Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

TC'de Ayrımcılık ve Asimilasyon Politikaları!.Haydar Uc..

Yukarıdakı  başlık 15.01.2011 tarihinde Roj TV'de onbeş günde bir canlı olarak yayınlanan sayın Can Kasapoğlunun hazırlayıp sunduğu "Özgür Meydan" Programının konusuydu..

Bende proğrama katılmıştım. Izleyen bir çok arkadaşımdan ve dostumdan proğrama ve orada konuşulanlara ilişkin eleştiriler aldım. Bu eleştirileri burada anlatmak ya da cevaplamak yerine şimdi esas konumuza dönerek, aynı zamanda da eleştirilere cevap vermiş olalım.

TC 'nin ayrımcı ve asimilasyoncu politikalari TC nin kuruluş sürecinde başlayarak bu güne kadar planlı, sistemli bir programın sonucu olarak devam etmektedir.

 TC  devleti kurulduğunda "Tek ulus, tek millet ve tek bayrak" gibi irkci-faşit düşüncenin yanında tek din politikasıda kararlaştırılmış ve bu program çerçevesinde diger dinlere baskı ve asimilasyon uygulanmış Aleviler ise islam içinde eritilmeye çalışılmıştır.

Dünyada dört büyük din var. Bunlar  devletli dinlerdir. Yani Ordulu, polisli dinlerdir. Bu  dinler; Hristiyanlik, müslümanlik, Yahudilik ve  Budizmdir. Bu dört büyük din diger kücük dinlere, mezheplere  baski siddet ve iftiralar yapmislardir.

Iste Ismaililere "Hashasiler" alevilere "mum söndürücüler" , Ezidilere "seytana tapanlar", irili ufakli dinlere yine, sapik inanclar denilerek asagilanmis ve ibadetleri yasaklanmistir.

Cumhuriyetin ilk kurluş yıllarında Mustafa Kemal kendi danışmanlarından Prof. Hasan Raşit Tankut'u Anadoludaki etnik ve müslüman olmayan  toplululukları  araştırmak üzere görevlendirir. Tankut, özellikle orta Anadoluda bir çok alevi ile roportajlar yapar. M. Kemal'e verdigi "Etno-politik rapor"da Alevileride müslüman olmayan dinler arasında sayar.

Raporda, "Aleviligi islamiyet içinde sayanlar fena halde yanılmışlardır, Aleviligi Siilikle karıştırmak da hata olur" der. Bu belgelerin geniş dökümü Mehmet Bayrak, Kürtler ve Alevilik, adlı kitapta bulunabilinir.

Alevilerin hayranlık beslediği Kemalizm, 1936 yılında Diyaneti kurmuş ve alevilerin ibadet etmelerinide (ondan öncede yasaktı) yasaklamıştır.

Yine 12 Eylül Cuntası sonrasında Alevi köylerine cami yaptıran Kemalizmin sözde laik ordusuydu. Yani alevilerin  büyük bölümünün kurtarıcı olarak gördüğü Ordu.

Dersimin 12 Eylüldeki Valisi Emekli General Kenan Güvenin "Tuncelilileri müslümanlaştıracağım" dedigini ve Dersimin köylerine cami, yatılı bölge okulu ve Fetuhlahcılığı geliştirdiklerini biliyoruz.

Neden özellikle Dersim sorusuna verilecek yanıt; Dersimin Kürt Kızılbas Aleviliğinin merkezi oluşudur. Bir türlü ne devletin ideolojisine nede devletin resmi sunni islam anlayışına adapte olmamasındandır.

Fetullah Gülen son günlerde Dersim alevileri için "bunların Nusayri olduğu, Tanrıya değil, insana ibadet ettiği"  vb söylemleri boşuna değildir. Iste bu tespitten (rapordan) sonra alevilik islam içinde eritilmeye ve asimile edilmeye başlanmıştır. Buna direnen aleviler havuç-sopa politikası ile kimi zaman katledilmiş, olmayınca da "aman şeriat geliyor" denilerek sistemin yedegine alınmaya çalışılmıştır.

Bunda başarılı olduğunu söylemek de mümkündür. Dersimde katliam yapan Kemalizm ve onun ordusu, katliam sonrasında Dersimlilere kurtarıcı olarak yutturulmuştur.

Eğer böyle değilse Dersimlilerin CHP ve Kemalizm hayranlığını  bunca yaşanmışlığa rağmen nasıl  izah etmek gerekiyor?

Burada bazı  Alevi Kurum ve şahsiyetlerinin tavırlarınıda eleştirmek gerekiyor.

Başta CEM Vakfı olmak üzere bir kısım Alevilerin  ısrarla sunni ve türkçü  islam, anlayışını alevilere empoze etmelerini, bir dönem Izzettin Doğan'in Alevilere  Çillerin DYP'sine oy vermelerini salık vermesini, Reha Çamuroglu gibi çamura batmış sözde alevilerin tavrını nasıl anlamak ve alevilikle bağdaştırmak gerekir?

Hani alevilik mazlumun yanında yer almaktı, zorda darda olanın, ezilenin, horlananın, ötekileştirilenin yanında yer almaktı?

Neden özellikle Türk aleviler Kürt ve kürdün yaşadığı acılar, katliamlar söz konusu olduğunda sus pus olup aleviliklerini unutup, Türkçülük akıllarına geliyor?

Hani alevilik dünyanın en hümanist, eşitlikçi diniydi?  CHP nin kuyruğuna takılmaya ve Kılıcdaroğlunu kurtarıcı olarak görmeye devam eden Alevilere sormak gerekmez mi, siz neden sizi katleden, sizi ısrarla islam içinde asimile etmeye çalışan bu faşist TC devletinin kurucu partisne bu kadar hayransınız?

Alevilik, kimi alevi baronlarının, tüccarlarının alevileri kendi kişisel çıkarları  için sistemin orasına burasına pazarladıkları bir inanç olmaktan kurtulmalıdır.

Alevilik sadece sistem ve onun bilimum partileri  tarafından asimile edilmiyor, aynı zamanda diyanetten aldıkları dedelik belgesiyle aleviler içinde sistemin propagandasını yapan, yanlış din  ve tarih bilinciyle alevilerin bilincini bulandıran "allah devletümüze zeval vermesin" diyen, bu işi gecim aracı  haline getirmiş  dedeler tarafından da yapılıyor .

Reha Çamurogullarının, Izzettin Doğanların, Istanbulda 13 ilkokul  öğrencisine zorla namaz kıldırmaya çalışan, Bursa Inegölde alevi olduğu için isten atılan Ögretmen olayındaki  zihniyete söyleyecekleri bir sözleri olabilir mi?

Cem evlerinden "Cümbüş evleri" diye bahseden Tayyip Erdoğanlara söyleyecekleri bir sözleri varmı dır acaba?

Kürt düşmanlığını  alevilik felsefesiyle bağdaştıran alevilere sormak gerekir; 1984 ten sonra başlayan sılahlı Kürt Direnişi olmasaydı sizler Alevi  olduğunuzu  söyleyebiliyormuydunuz?

Söyleyemezsiniz,  çünkü siz 1990 larda Özalın Gölbaşı Toplantısında  Alevilerin kürt hareketine  katilmaması  koşuluyla Cemevlerini açmanıza verilecek izne razı oldunuz.

Sistemin size Cemevlerinin avılmasına izin vermesini Kürt Hareketine, Kürtlerin ulusal demokratik  mücadelesine borçlusunuz!..

Burada bir parantez açarak bütün Alevileri kastetmediğimi, yukarıda bahsettigim oyunların farkında olan ve bu ayrımcı ve asimilasyoncu politikalara karşı  çıkan  alevi kurumlarının bunun dişinda olduğunu söylemek gerekir.

Türkiyede en büyük ayrımcılık ve asimilasyon başta Ermeniler olmak üzere, Rumlara, Süryanilere, Keldanilere, Hristiyanlara, Alevilere ve Kürtlere uygulanmıştır, hala uygulanmaktadır.

TC'nin ırkçı-katliamcı  politikalarından  Komünistlerde nasibini almışlardır. 1921 de TKP nin kurucusu Mustafa Suphi ve yoldaşları  katledilerek, sahte komünist partisi kurdurulmustur. Mustafa Kemal "bu ülkeye komünizm lazımsa onu da biz getiririz" demiştir.

Cumhuriyetin kurulus arefesinde (1914-15) büyük bir Ermeni ve Asuri katliami yapildi. Bu etnik temizlik  Cumhuriyet döneminde de devam etti.

1956 yılında Istanbulda büyük bir Rum katliamı ve göçertmesi yaşandı. Kontr-gerillanin kurucusu Emekli  General Sabri Yirmibeşoğlu son yazdığı kitapta, bu katliamin kendileri tarafından planlandığını ve fevkalade başarılı olduğunu itiraf etti.

Bildiğimiz gibi, bir gazetenin "Rumlar atatürkün evini yaktılar, camiye bomba attılar" yalan provokasyonu eşliğinde Rumların işyerleri yağmalanmış, katliam eşliğinde geri kalanlar göçertilerek Rumların mallarına evlerine, işyerlerine el konulmuştur.

1980 Cuntası sonrasında Mardindeki Süryanilere baskı ve yer yer katliamla Süryanilerin göçertilmesi sağlanmıştır.

Bütün bu katliam ve göçertme politikalarının temel amacı, Türkiyede etnik temizlik yapmak ve Cumhuriyetin kuruluş ideolojisine uygun tek ulus, tek bayrak, tek dil ve tek din yaratmaktır.

Aynı şeyi Kürtler içinde kısmen söylemek mümkündür. Katliam yapılmıştır, geriye kalanlar ise göçertilerek batı illerine dağıtılmıştır.

Bunu en son Dersimdeki katliamda görüyoruz. Dersim katliamı sonrasında kalanlar, karadenize, orta anadoluya, egeye, trakyaya yoğun bir şekilde dağıtılmışlardır. Özellikle Egenin her tarafında sürgün Dersimlilere rastlamak mümkündür.

TC, kendisinden olmayan, kendi dinine, ideolojisine uymayan her kesime baskı, sindirme, ayrımcılık ve asimilasyon politikası uygulamış  ve uygulamaktadır.

Ayrımcılık ve asimilasyon insanı dininden, dilinden, kültüründen ve benliğinden uzaklaştırmak ve kendine benzetmektir. Iki gün önce   AKP li Hüseyin Çelik Almanyadaki Türklerin uyum sorununa ilişkin olarak  "Türklerin uyumsuzluk problemi asimilasyondan kaynaklanıyor" diyordu. (22.01.2011 Türkiye Gazetesi)

Daha öncede Tayyip Erdoğan Almanyada "biz asimilasyona karşıyız" demişti. Almanlar da "sen bu konuda bize ders veremessin" demişlerdi.

Bu ırkçı politikalar nicel farkllılıklara rağmen bütün partiler döneminde devam etmiştir. Bu gün AKP iktidarı  döneminde ise  islam sosuna bandırılmış faşizm politikasına hız verilmiştir. Ilkokullardan başlayarak Üniversitelere kadar toplumun bütün kesimlerine islami motiv verilmeye ve kadrolaşmaya devam edilmektedir.

Bu ırkçı-faşist  politiklara karşı bütün bu politiklardan nasibini alan kesimlerin ortak, örgütlü mücadelesiyle karşı koymak mümkündür.

Türkiyede önümüzdeki seçimlerde bütün bu muhalif güçlerin ortak demokratik güçbirliği oluşturarak , kendi taleplerini ortaya koymaları, taleplerini ortaklaştırmaları bu kesimlerin hepsinin yararına olduğu gibi başarılı olmanında olmazsa olmaz koşuludur.