Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Sineğin kanat sesinin duyulduğu bir dünyada, duyulmayan tek ses: Dersim’in çığlığı!

  Eylül 2010’da yaptığım Elazığ ziyaretimde, Buğda Meydanı’nı gezip birkaç fotograf karesi aldım. Buğda Meydanı’nı yavaş yavaş adımlarken eskiye ait sadece insan yüzleri vardı. İnsan yüzleri dışında her şey değişmişti. Buğda Meydanı değişmişti ama bizim insanlarımızın yüzlerinde, hâlâ o hüzünlü bakışlar hakimdi. Seyit Rıza'nın heykeli bin bir zorlukla Dersim’e dikildi. Aslında o heykel, Elazığ’ın Buğda Meydanı’nda olmalıydı.

 HASAN ASLAN

Binlerce kayıp ruh dolaşıyor Dersim dağlarında. Bazıları tanıdıklarını, eşini, dostunu hâlâ uykularında ziyaret ediyor. Birbirini göremeden ömürlerini bitirenlerse, ‘‘öbür dünyada buluşuruz’’, diyor. 38'in tanıkları, bugün artık 80’ini aştı. Ölmeden bugüne gelenlerin sayıları artık iki elin parmak sayısı kadar. Onlar da ancak belgesellere konu oluyor. Eylül 2010’da yaptığım Elazığ ziyaretimde, Buğda Meydanı’nı gezip birkaç fotograf karesi aldım. Buğda Meydanı’nı yavaş yavaş adımlarken eskiye ait sadece insan yüzleri vardı. İnsan yüzleri dışında her şey değişmişti. Buğda Meydanı değişmişti ama bizim insanlarımızın yüzlerinde, hâlâ o hüzünlü bakışlar hakimdi. Seyit Rıza'nın heykeli bin bir zorlukla Dersim’e dikildi. Aslında o heykelden, Elazığ’ın Buğda Meydanı’nda da bir tane olmalı. 

Dersim’de 70 bin ölünün verildiği katliamın üstünden 73 yıl geçti. Ama devlet, Dersim halkından hâlâ özür dilemediği gibi hakaretlerine devam ediyor. O yılların iktidar partisi olan CHP, 73 yıl önce derelerinde kan akıttığı, bombalarıyla köylerini yerle bir ettiği, ‘Kürt Alevisidir’ diye   haritadan silmek istediği Dersim’den milletvekili çıkarıyor. 4 Mayıs 1937’de, Sabiha Gökçen’in de pilot olarak katıldığı uçak filosu tarafından Dersim bombalandı ve binlerce masum insan katledildi. Bombardıman, 1938 yılının sonbaharına kadar yoğun bir şekilde devam etti. Bugünün Başbakanı Erdoğan’ın ifadesi ile “20 ila 50 bin arasında masum Dersimli katledildi”. Bir o kadarı da batı illerine sürgüne gönderildi. Kimsesiz çocuklar savaş ganimeti gibi toplanıp ya asker ailelerine dağıtıldılar, ya da akibetleri meçhule karıştı gitti.



Dersimliler’in belgesel çekeni var, tarih yazanı var... Var da, eksik olan bir şeyleri var: Dersimiler, neden yan yana gelemiyor? Bunu bilen yok! Başbakan Erdoğan, 14 Ağustos 2010 günü Sakarya‘da yaptığı konuşmada, ''vergi vermediler diye Dersim'in köylerini kim bombaladı? Zamanın Cumhurbaşkanı kimdi? İsmet İnönü, CHP'nin başındaydı. Yani CHP bombaladı. 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir. Gelin de siz bunu temizleyin'’ diyordu. 

İyi de bugün devletin yöneticileri Cumhurbaşkanı Gül ve Erdoğan’dır, onların neden gerçeği açığa çıkarma diye bir girişimleri yok?
 

Şimdiye kadar hile ve delavarelerle tarih hem Dersimliler hem de Türkiye ve dünya kamuoylarından saklandı. Ama artık tarihin hiç saklı yanı kalmadı. Sabiha Gökçen’in anılarında anlatmak istemediklerini, İhsan sabri Çağlayangil açık açık anlattı. Yasalara uydurmak için Seyit Rıza’nın yaşı küçültülerek 54’e indirilir. 17 yaşındaki oğlu Hüseyin’in yaşı ise 21’e çıkartılır. 74 yaşındaki bir insanı bakın idama nasıl götürüyorlar:
 

“Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. ‘Asacaksınız’ dedi ve bana döndü: ‘Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?’. Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. ‘Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz’ dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Etrafta kimse yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: Evlade Kerbelayimê, bê gunayimê, ayibo, zulimo, cinayeto. (Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir) dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. (…) İhtiyarın bu cesaretinı takdir etmekten kendimi alamadım.’’



Dersimliler, aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ belli olmayan ölü ve kayıp sayısını bilmek istiyor. Seyit Rıza'nın kızı Leyla Ağlar ve torunu Rüstem Polat, avukatları Hüseyin Aygün aracılığı ile 26 Ekim 2006 tarihinde Elazığ Valiliği’ne ve diğer ilgili kurumlara başvurarak mezarın yerini sordular. Aldıkları cevap şu oldu: “1958 öncesi bir kayıt bizde yoktur.”

Onun için Dersimliler diyor ki; açın o gizli arşivlerinizi biz de bilelim ölülerimiz ne kadar, kayıp kızımız ve kayıp oğlumuz ne kadar, seyitlerimiz nerde yatıyor... Hiç degilse ölülerimizi mezarlarında ziyaret edelim.          

Dersimliler istemleri açık ve nettir:          

  • Dersim, 72 yıldır devletten bir özür bekliyor. 4 Mayıs, ‘Dersim’in Acılarını Paylaşma Günü’ ilan edilmeli. Tarihle yüzleşmek devletleri ve toplumları küçük düşürmez, aksine onlara saygınlık kazandırır. Türkiye ancak kendi tarihi ile yüzleşerek uygar ülkeler arasındaki yerini alabilir.
  • 15 Kasım 1937’de Elazığ Buğda Meydanı’nda idam edilen Seyid Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri açıklanmalıdır.
  • 1938 tarihinde ve sonrasında evlatlık verilen, çocuk esirgeme yurtlarına verilen ya da dönemin yetkililerince kendi üzerlerine kaydedilen Dersimli yetim çocukların tam listesi açıklanmalıdır.

15 Kasım 1937’yi 16 Kasım’a bağlayan gece, ayın utandığı gecelerden bir gecedir. Bir başka ışık o gece yok ediliyor diye, o gece ay doğmak istememiştir! Yaşananlara ‘katliam’ demekle yetinip dosyaları kapatmak isteyenler de o katliamı yapanlar kadar suçludur. 

(Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. )