Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Korkunun Adı-Haydar Işık

Kemal'in „izmi" ve onun devlet çarkı, çok ünlendikleri generalleri artı ataları katledilen Ermeni, bazılarınca Kemal'in evlatlığı bazısının ise, sevgilisi dediği Sabiha Gökçen 4.Mayıs 1937 de Dersim'i katil sürüsü ordularıyla çepeçevre sarıp saldırdılar.

Sabiha Gökçen, Atatürk'ü memnun ve mesrur eden zevkle Dersimliye bomba yağdırdı ve çok ama pek çok kadın çocuk ve yaşlı öldürdü.

Sonra Kemalin ordusu „Dersim Kürtlerini fare gibi zehirledi", dedi İhsan Sabri Çağlayangil. Dersimli makineliye vuruldu. Erdoğan, CHP Başkanı Kılıçdaroğlunu Dersim üzerinden vurmak için; CHP devrinde Dersim'de 50.000 kişi öldürüldü dedi. Dersim Kürtleri sürüldü. Kürtlerin köyleri bombalandı yakıldı yıkıldı. Kürtçe yasaklandı. Alevilik yasaklandı. Bu hal tam yetmiş beş senedir devam ediyor. Bu bir soykırımdır. Bir halkı etnik olarak eritip bitirmektir. Başbakan Erdoğan ne demişti: „Vergi vermediler diye Dersim'in köylerini kim bombaladı? 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir." Başbakan'ın bu sözleri daha kulaklarda iken, vekili cevap veriyor: „1937-1938 yıllarında Tunceli'de yapılan askeri harekatla ilgili olarak yapılan inceleme sonucunda talep edilen konulara ilişkin herhangi bir kayıt, bilgi ve belge bulunmadığı tespit edilmiştir." diyor.

CHP halkımızı katletti. Doğrudur. Başbakan 50.000 kişi öldürüldü derken, onun bakanı ise; böyle bir belge ve bilgi yok diyor.

Madem ki Başbakan biliyor, CHP Dersim'de 50.000 kişi katletti, neden bütün devlet arşivini açmıyor?

Türk Devleti Kürtlerle dalga geçiyor. Kürtlerin onuruyla oynuyor. Soykırımcı devletlerin politikacıları; diz çöküp soykırıma uğrayan halklardan özür dilediler. Zarar ziyanlarını karşıladılar. Etnik arındırmayı durdurdular. Türkiye ise, etnik arındırmasını sürdürüyor. Dersim her gün bombalanıyor. Fetullah'ın okul ve dersaneleri, devletin „tekçi-ırkçı" eğitim ve öğretimi Kürt çocuklarını sosyal köklerinden uzaklaştırmaya matuf çalışıyor. Bu bir soykırımdır.

2002 yılına kadar korkunun adı ''Kemal"di.

Bu korku nedeniyle Alevi dergahlarında Kemal'in posteri altında semah dönüldü. Böyle olduğu için Tuncelili yapılan kendisini Kürt görmez oldu. Böyle olduğu için Kirmanci konuşanlar, bizim dilimiz "Dersimce" dedi. Böyle olduğu için açıkca Şafii Kürt düşmanlığı yapıldı. Böyle olduğu için Aleviliği bıyık uzatmaya kadar düşüren sünepeler çıktı.

2002 yılından sonra korkunun adı Erdoğan oldu.

Erdoğan çeteci generalleri dalga dalga içeri atarken her nekadar biz sivil düşünen insanları sevindirse de, düşünceyi suç yapması, yatak odasına kadar insanları dikiz edip dinletmesi, mahremiyeti sadece kendisine ve yandaşlarına tanıması, matbaaya gitmeyen kitapları toplatması, kendisi gibi düşünmeyene, „ananı al git" demesi, Kemalist mezalimi Kürdistan'da en alasından sürdürmesi, korkunun adını Erdoğan yaptı.

Biri Selanik'ten, diğeri Gürcistan aslından geldi ve yedi başlı canavar Asena ile Kürde saldırdı.

Yedi başın asıl başı Genelkurmay'dır.

Diğerleri ise, yargı, MİT, Eğitim, bürokrasi, endüstri ve basındır. Ergenekon; devletin Türklük ve tekliğe dayanan bekası, Kürtlüğü inkar temelinde toplumun en ücra hücresine kadar grift örgütlü mafia devlet yapısıdır. Bugün sözde yargılanan Ergenekoncularla aynı safta olan pek çok AKP milletvekilleri ve bakanları vardır.

Ergenekoncu CHP ve MHP liler var. Yani devletin Ergenekon yapısı bir çeşit sürüyor. Sahnede görünen, sen-ben kavgası ise; eskiden önce Türklük sonra İslam; şimdi de önce İslam sonra Türklük oyunudur. Asıl oyun perde gerisindedir. Bu canavar ister Müslüman Erdoğan olsun, ister rakı içen Kemal olsun, Kürde suyu yasak etmiş, şol çeşmeden gavur içsin, ama Kürde nasip olmasın Yarrab, diyor. Böylece Kürde hayat hakkı tanımıyor.

Eskiden Kemal ordularını Kürdistan'a sürerken, şimdi Erdoğan buyur paşam Kürt seferine çıkabilirsin diyor.

Eskiden Kemal rakı sofrasında kelle indiren emirler veriyordu, şimdi Kürde karşı savaş camide düşünülüyor.

Cami, Kemalin ve Hocanın ordularını „Peygamber Ocağı" görüyor. Kürtlüğü bitirmede Türk camilerinin, kışladan geri kalmayan fonksiyonları olduğu bir gerçekliktir. Yani Kemal'in „izmi" ile Erdoğan'ın „izmi" arasında katı sınırlar yoktur. 2002 den beri iktidar olan AKP hangi sivilleşmeyi öngördü? Sadece Kasımpaşa pazarındaki satıcı mentalitesiyle, kendi çıkarını düşünen, etrafını zengin yapan, eğitimi gericileştiren, bana dokunma, ben de seni görmeyeceğim diyen, hayatında sivil olamamış ile buraya kadar varılır. Sivil olmak, sivil giyinmek değildir. AKP'li vekiller, anayasa değiştirme çoğunluğunu elinde tuttukları halde, sivilleşmeyi bilmeyen bir seçilmişler güruhu olarak kaldılar. Eğer sivil olsalardı, tekçi-ırkçı anayasayı sivilleştirirlerdi.

Tabii sivil, demokrat bir kafa olsa, başka türlü davranırdı. 2002 den beri AKP Kürt halkını katlediyor, sürüyor, Türkleştiriyor. Devletin başına Erdoğan geçmiş, seçilmiş biri olduğu doğrudur, ama sivilleşememiş Recep Tayyip, selefleri gibi konuşuyor.

Soruyorum, Recep'in darbeci Ergenekonculardan farkı nedir?

Recep Tayyip: "Tek millet dedik, tek bayrak, tek vatan, tek devlet dedik, böyle yürüdük." diyor. Hayır, bu sözlerle Bor'un pazarını kaçırdığı anlaşılıyor. Artık iki millet var. En çok oyu Kürtlerden alsa bile durum değişmez.

Kürtler sorunu konuşarak çözmek isterken, devlet şiddeti ezberlemiş, illa savaş diyor.

Ayrıca biz Kürtlere bu devletin dincisi, dinsizi, sağcısı solcusu saldırdı. Kemalist „teklik" hepsinin kabesi, etrafında döndükleri sütundur. Ayrılmak ve ayrışmak elbette Kürdün hakkıdır. Kürtler artık ayrılma kaderini eline almak zorundadır.

Bu sistemle Kürtlerin yaşaması olanaksızdır. Yol ayrımına gelip dayandık. Hiç bir demokratik geleneği olmayan, boyacı küpüne batırıldıktan sonra aynı tahtadan kesilerek Türk yapılmış, sonra en ırkçı faşist eğitimden geçirilerek linç kültürü verilmiş, hatta ait oldukları halklarına lanet okumuş, insan kalabalığıyla yaşamak mümkün mü?

Durum böyle olunca, bekleyin beraber kurtulalım demek, sadece Kürtlerin daha fazla asimilasyonuna ve bitmelerine yardım demektir. Bekle, çatı partisi kurulacak demek, bahar gelince kurtuluruz, demektir. Ölme eşeğim yaz gelsin. Kurulsaydı, yıllardır kurulurdu. Çatı partisi Kürdün hakkını ve zorluklarını tanıyan ile kurulur. Elini taşın altına koymayan, Kürdün sırtından efendilik yapanla olmaz.

Başa dönecek olursak, karanlıklar gitsin istiyorsan diaspora insanı aydınlığına bürün, yaşadığın Avrupa halklarının, onların çoğulcu, laik, demokratik sistemine bak, medeni cesaretine göre davranış belirle. Köylü kurnazlığından kaç. Kürdüm diyorsan, Kürtler için maddi manevi bir şeyler yap, sorumlu davran, omuz ver ki, bir daha Türkiye'de soykırım olmasın.

4.Mayıs 1937 de Dersim'de katledilen halkımı saygı ile anarken Seyid Riza'nın sözleriyle bağlayalım; „Sizin yalanlarınızla, hilelerinizle baş edemedim. Bu bana dert oldu. Ben de önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun."