Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

EZ FATIK IM

Sene 1970 yaz mevsimi Temmuz ayındayız. Hava sıcak 40 derecenin üstünde. Harman zamanı her evin bederi sap samanla dolu. Gündüz sıcaktan insan gezemiyor, akşam saman tozu kaşıntısından uyuyamıyor. Harmanlar genellikle akşam saatlerinde patosa verilirdi. O aylarda hayat hem gündüz hemde gece canlıdır.

Bizde okula giden çocukları pek çalıştırmazlardı. Nasıl olsa mektepli insanlarız. Gündüzleri yatmalı geceleri de gezmeliler. Başkalarını bilmem, bende durum böyle idi.

Bir akşam vakti, Zeynel Öz, Sabit İltümür, Cafer Öz ve ben Haçko nun kömüne doğru bir geziye çıktık. Hava karanlık, yıldızların saçtığı ışık yardımı ile yürüyoruz. Gök yüzü yıldızlarla doluydu. Bilmem daha halen varmı? Almanya da en açık gece havasında 100 fazla yıldız görmek mümkün değil.

Kendi aramızda güzel sohbetler yaparak serin havayı vucudumuza depoluyorduk. Hepimiz devrimciydik. Zeynel Öz Nazım Hikmet in bir kaç şiirini ezberlemiş, o aynı şiirleri okumaktan bizde dinlemekten bıkmıyorduk.

Batıl inaçlarla aramız bozuktu. İlahiyet bilimine muhaliftik. Cin perilere hiç inanmazdık, Allahın varlığına kuşku ile bakıyorduk.

Korku diye bir şey bilmezdik. Doğrusunu söylersem içimizde en cesur ve yiyit olan Sabit ti. Methetmek olmasın ondan sonra ben gelirdim. Daha sonra Zeynel en sonunda Cafer sayılırdı.

Sabit güçlü bir vucuda sahipti. Onun yaşındaki hiç bir gencin gücü ona yetmezdi.

Altunik boşuna mı ona hırço lakabını takmıştı.

Sınıf mücadelesinden yanaydık. Maddi durumu biraz iyi olan toplum içersinde değer ve saygıya sahip olan insanlara sömürücü ve komprador burjuvazi gözü ile bakardık. Birlik beraberlikten yanaydık, ‘reşiyanlı’ gençlerle beraber gezmek istemezdik. Anlıyacağınız o zamanki feodal zihniyetimize kalıp geçirdiğimiz devrimci bilincimiz buydu.

İki saatlık bir geziden sonra köye doğru geldik. Haçko ile Hesen e Bese nin tarlasının arasındaki dereye 100 metre kadar uzaktaydık. Bir baktık Garip Dede nin mezarı başında bir insan heykeli kalktı ve yolla doğru gelmeye başladı. Dörtümüz durakladık. Bu ne? Allaha inancı az olan bizler, toplu halde ya Hızır dedik. Sabit Ağuçan dan, Zeynel Sultan Hıdır dan, ben büyük Kozuk tan Cafer Gunçke Dede den imdat diledik.

Dördümüz birbirimize bakışıp durduk. Benim dizlerimde hafif bir titreme başladı. Bir şeyler söylemek istedim, dilim ağzımda yumuklandı. Burnumda zor nefes alıp verebiliyorum. Bir dakikaya kadar aynı yerde durakladık. Garip Dede nin mezarında gelen iskelet, yola dogru gelmeye devam ediyordu. Sabit anlaşılmıyan bir ses tonu ile geri kaçalım dedi. Dizlerimdeki titreme giderek artmaya, kalbim küt küt vurmaya başladı. Bir adım ileriye veya geriye gidecek takatım kalmamıştı. Kaçalım diyen Sabit yerinde heykel gibi durmuş, ağzından Nazım ın şiirleri eksilmeyen Zeynel lal kesilmişti. İnsal heykeli yolun ortasına varmış ve bize doğru geliyordu. xeze çeşmesinde içtiğim su, belden aşağı pantolonumu çoktan ıslatmıştı.

İçimizde en korkak olduğunu tahmin ettiğimiz Cafer den bir ses yükseldi.

Sen kimsin? Heykel cevapladı. Ez Fatık ım.

Dizlerimdeki titreme yavaşladı, dilimde kısmen çözülme başladı ve kalp atışlarım yavaşlamaya başladı.

Cafer. Fate sen Garip Dede nin mezarı başında ne arıyorsun?

Fate. Hasan Pertek e gitti. Halen Gelmedi. Onun yolunu bekliyorum ve Garip Dede nin mezarı başında dua ediyordum.

Sabit yavaş yavaş canlandı. Amada korktum. Pantolonum belden aşaüı su oldu dedi.

Cafer i bir daha saygı ile anıyorum.

Mayıs 2007