Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

MERHABA EREN !

 

 

17 yaşında olduğu, lise 11. ci sınıfda okuduğunu söyleyen Eren adında bir gençten, iki
e-mail aldım. Sitemizi yakından takip ettiğini ve yazılarımı da büyük bir zefk le okuduğunu yazan genç, benim hangi şartlarda ilk, orta , lise ve üniversite okuduğumu merak etmekte, bu konuda kendisini bilgilendirmemi rica etmektedir.

Eren gencimizin merağını tam anlamış değilim. Bu isteğini iki defa tekrarlayınca, kendisinin bu arzusunu yerine getirmek için bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bunu Eren in  e-mail adresine gönderdiğim gibi, sayfamada bırakmayı uygun gördüm. Belki, Eren gibi bir başka kişinin bu yönlü isteği  olursa, onlarada bir cevap vermiş olurum diye düşündüm.

 

 

Kendi hakkımda yazdığım bu yazı, benim gibi yüzlerce kişilerin de bir öz geçmiş yaşamları olduğunda hareket edilmelidir.

İlk Okul
Sekiz çocuklu olan fakir bir aileydik. İlkokula 1960 yıllarında gittim. O yıl köyümüzün  ilkokulu yeni yapılıyordu. Birinci sıfını, Haydar Irmak ın yıkılmaya baş tutmuş harabe bir odasında  okula başladım. Okula başladığım ilk günde, kırmızı bir fistan, altında şalvar şekilinde elle dikilmiş bir picama ve ayaklarımda Ankara siyah lastik ayakkabı vardı.  Üçüncü sınıftan itibaren, ilkokul öğrencileri için mecburi olan, siyah bir önlük ve boyuna takılan hilal şeklinde genellikle plastikten yapılmış bir yakada oluşan ilkokul için ön görülen resmi kıyafeti taşıdım. Okula başladığımda çok az türkçe biliyordum. Bildiğim türkçeyide bende büyük okula giden diğer köylülerimden öğrenmiştim. Okul olarak kullanılan odada tahminen 30 u aşkın öğrenci vardı. Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar olan öğrenciler aynı odada bir tek öğretmen tarafından eğitiliyorlardı.

Okulun birinci gününde, öğretmen bana ve benimle birlikte okula başlamış olan öğrencilere bir defter, bir kalem ve bir de silgi verdi. Bir defter ve kalem sahibi olduğumda, o anlık sevincimi halen unutmuş değilim. Okul çantası olarak, bezden yapılmış torbaları kullanıyordum.

İlk okul ikinci sınıfı yeni yapılmış okulda başladım. Öğrenci sayısı 30 dan 50 ye yükselmişti. Okul öğrencileri köyümüz ve Orcan dan gelen öğrencilerdi.  Beş sınıfın toplam 50 öğrenci bir tek odada, bir öğretmen tarafından eğitiliyordu. Dersler sabah saat 8 -12 ve 13- 15 arasında tam gün yapılıyordu. Her sabah sınıfa girmeden, okul önünde toplu ve sıralar halinde talime geçer, Türk bayrağı altında istiklal marşını söylerdik. İstiklal marşıda o kadar zordu ki, onu ezberleyinceye kadar bir çok öğrencinin canı yanmıştır. Marş bittikten sonra, sıralar halinde dizilirdik, öğretmen el tırnaklarımızı, gömlek yakalarımızı ve saçlarımızda bit olup olmadığını kontrol ederdi. Tırnakları uzamış veya kirlenmiş, yakaları yırtık veya terlemiş öğrenciler öğretmen tarafından sıra dayağına çekilirlerdi. Şaçlarında bit olanlarda evlerine gönderilirdi. Sınıfa girmeden önce ‘ ne mutlu türküm diyene’ sologanı ile sınıfa girilirdi. Sınıfın içerisi Atatürk resimleri ve Türk bayrakları ile süslenmişti.

 

 

Öğretmen günde her sınıfa bir veya iki saat ders verirdi. Odada sıkı bir disiplin vardı. Bir sınıfın dersi yapılırken, diğer sınıf öğrencileri sessizce öğretmenin verdiği ders ödevlerine çalışırdı. Sınıfta ses çıkartan öğrenci olduğunda, tüm öğrencilerin gözü önünde şamarlı ve sopalı bir işkenceye tabi tutulurdu. Sınıfta korkuya dayanan sıkı bir disiplin vardı. Öğretmen üzerine bağırdığında, korkudan altlarına işeyen bir çok öğrenciye şahidim.

 

 

Okulda ve dışarıda türkçe konuşma mecburiyeti vardi. Bazı öğrenciler, okul dışında kürtçe konuşan öğrencilerin isimlerini öğretmene verince, öğretmen tarafından dövülürdü. Annelerimiz türkçe bilmedikleri halde, onlarla ana dilimizi konuşmaktan korkuyorduk. Benim ilkokul dönemimdeki tüm öğretmenler, kürt olmalarına rağmen, koyu türk milliyetçisi faşist  bir eğitim veriyorlardı.

Haftada bir gün her öğrenci, sınıfta ve öğretmen evinde yakacak olarak bir odun parçası getirme zorundaydı. Genellikle öğretmenin günlük yemek ihtiyaçları köylüler tarafından karşılandığını söylemek pek abartılı olmadığını düşünüyorum.

Okul bittikten sonra, mevsimine göre akşamlarıda anne ve babalarımıza yardımcı olmak için farklı işlerde çalışıyorduk.
Eren arkadaş, ben ilk okulu 12 yaşımda bitirdim. Hiç bir oyuncağım olmadı. Taş ve ağaç parçalarından kendi yaptığımız, çelik çomak, beştaş, üçayak ve saklambaç oynardık. Evde oturmazdık. Tabiatla iç içe büyüdük. En büyük eğlencemiz, kuzu, gidik ve köpek yavruları ile oynamaktı. Hayvanlarla birlikte büyümemize rağmen, hayvanlara karşı katı davranış içersindeydik.

Orta Okul:

 

 

Ortaokulu köyümüzden 20 km uzaktaki Pertek te okudum. Dört köylümle birlikte kiraladığımız 20 m2 büyüklüğünde bir odada kalıyorduk. Birlikte kaldığım köylülerim, Sabit İltimür, Hayri İmak ve Zeynel Özçelik ti. Ortaokul eğitim şartlarından biride, her öğrenci bir takım elbise, gömlek, kıravat ve ayyıldızlı bir şapka taşıma mecburiyetindeydi. İlk olarak takım elbiseyi ortaokulda giydim. Hava şartları çok soğuk olmasına rağmen, hiç bir paltom olmadı. Her gün aynı elbiseyi giyiniyordum. Pantolumun ütüsü bozulmasın diye, akşam yatarken, döşeğimin altına sererdim ve sabah çıkardığımda kırışıklıkları giderilirdi.

 

 

Odamızda lüks olan bir tek elektrik vardi. Ders çalışmak için ne bir masamız nede bir sandalyemiz oldu. Odanın altına serdiğimiz keçeleri üzerine karın üstü uzanıp, hem ders çalışırdık hemde yazılı ödevlerimizi yapardık.

 

 

Her hafta sonu Cumartesi günü öğleden sonra köyümüze ve Pazar öğleden sonrada köyden Pertek e yayan gelip giderdik. Hafta sonu köyde çamaşırlarımız yıkanır ve banyomuzu aldıktan sonra, bir hafta boyunca yiyeceklerimizi ( ekmek, çökelek ve bazen da yağ) köyden pertek e beraberimizde getirirdik. Babam haftada 5 TL bir cep harçlığı verirdi. Bu para ile ancak iki defa lokantaya gidebilirdim. Günlük yiyeceğimiz, ekmek, çökelek ve çaydı. En lüks yemeğimiz arasıra pişirdiğimiz mercimek çorbasıydı. Çarşıda kendimize bir şeyler alma gücümüz yoktu. Okulda gerekli defter, kalem, kitap ve benzeri gereksimleri verilen cep harçlığı ile karşılıyorduk.

Biz dört arkadaş kardeş gibi geçinirdik. Halen birbirimize karşı sonsuz saygı ve sevgi duygularını paylaşıyoruz. Kışın hava çok sovuk olduğunda, biribirimizi ısıtmak için sırt sırta yatardık. Arasıra ufak küskünlüklerimiz olmuştur, ama hiç kavgamız olmamıştır.

 

 

Orta Okul, köyümüzdeki ilkokula göre daha moderndi. Her sınıfın bir odası vardı. Her derse bir öğretmen gelirdi. Eğitimdeki şiddet ve disiplin ortaokulda da vardı. Eğitim genelikle ezber temelinde yapılıyordu.1965-1968 üç yıllık bir eğitimden sonra, Elazığ da liseye başladım.

Lise:

 

 

Liseye başladığımda 15  yaşındaydım. 168 boyunda, 52 kilo ağırlığındaydım. Lise yıllarımda ortaokulda geçen yaşamın aynısıydı. Üç yıllık lise eğitimimde, ortaokulu birlikte okuduğum, Demrek köyünden Süleyman Murat  ve Halil Murat la birlikte 20 m2 bir odada kalıyorduk. Lise döneminde bir masam ve sandalyem oldu. Bazen iki haftada bazende ayda bir köyümüze giderdik. Çamaşırlarımızı artık kendimiz, banyomuzuda hamanda yapıyorduk. Aylık cep harçlığım 20 den 100 TL çıkmıştı. Biz üç arkadaş komün bir şekilde yaşıyorduk. Ortaokulun verdiği tercübe sonucu, artık aşımızı kendimiz yapabiliyorduk.

 

 

1970 li yıllarda politize olmaya başladım. 1968 öğrenci hareketleri Elazığ da da kendisini baş göstermeye başladı. Kendim görmedim, amma Mahir Cayan ve Deniz Gezmiş lerin Elazığ da konferans verdiklerini duydum. Sol gençliğin takıldığı dernek ve lokallara ara sıra takılırdım. İlk olarak düzenli Cumhuriyet gazetesini alıp okumaya başladım.

 

 

Okuduğum okullarda hiç sınıfta kalmadım. Okulun çalışkan öğrencilerinden olmasam, tembel değildim. Tüm okulları iyi derece ile bitirdim.

 

 

1971 de liseyi bitirdim. Üniversite imtihanlarında Erzurum Atatürk Üniversitesi Fransız Dil ve Edebiyat bölümüne kaydımı yapmıştım.  Okula devam etmek istmedim ve altı ay İstanbulda özel dershaneye devam ettim.

Almanya:
1972 yılında Almanya ya okumak amacı ile öğrenci olarak geldim. 4 ay dil kursuna devam ettıkten sonra bir yıl Studiumkolleg devam ederek, lise diplomamı alman lise diploması ile denkleştirdim. Giessen üniversitesinden veterinerlik bölümüne ön kayıdımı yapmama rağmen, daha sonra Frankfurt üniversitesinde Jeoloji bölümüne devam ettim. Jeoloji bölümünde ön lisansımı yapmama rağmen, Wiesbaden Fachhochschule sinde Sosyal Bilimler bölümüne geçtim ve 1985 de diplom sosyal pedagog olarak okulumu bitirdim. 1986 dan  bu güne kadar sosyal danışman olarak çalışmaktayım.

 

 

Eren arkadaş, bu yazımla sana kısa bir biyografimi çizdim. Bir kaç konuyada değinmek isterim.
Hiç bir zaman fakirliğimden utanmadım. Fakirlikten kurtuluş yolu olarak çareyi  okumakta gördüm. Çok perişanlıklar yaşadım. Çocukluğumu yaşıyamadım. Çocukluğumu çocuklarımla birlikte yaşadım. Çocuklarım için  aldığım oyuncaklarla, onlarla birlikte oynuyordum.

 

 

Her gencin de başında geçebilecek, benimde bazı hayal ve maceralarım oldu. Yurtdışında yaşıyan insanlardan farklı bir yanım ( almanca bilme tercüme ve tercümenlik)  olmasına rağmen, bu yönümü hiç maddi olarak kullanmadım. İnsanlarımızla beraberlik beni daha mutlu ediyordu. Zengin olmayı, para kazanmayı hiç sevmedim. 1997 de Wiesbaden Şehir Meclisinde il encümeni olarak seçildiğimde, şehrin bütçesi olan 3,5 millyarlık markın nasıl kullanılması gerektiği konusunda, şehir meclisine seçilmiş 81 şehir milletvekili gibi, bende karar alma ve verme yetkisine sahiptim.

 

 

Şehir meclisinin bir oturumunda, kendi kendime hayallara daldım. Kürdistanın fakir bir köyünde, büyük yoksulluk ve çileler içersinde büyümüş, çeşitli zorlukları aşarak, bu gün mecliste bana ait bir masa ve sandalyenin olmasından çok gururlandım.

 

 

Dünyanın en şanslı insanları olduğumuzu söylersem bunu yanlış anlamayınız. Dünya nüfusunun dörten üçü sağlıklı yaşamadığı günümüzde, bize sunulan nimmetlerden yaralanmamak birazda çılgınca bir hareket olduğuna inanıyorum. Ne yararsanın yapın, okul ve meslek eğitiminize önem verin. En kötüsüde olsa dahi, bir meslek sahibi olmaya azim gösterin.

Çocukluğunuzu, gençliğinizi yaşayınız. İnsan olduğumuzu, toplumun sağ duyulu insanlara ihtiyacı olduğunu unutmayınız.
Sevgilerimle, derslerinde başarılar dilerim.     Mehmet Yılmaz  19.02.2010




Mehmet Yilmaz
Dipl. Soz. Päd.