Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Güzel ülkemde hüzünlü bir güz-Erol Ertuğrul

Ülkemiz, çok tutucu yönetimler gördü. Hepsi geldiler ve geldikleri gibi gittiler. Hepsi de tarihteki yerlerini aldılar. Hiçbir yönetim kalıcı değildir. Bu yönetim de ilk genel seçimlerde gidecektir. Tarihteki hak ettiği yeri de alacaktır.

Ünlü şair Ahmet Muhip Dıranas, “Fahriye Abla” şiirini hep eleştirir, sevmediğini söylermiş. Öteki tüm şiirlerimi gölgeledi dermiş. O öyle dese de öteki şiirleri de şiirseverler tarafından biliniyor, seviliyor. Örneğin, “yeşil pencerenden bir gül at bana / ışıklarla dolsun kalbimin içi / işte geldim mevsim gibi kapına / saçlarımda bulut gözlerimde çiğ” diye başlayan Serenat şiirini kim sevmez.

Ahmet Haşim, hep çirkin yaratıldığından yakınırmış. Çiçek bozuğu yüzü onu üzermiş. Sevgilisinden söz ederken, onun ne gündüz, ne de akşam gelmediğini dile getirir ancak; gece, havuz kenarında içki sofrasında, onu havuzun suları üzerinde hayal edermiş. “Canan ki gündüz gelmez, gece görünür havuz üzerinde” dizeleri bunun kanıtıdır. Orhan Veli durur mu, yeni şiiri yaratırken takılmadan edemez. “Canan ki Degüstasyon’a gelmez, Balık Pazarı’na hiç gelmez.” Şairlerimizin hepsinde haklı ve tartışılmaz bir İstanbul sevdası vardır.

Yahya Kemal’den, Cahit Külebi’ye, Cahit Sıtkı Tarancı’dan, Nâzım Hikmet’e kadar çok açık görülür bu tutku. Kiminin şiirlerinde açık açık yer alır, kiminin derinliklerinde gizlidir.

Örneğin Nâzım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı, gerçek bir destan ve Kurtuluş Savaşı konusunda yazılmış en güzel şiirdir tartışmasız. Bu destanın içerisinde, İngilizlerin, o zamanki adı ile Muzuka Karakolu’nu basıp, oradaki askerlerimizi şehit etmesi üzerine yazdığı bölümde, gizli bir İstanbul sevgisi fışkırır: “920’nin 16 Mart sabahı / karakolun karşısında / bırakmadım elimden silahı / yere serdim iki İngilizi / senin ırzını kurtardım İstanbul’um / sana can feda çakır gözlü gülüm.”

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kuleli İstanbul şiiri ise ayrı bir tat taşır: “İstanbul deyince kuleler gelir aklıma / Kız Kulesi gelir, Galata Kulesi gelir / Kız Kulesi’nin aklı olsa, Galata Kulesi ile evlenirdi, / bir sürü kuleleri olurdu”. Cahit Külebi’nin 1947 yılında yazdığı az bilinen Dost şiiri ayrı bir güzellik taşır: “Bir gece habersiz bize gel / Merdivenler gıcırdamasın / öyle yorgunum ki hiç sorma / sen halimden anlarsın. / Sabahlara kadar oturup konuşalım / kimse duymasın / mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız / dokunarak uçalım. / İnsanlardan buz gibi soğudum / işte yalnız sen varsın / öyle halsizim ki hiç sorma / anlarsın.”

Cemal Süreya’nın Aşk adlı şiirine ne demeli. “Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. / Git. / Gözlerin durur mu, onlar da gidiyorlar, / Gitsinler. / Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin.”

Unutulmuş şairlerimizden Niyazi Akıncıoğlu’nun Selam şiiri, güzelliğinden hiçbir şey yitirmeden duruyor: “Selamın geçiyor besbelli / Yeşerdi telgraf direkleri / Seneler sonrası ormanından ayrı / Bir sevinçtir aldı kırlangıçları / Rastgele öpüştüler / Düşünmeden günahı / Öbür dünyayı / Ben deli divane olsam / Çok mu görülür.”

Ülkemiz, çok tutucu yönetimler gördü. Hepsi geldiler ve geldikleri gibi gittiler. Hepsi de tarihteki yerlerini aldılar. Hiçbir yönetim kalıcı değildir. Bu yönetim de ilk genel seçimlerde gidecektir.

Tarihteki hak ettiği yeri de alacaktır. Hiç merakınız olmasın, bugün, bu yönetimin yanında yer alan ve bu yönetime yalakalık yapanlar, yarın gelecek yönetime de, hiç yüzleri kızarmadan aynı şeyleri yapacaklardır.
(Cumhuriyet)