Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Yarın geç olmadan, savaşa dur diyelim - Murat Işık

 “Savaş başladığı zaman ilk önce hakikatler ölür” 


Egemenler otuz yıldır bu coğrafyada, “eşit onurlu bir barış” yerine önce hakikatleri öldürdü. 

Kürt sorunu yok sayıldı, şovenizm tırmandırıldı, toplum adeta körleştirildi. 

Yoksul Kürt ve Türk emekçi çocuklarının neden öldükleri sorgulanmadı. Yitirilen canlara birer istatistik olarak bakıldı. 

Savaş baltaları hiç elden bırakılmadı. 

İstifa eden Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in itirafları son günlerde basın yayın organlarında çarşaf çarşaf dolaşıyor. 

“Masum erimizi kendimiz vurduk. Hantepe’de ha-limiz tam bir kepazelik” diyor Genelkurmay eski Başkanı. 

Gerçi bu ses kayıtlarının elde ediliş şeklinin ahlaksızlığı kadar, ordunun da otuz yıllık savaş döneminde ne kadar çürüdüğü bu itiraflardan gün yüzüne çıkmış oluyor. 

Hakikatlerin toplumdan nasıl gizlendiği ve halkın yıllarca milliyetçi şoven politikalarla ne kadar kandırıldığı bu itiraflardan ortaya çıkıyor. 

Oysa yıllarca, militarist yöntemlerle bu savaşın biti-rileceği topluma propaganda edildi. Onlarca kez sınırötesi fetihler yapıldı. 

“Güçlü ordu güçlü Türkiye” edebiyatlarıyla, halk kandırıldı. 

Toplumun elinde avucunda ne varsa; silaha, bombaya, topa, tüfeğe yatırıldı, halk IMF’nin acı reçetelerine mahkum edildi. 

Ancak güvenlik bürokrasisi, denetimden uzak, OYAK benzeri ekonomik örgütlenmeler üzerinden zenginleşip siyasal alanın belirleyeni ve güçlü bir partneri olurken; işçi, köylü, emekli, dul, yetim yoksullaştı, ekmeğe muhtaç edildi. 

“Her şey vatan için” safsatalarıyla yoksul halk kandırılırken, tüm kamusal değerler parça parça satıldı. 

Okullar, hastaneler, santraller, yollar, köprüler... ulusal ve uluslararası tekellere peşkeş çekildi. 

Ancak otuz yıldır denenen bu yöntemler sanki sonuç vermiş gibi, kirli savaş tekrar devreye sokuldu. 

Son zamanlarda Kürt coğrafyası bir boydan bir boya bombalanıyor. 

AKP hükümeti yeni silah anlaşmaları yapıyor; helikopterler, panzerler, gaz bombaları alıyor. 

Kaldı ki halkın yoksullaşması pahasına bütün bunlar yapılıyor. 

Oysa kendi askerini bile vurmaktan çekinmeyen ve adeta bir canavara dönen bu sistemin silahlanmaktan çok, çözümü demokratikleşmede ve barışta aramasından başka çaresinin olmadığını biliyoruz. 

Çünkü belli ki bu yöntemler artık her şeyi çürütüyor. 

Tekrar eski yöntemler denenmesi, savaşın faturasını yine emekçi yoksul kesimlere ödettirmek anlamına gelecektir. 

Bunun için otuz yıldır bu coğrafyada binlerce insanımızı yitirdiğimiz bu savaşa karşı, bedelleri ağır da olsa barış mücadelesini geliştirmekten başka çare yoktur. 

Anadolu’nun yoksul emekçi halkları, bu faturayı tekrar ödemek istemiyorlarsa, artık bu savaşa dur demeleri ve bedenlerini kalkan yapmaları gerekir. 

Çünkü hiç kimsenin, yeni acıları kaldıracak gücü ve takati kalmadı. 

Zira insanım diyen herkes bu savaşa geçit vermemelidir. 

Tabii ki asıl görev örgütlü toplum kesimlerine düşmektedir. 

Yaşanan çatışmalı sürece, anaların gözyaşına sessiz kalan sendikaların, odaların, çevre muhalefetinin, siyasi partilerin sesi bugün çıkmayacaksa, ne zaman çıkacağı merak konusudur. 

1 Eylül’e yaklaştığımız bir süreçte emekten, özgürlüklerden ve barıştan yana olan herkesin savaşa karşı barış mücadelesini büyütmesi insani ve vicdani bir sorumluluktur.
Murat Işık (Özgür Gündem)