Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Kürt kimlik hakkı -Haydar Işık

Emeperyalist devletler geçen yüzyılın başında Kürtleri, Kürde sormadan parçaladılar. Bugün yaşadığımız dram, İngiltere, Fransa, ABD gibi devletlerin reva gördüğü haksızlığın sonucudur. Tel örgüler, askeri kuleler, mayinler Kürtleri böldü parçaladı. Parçalanan Kürt zayıf kaldı. Toplantılarımda VORWAERTS gazetesinin Ağustos 1930’da yazılan makalesinden bir cümleyi çok konuşurum. „Türk ve İran birlikleri işbirliğinde Ararat’taki Kürt başkaldırısı bastırılınca, Oriyent’te Kürt halkı ebediyen tarihe gömüldü.“ Burada Alman gazetecinin ya öngörüsünün zayıflığı var, Kürtleri tanımadığı düşünülür; ya da Ahmet Kahraman’ın yazılarında „Zilan Deresi lebaleb ceset doluydu“ durumunu bilmiş olmalı ve bu iki devletin Kürt soykırımını en mükemmelinden sona erdireceğini tahmin ettiğinden böyle değerlendirmiş olabilir. Ama Kürtler, küllerinden varoldular, Zerdüşt güneşi altında yerine hazılanıyorlar.  
50 yıldır Kürtler Avrupa’da yaşıyor. Alman kaynakları, bir milyona yakın Kürdün yaşadığını sıkça yazarlar. Kürt geldiği ülkenin pasaportuna göre, Türk, Arap, Fars olarak görülüyor. Oysa onlarca yıldır „Biz Kürdüz!“ diyoruz, ne gören, ne duyan var. Çünkü Kürt, devletsiz ve örgütsüz bir halktır. Leopard panzeri satan, bütün firmalarıyla Türkiye’de presens olan Almanya, neden çıkar gördüğü ülkeyi karşısına alsın? Üstelik 90’lı yılların başında PKK’nin yanlış aksiyonları unutulmamışken, hemen arzedeyim ki, o zaman bu aksiyonları yaptıranlar, bugün Alman devletinin istihbarat kaynağı oldukları realitesini gözardı etmeyelim. Yani Kürt kendisine zarar veriyor. Kürtler, diğer halklar gibi örgütlü olsalardı, bugün YEK-KOM  „Kimlik Kampanyası“ açmazdı. Aslında diaspora aydınlığına erişen her Kürt, neden örgütlenip Kürt olma hakkını almadığı için kendisinden utanmalıdır. Türkiye, Kürde doğuştan getirdiği hakları tanımadı. Bunu isteyen Kürdü „bölücü terörist“ olarak damgaladı. Bu dışlamadan kurtulup Almanya’ya gelen ve özgür Kürt kimliğini talep edene ise; Almanya „terörist“ damgası vurdu. Yani Türkiye’de bölücü, Almanya’da terörist!
Almanya’da yarım milyona yakın Kürt asıllı Alman vatandaşı olduğu şüphe götürmez. Beraber düşünelim. Bu Alman vatandaşı Kürtler diaspora bilinciyle donanıp partilerde, kurumlarda örgütlendiler, sivil toplum kurumlarında çalışmalar yaptılar. Ekonomik olarak birleşip güç kazandılar. Sonra da halkının doğuştan gelen kollektif haklarını, fikir ayrılığına takılmadan desteklediler. Ve bu dev güç, Alman devletinden, Kürtleri Kürt olarak tanımasını önerse, işte o zaman Alman politikası Kürdü tanır. Yani senin Kürt olarak sivil ve demokratik örgütlülüğün yoksa, toplumun çoğunu kapsayan güç olduğunu gösteremezsen, Almanya elbette çıkar partneri Türkiye’yi tutar. Devletler politikasında „vicdan“, „insan hakları“ veya „halkların hak-hukuku“ dikkat edilen değerler değildir. Devletler sadece çıkar ilişkilerine bakarlar. Devlet böyle olunca, Alman toplumu da basının negatif Kürt fotoğrafından kurtulamıyor. Yani Kürt, kötü bir şey yapmışsa Kürttür. Ama hak isterken Kürt değildir. Bild gazetesi: „Kürt Dr. Talabani karısını öldürdü“ yazmışsa, siz bu imajı nasıl düzeltirsiniz?  
İzninizle bir iki anımı arzedeyim. 27 senedir Alman vatandaşıyım. Birçok defalar evim arandı, mahkemeye verildim. Ama her seferinde Alman yargıçlar bana yapılan haksızlıkları geri çevirdiler. Çünkü TC ricası ve baskısı üzerine zorlama politik kaynaklı tutumlardı. İki defa başımdan geçti. Polise; Alman vatandaşıyım bana böyle davranamazsınız, dediğimde; „Ama siz bir Kürtsünüz“ dediler. Demek ki Alman vatandaşı da olsam, Kürt olmam negatif olarak beni takip ediyor. Bir davanın sonunda Alman hakim beni yanına çağırıp şunu söyledi: „Bay Işık, eğer sizin bir devletiniz olsaydı, şimdi karşımda olmazdınız.“ İşte Kürtler bu saygın şahsın sözlerini kulaklarına küpe etmeliler. Bunu Bitlisli tarihçi Emir Şerefhan da söyler. „Birlikten devlet doğar.“ Peki Kürtlerin durumuna bakınız. 90’lı yılların ortasında, Münih’te Bavyera Kültür Bakanlığına anadil dilekçemiz için velilerden imza vermelerini rica ettik. 120 aile çocuklarının Kürtçe öğrenmeleri için imza verdi. Ancak diğer Kürt çevrelerinin de imza vermesini istediğimizde, olumsuz yanıt aldık. Oysa Kürtçe herhangi bir örgütün dili değil, bir halkın dilidir. Uygar, aydın ve bilinçli herkes bu kampanyaya katılır. Bavyera Kültür Bakanlığı ise, Türkiye’yi sollayan bir cevap verdi. Kürtler Türkçe biliyor.
Şimdi YEK-KOM kendisini bu kimlik kampanyasına vermiş. YEK-KOM Başkanı Yüksel Koç; „Defalarca öbür Kürt kurumlarına öneri götürdüğümüz halde katılmadılar“ diyor. Katılmayan ya Kürt kimliğinden kaçıyor, ya da Türk kimliğiyle mutludur. Kürtler adına Alman devlet kurumlarının mali yardım alanlar, onu kaybetmemek için Kürt kimliğinden kaçarsa, hala bu tür örgütlerde olan Kürdün, vicdanını sorgulaması gerekir. Kürt ve Kürtlük adına hareket eden, önce ulusal düşünmek zorundadır. Bunun için YEK-KOM’un çabasını saygın, demokratik bir davranış görüyorum. Burada doğup büyüyen bir Avrupalı gibi yetişen gençlerimizin bu kimlik kampanyasına katılmaları en demokratik hak olarak görülmelidir. Bu gençlerimiz, sömürgeci faşist devletlerin zulmü altında yok edilmekle yüz yüze bırakılan Kürdün dil, kimlik ve kültürünü ödünsüz istemeliler. Toplumumuzun en akıllı kesimi olan öğrencilerimizin kampanyayı, o örgüt, bu örgüt demeden desteklemeleri en uygar davranış olarak görülmelidir.