yürüttüğü demokrasi mücadelesinin en temel konusu, farklılıkların tanınması üzerinedir. Barış ve halkların kardeşliğinin, ancak ve ancak farklı kültürel, etnik ve toplumsal yapıların eşit ve özgür birlikteliğiyle mümkün olabileceğini savunuyoruz. Ben de gücüm ve imkanlarım ölçüsünde bu demokrasi ve özgürlük mücadelesinin saflarında duruşuyla yer alan bir insanım. Sen de kalkmış bana neler nasihat ediyorsun?

“Bir dostluk hukukumuz vardı, ondan bir parça kaldıysa…” diyorsun. Bu kadar haksız, yersiz, vicdansız laf ettikten sonra “dostluktan” bahsetmeni hangi temele oturttuğunu anlamaya çalışıyorum.

Gerçek ve sahici dostluklar, farklı düşünceleri olsa da, aynı değer ve duyarlılıklar için yaşıyor olmakla anlam bulur. Bu konuda biraz kendini sorgulaması gereken sensin…

Benim de sana naçizane önerim, ara sıra kendini sorgulaman gerektiğidir. İnsan ara sıra durup kendi vicdani muhasebesini yaptığı ölçüde şaşkınlıklardan, sapkınlıklardan, kötü niyetlerden, önyargılardan kendini arındırabilir. “Her şeyi bilirim” havasında bu muhasebeden kaçanlar, dostluk, arkadaşlık, yoldaşlık değerlerinden de bir şey anlamayanlardır. Böylelerinin içi çirkef ve fesatlıkla doludur. O tür kişiliklerden uzak durmak gerekir.

Ben de sana “eğer bir parça vicdanın varsa…” bu gerçekler üzerinde biraz düşünüp kendini sorgulamanı öneririm. Yani erdemli olmayı…

Ferhat Tunç BİR İBRET BELGESİ… (+)

Merhaba Ferat bey.

Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonunun düzenlediği 3 cü Avrupa Dersim festivalinden sonra, internetde ve basında bir yazın dolanıp durdu. Yazının başında ‘ ben avrupa Dersim festivalinde gördüm’ Dersimde karanlık kişilere dikkat’ gibi terimler kullanarak  kafanda canlandırdığın düşmanları Avrupa Dersim Federasyonuna ve Festivale  bulaştırman bir kasıtmı? Yoksa farkında olmadan kastı aşan durummu? Ciddi yayıncılıktan uzak bazı sitelerin, maden bulmuş gibi yazdığın yazının üzerine atlamalarına tanık olsakda, temennim Federasyonumuzla ilgili kısmının kasıtlı olmamasıdır.

Sayın Tunç. Senin gibi bir sanatçının saz çalarken, müzik yaparken, beste yazarken, nasıl hareket etmesi gerektiğini, esin kaynağının neler olacağı konusunda, bir nokta hariç kendine güvenebilirsin. Nedenine gelince? Müzik senin alanın. Kendine seçtiğin esas işin.  Bir konu dediğim ise şu. Gönlüm isterdiki tükenmekte olan ana dilinde müziğe daha fazla ağırlık verip tükenişin önüne bir set koyma girişiminin başını çekeydin. Bu bir temennidir. Tercihini Türkçeden yana koyman senin sorunun.

Memleketimizdeki etnik tahlillere, Dil, kültür ve inançsal farklılıklara gelince!

O konularda otorite gibi konuşmak, hele farklılıkları savunanlara ‘karanlık kişiler, Kürtlerin birliğini bozanlar’ diye suçlamak sana ne kadar yakışır? üzerinde düşünmen gerekir diyorum.

Çirkeflikte, yalan ve çamur atmada sınır tanımayan ve bir ucu ergenekona kadar uzanan bazı çevrelerin Federasyonumuzu ‘Zazacı’ olarak lanse ettiğini biliyoruz. Federasyonumuzu tanımana, 5 aylık çalışma ile örgütlediğimiz Festivali görmene rağmen, Zaza meselesini üstümüze atma içerikli yazının sana değil, sıradan bir insan için dahi ayıp olduğunu belirtmek isterim. Festival alanında Zaza meselesi ile ilgili bir stand dahi yoktu. O düşünceyi savunan insanlar stand almak için dahi baş vurmadılar. Yarım saatlik konuşman arasında, seni binlerce hemşerinle buluşturan kurum olan FDG nin adını ağzına almaman, bir teşekkür bile etmemenin bir sanatçıya yakışır yanı varnıydı? Diğer yandan iki gencin elinde olan bayrakların örgütlerine bol bol yağ çekmeyi ihmal etmedin. Açık söyliyeyim, konuşmanı tekrar izledim. Tam bir provakasyon konuşmasıydı. Bilerekmi yaptın? Yada farkında değilmiydin?

‘Kürtlerin birliğini bozma,  karanlık kişiler ve Zazacılık’ mantığın.

Sana göre bir örgütün düşüncesinin dışındaki düşünceler bozguncu olabilir. Bunları savunurken, asgari insani vizdan, başkalarının düşüncesinede saygılı olmayı gerektirir. Dersimliler kendilerini hiç bir zaman Zaza görmedi, bende kabul etmiyorum. Peki bu başka yerde Zaza olmadığı anlamınamı geliyor?

Paluda, Bingölde, Siverekde yada Aksarayda, insanlar kendilerine Zazayım diyorsa! Kendilerine Zaza diyenlere saldıranlarla, kendilerine Kürt diyenlere saldıranlar arasındaki ideolojik mantık farkı nedir?

Türk ırkçılarına göre Türkiyede herkes’Türktü’ İflaz eden bu teori şimdi çamura düştü, teorisyenlerin şanslıları o bir dünyaya gidenlerdir. Buradakiler utanıp kıvranmaktadırlar. Sende herkesi ‘Kürt görme’ teorisine kapılırsan, gün gelir Türk teorisyenlerin durumuna düşersin.

Sayın Tunç. Ulus Devlet kavramı imparatorlukların çöküşünü hızlandırmış, insanlığa yeni bir umut yolu sunar gibi görünmüşsede, Dünyada çok az istisnaları hariç, esası itibari ile gücü eline geçiren diğer halkları boğazlıyan katil bir makinaya dönüşmüştür. 90 yıla yaklaşan Türkiye Cumhuriyetinin icraatı. Balkalar.Irak. Baltık çevresi, Britanya, İspanya, hatta Sosyalist Rusya, vsr, vsr,  ortadadır. Bütün farklılıklara gözünü kapatıp her kesi kendisinden sayma ve kabullenmiyenleri sıra ile boğazlamanın tek nedeni, ırkçılık hastalığıdır. Tarihin en alçak katliamlarına yönelme bu hastalığın dayanılmaz sonucudur. Kürt halkının insani haklarının meşruluğundan daha doğal ne olabilirki?  Ne varki, kendine Kürt ulusalcıları diyenlerin, Türk ırkçılığının vardığı sonuçlardan ders almadıklarını, böyle giderse onlarla yarışacaklarını esefle görüyoruz. 

 

 Ayrıca Senin göklere çıkardıkların kemalizme dalkavukluk yaparak, ‘Atatürkçü Cumhuriyeti’ isteyerek çoktan Kürtleri sattılar bile.

Bir dostluk hukukumuz vardı seninle. Eğer o hukuktan bir parça kalmışsa? Farklılıkları savunanları, kendilerini farklı tanımlayanları eleştirdiğin zaman, güçlüye, zoru olana oynama! İnsani olan düşünceyi öne çıkarmak zor olsada, erdemli olanıdır.

Önemli bir not:  Bazıları seninle sıradan bir belediye memuresi arasında tercihte bulundukları zaman, memureyi sana tercih ettiklerini gördün. Yolun ginede açık olsun. Selamlarımla.

Mehmet Gülmez

(+) Cümle ve imla bozuklukları mektubun sahibine aittir. -FT

TEHDİT, ÇİRKEFLİK VE İNKARCILARLA AYNI AĞZI KONUŞMANIN BELGESİ… (+)

… Dersim adına yapılan etkinliklerde çoğu kez bir kimlik yoktur. Örneğin 7 haziran 2008 tarihinde Duisburg’da yapılacak olan Dersim festivalinde net bir kimlik yoktur. Kamer Genç’in bir milletvekili olarak Dersim’de dolaşmasını bile imkansız hale getirmiş olanlarla birlikte davet edilmesinin amacı yahut yararı nedir? Amaç Dersim toplumundaki yıkımı, “paralyse” olma durumunu ve internalize edilmiş düşmanca konseptleri göstermek ise yapılan çok isabetli olmuştur. Ölü soyucusu ve profesyonel ağlamacı sözde sanatçıların assolist yapılmalarını da anlayamıyorum.

…Festivalde göreceğimi tahmin ettiğim şeyleri gördüm. (…)Kızılbaş cephesi ile Çaldıran cephesi tekrar netleşiyor. Bu tarihsel bir düzeltmedir: Dersimliler kültürel kimliklerinin özgünlüğünü, önemini ve tehdit altında olduğunu anladılar. Müslüman Türklerin ve Kürtlerin Dersim kimliği karşısında hasımhane bir tutum içinde oldukları gerçeğini gördüler.

Ancak son otuz yılın yoğun saldırıları neticesinde Dersim toplumununun yaşadığı feci tahribat festivalde de görülebiliyordu. Kendi değerlerine sahip çıkmaktan çok terör cephelerinden birine yanaşmayı en büyük erdem haline getirmiş bir kısım Dersimli son gelişmelerden, yani Dersim’in kendisine dönmesinden memnun olmadığını ortaya koymak için ellinden gelen her şeyi yaptı.

Özellikle Ferhat Tunç sahnede çok çirkefleşti: PKK’nın sözcülüğünü yaptı, şiddeti ve şiddet uygulayan parti veya grupları reddeden Dersimlilerin tutumunu başkalarının değerlerine yapılan bir saldırı olarak değerlendirdi. Özgürlük isteyen Dersimlilerin en azından bir kesiminin Türk devletinden görev almış olabileceklerini ileri sürdü.

Çifte terör rejiminin ürünü olan ölü soyucusu ve profesyonel ağıtçı (bu işi gelir sağlamak için yapıyor) Ferhat Tunç kliplerinin büyük çoğunluğunda “yiğit bir Dersimli olarak” Dersim dağlarında veya köylerinde vuruluyor. Kan revan içindeki türkücü Dersimli gençlere vurulmayı propaganda ediyor. Dersimli gençlere vurularak ölmenin ne kadar yüce, anlamlı ve romantik bir şey olduğunu söylüyor. Sonra da bu iğrenç müzikten kazandığı paraları modern Türk şehirlerinde veya sahillerinde harcamakla meşgul oluyor.

Dersimli gençler ölmekten vaz geçecekler diye, yeteneksiz, eğitimsiz, cahil, terbiyesiz, sesi, sözü ve ruhu çirkin bu “solcu” arabeskçinin ödü kopmuştu. Onun için sahneye çıkar çıkmaz hümanizmin, demokratizmin, normalliğin, Dersim etnik-kültürel kimliğinin tarihsel çizgilerinin, kısacası medeniyettin aleyhinde konuştu, olmadık rezillikler yaptı ve gerçek karakterini ortaya koydu.

Peki Ferhat Tunç’u hangi kuvvet sahneye sürdü? Kan tüccarı, terörün avukatı ve ölü soyucusu Ferhat Tunç’u kim davet etti? Bu davetiyenin amacı ne idi? Bu tercihi kim yaptı?

Gençlerimizin vurularak ölmesini yücelten alçak tüccarlar, çerçiler, meydancılar ve uşaklar kaybedeceklerdir! Tarihsel Dersim kazanacaktır!

Nitekim Dersimli konuşmacılar çok güzel konuşmalar yaptılar. En güzel konuşmayı ise Dersim milletvekili Kamer Genç yaptı. Her zamanki gibi harikaydın Kamer Abi!

Şeraffetin Halis Apocu bulmadığı Dersim festivaline katılmayı reddetti ama mobil telefonu aracılığıyla Apocu mesajını dikte ettirmekten geri kalmadı. Mehmet Gülmez’in sahnede festivale katılmayı reddeden ve herkese katılmamayı emreden Apocu Şeraffetin Halis’in mobil postacılığını yapmasına çok üzüldüm. Mehmet Gülmez’i o halde görmek çok ağrıma gitti! “Ah Dewre Kırmanciye!” dedim kendi kendime...

Mehmet Yıldız
(+) Cümle ve imla bozuklukları mektubun sahibine aittir.-FT.