Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

DOSTA MEKTUP

  DOST,Viyananın  ara; ara güneşin sızdığı, sevdam var güzel günlere der gibi, başkaldırır bir günden selam. Günün geçerli olanı varoluşunu sürdürense, bu gün Viyana da hava kursun gibi ağır, isyankar, baharını getirmek için kışın gebeligini üstünden atmak istercesine bir direniş sergiliyor. Ben ise kışın hantallığını üstümden atmış degilim.
      Yazı solumak, baharı koklamak istiyorum. Bahar korkaklığını atamamışcasına  kapı arasında bizi gözetler gibi, kaçak görüşmeleriyle sevdalı yıllarımı hatırlatıyor. Bahar korkuyormu bilmiyorum , kışın hırçınlığından. Balokonumda ki elma korkarak açıyor çiçeklerini. Ama ben sabırsızlıkla bekliyorum bal yapmak için sarı kanatları üstünde siyah noktalı arı, elmayı ne zaman ziyaret edecek diye. Bak bu günde  güneş balkonuma o özgür güler yüzüyle düşmedi, seken bir kurşun gibi balkonumun betonunu yaladı geçiti. Dost bilmiyorum, şimdi hangi meridiyende hangi kesitte baharı karşılıyorsun. Eskide yaptığın gibi çardagını sarmaşıklar kaplamışmı? Yoksa sende benim gibi beton duvarlar arasında nefes almakta zorlanıyorsun?
      Dost sana bizim bahar kokan kelebeleri yolluyorum. O eşek kengerlerinin üstüne nasıl konuyorlar diye hayretle bakiyorduk ya işte o kelebekler sana beni degil ama, selamımı getirecekler. Hala unutmamışsan tanırsın, onlar seni hiçmi hiç unutmamışlar. Sana bir demet karanfille boynunu bükmüş bir Dersim lalesi yolluyorum. Lalenin öyle boynunu büktügüne bakma, Munzurun dağlarından olduğu içinmi bilmem ama diger laleler gibi durmaz. Unutmadan, sana kenger sakızı yollayacağim. Daha kıştan kurtuluşun sevincini tam yaşamayan toprağı tepesinden ite kalka bahara merhaba demeye çalışan kenger filizlerini hatirla. Sakız yapmak için nasıl keskin bıçağımız olmadığı için jiletle keserdik. Sal taşlar dizerdik ya toprağa karışmasın diye. İşte o sakızlardan yolluyorum, hala damak tadin degişmemiştir diye düşünüyorum.
      Dost, sana yollamak isteyipte yollayamadığım bir şeyi yazmak istiyorum. Dağum ağacını hatırlıyorsundur, şimdi dardağan diyorlar, oysa biz hep dağum ağacı derdik çocukken. Ekinlerin yağmura  ihtiyacı olduğunda, doğanın da cimriliginin tuttuğu zamanları unutmamışsındır. O zamanlar duayla yağmurun yağacağina nasilda inanıyorduk. Oysa ormani yok etmek yağmurun yağmamasının nedeni olduğunu şimdi biliyoruz. Köyümüz küçüktü ama şirindi, bir kaç büyügümüz bizleri ev, ev dolandırıp avazımız çıktıği kadar bağırtarak ,

korkumanım kor ister
allahtan yağmur ister
ver allahım ver yağmur
bizim köyün üstüne

der evleri gezerdik. Ev sahipleri bazıları bulgur bazıları yağ gibi şeyler verir ve üzerimize bir kova su yağmurun simgesi diye serperlerdi. Dağum ağacımız, yani   ziyaretimiz, bizlerin yemek pişirme yerimizdi, yani dilegimizin kabül yeriydi. Işte sana o pişirilen pilavdan bir tabak yollamak isterdim. Ama yollayamayacağim.
    Belki de bilmiyorsun,  o dağum ağacı yerinde ama o bizim büyük olmayan köyümüz artık zerinde yok. Su hayattır , su yaşamdır
diyoruz ya, suyu bile canavar yaptılar  ve güzelim küçük köyümüz ve çocukluk hayallerimiz yutuldu. Yaşamin kaynaği olan suyla bizim yaşamımızı hayellerimizi sonlandırdılar. Pilav yapacak bulguru verecek evler yok artık, işte bundan dolayı sana pilav yollayamıyorum, dost.
   
Dost, sana mektup yolluyorum, selam yolluyorum,e-mail yolluyorum, ama sana soğuk çeşmemizin soğuk suyunda bir tas su yollayamıyorum. Biliyormusun baraj suları altında kalmakta kurtulan tarlalarımız  baharla kışı şaşırdılar. Tarlalar üzerlerine yağan karın özlemini çekiyorlar. Yıllar oldu karın yumuşaklığını tarlalar hissetmeyeli. Artık kar bile yağmaz oldu o güzelim dağlara ve tarlalara.
Ağaçlar ne zaman çiçek açacağını şaşırdı.
       Kardelenin kara hasret kaldığı, şelalerin sustuğu betonlarla Munzurun susturulduğu küçük bir tepede, meşe ağacı meyvesi palamut kozasıyla sana selam yolluyorum.
Dostun Hasan, sen hala unutmadıysan .


Hasan ASLAN
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.