Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Haluk Gerger: Sosyalist yaşamak için

Araştırmacı yazar Dr. Haluk Gerger, Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi açılışında, “Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır” vurgusunda bulundu, “Devrimci kimliğimizi üretmek, geliştirmek ve insanlığımızı korumak için bu çatıyı kurduk” dedi.

 Akademinin kurucuları ve eğitmenleri arasında yer alan Haluk Gerger'in yaptığı “Kapitalizm ve Kriz” başlıklı konuşmanın tamamı şöyle:  “Anlamlı ve çok işlevli olacağına inandığım bir gayya kuyusuna kendimizi atıyoruz. Aslında bu işler biraz böyle. Yüzmesini öğrenmek için denize atlamak lazım. Ama denizde boğulmak da var. Onun için biz çırpınırsak, sizler de biraz el verin ki o gayya kuyusunun dibinde kalmayalım. Bunun için size güvenerek esas olarak başladı bu büyük süreç.

 Umarım hakikaten bir ihtiyacı karşılar. Şimdi kimin ihtiyacını karşılayacak? Bunun üzerinde biraz durmak gerekiyor tabi ki... Burada şimdi bir anket yapsam, desem ki kapitalizmi bir sözcükle anlatın. Herhalde çoğunuz 'sömürü' der. Tabi kapitalizm sömürüyle dinamiklerini harekete geçiren bir sistem, ama ayırt edici özelliği sömürü değil. Bundan önceki sistemlerde, dönemlerde de sömürü var. Kapitalizmin sömürüsü biraz farklı bir sömürü. Hayatın kendi doğal akışkanlığı içinde bir zora başvurmaksızın sömürü özelliği var. Ama tek sözcükle kapitalizmin anlatmak gerekirse: Kriz. Kriz, yapısal bir hastalık. Onun ayırt edici özelliği kriz. Bugün böyle bir kriz içinde yaşıyoruz. Şimdi bu krizin mekanizmalarını anlatacak değilim. Ama şunu söyleyebilirim; kapitalizm iyi işledikçe krize düşüyor. Yani özelliği kendi bolluğunda boğulmak.  Burada, ana geçim nesnesi desek, herkes 'para' der. Ve paranın azlığından söz ederiz. Oysa kapitalizmde sorun hepsinin fazlası! Paranın da fazlası, üretimin de fazlası, sermayenin de fazlası...

Onların sorunu aslında paranın azlığı değil, aksine fazlalığı. Bütün sorun oradan kaynaklanıyor. Ve önce kendi bolluğunda insanlığı boğuyor. Sermayenin fazlası, metanın üretimi fazlası aslında insan fazlası yaratıyor.  Kapitalistlere sorsanız bugün derler ki, '1 milyar insan fazla.' Eskiden savaşlarla, hastalıklarla bunlardan kurtulmak mümkün oluyordu, şimdi ona uygun bir dönemde de yaşamıyoruz. Bir Amerika'lı profesörün kitabı...

Türkiye'de de çıktı. Bu kitapta iş adamlarının kendi aralarında yaptığı bir şakayı anlatır; “Eğer tanrı sana Afrika'yı parasız verirse sakın alma!” Dolayısıyla bugün emperyalizmin ve kapitalizmin dediğimiz zaman aslında sadece bugün içinde yaşadığımız devrevi krizi anlatmış olmuyoruz. Ondan önce ve daha önemli olarak kapitalizm bir insanlık krizi yaratmış. Bugün refahı, zenginliği tek tek bireylerle, şirketlerle anlatırken yoksulluğu ve sefaleti milyarlarla anlatıyoruz. Sonuçta, tarihin görmediği ölçüde, bir büyük uçurumun meydana geldiği bir dünyada yaşıyoruz. Sefaletin, açlığın, tarihte görülmemiş insan aklına aykırı boyutlarda olduğunu hemen fark edebiliriz. Şimdi böyle bir dönemde biz ne yapıyoruz.

 Bugün karşımızda sadece ekonomik boyutlarıyla değil, insanı yıkan özellikte bir büyük kriz yaşanıyor. Etrafınıza bakın yeter. Bugün dünyada en zor şey, insan olmak. Bugün ayaklar altına alınan asıl şey; insanlık. Şimdi böyle bir tarihsel dönemde bir şeye tabi güveniyoruz. Bize hep şunu söylerler, “Marksistler, sosyalistler hep kriz beklerler.” Evet doğrudur bu. İki nedenden dolayı. Birincisi; krizin yapısal bir kaçınılmazlık olduğunu bildiğimiz için bekleriz. İkincisi; krizin emekçiler ve işçi sınıfı giderek insanlık tarihi bakımından bir okul, tedrisat olduğunu bildiğimiz için. Şimdi böyle bir dönemde yaşıyoruz.  

Kriz, kapitalizmde aynı zamanda bir saldırı anlamına da geliyor. Çünkü krizin çözümü sonuçta, kimin örgütlü müdahale ederek çözeceğine bağlı. Örgütlü müdahaleyi kim yapacak? Kapitalistler, sermaye yaparsa bu sorunlar çözülür. Şimdi bunu açmayacağım. Ama bir tanesini söyleyeyim, bedelini emekçilere, işçilere, insanlığa ödeterek esas olarak kriz çözülür. Dolayısıyla bir saldırı olduğuna göre, hem ideolojik boyutuyla, hem politik boyutuyla, hem ekonomik boyutuyla ve genel olarak kazanımlara ilişkin saldırı dinamiğini de içerdiği için kriz, her şeyden önce kendimizi savunmak mecburiyetindeyiz. Emeği savunma mecburiyetindeyiz, üretenleri, işçileri savunma mecburiyetindeyiz. Çünkü komünistlerin, Marksistlerin varlık nedeni bu. Onların başka bir amaçları yok. Ama onlar sadece savunmakla kalamazlar.

Marks, krizleri, kapitalizmin, sermayenin dinamiklerini sadece bir bilimci olarak çözmedi, onlara aynı zamanda bir devrimci olarak da yaklaştı. Dolayısıyla krize müdahale aynı zamanda bir devrim mücadelesi anlamına da geliyor.  Şunu biliyoruz üç düzeyde olacak bu işler; Önce bir demokratik savunma durumunda olacağız. Marksistler olarak bu savunmanın önünde olmamız gerekiyor. Bu süreç zaman içinde, başka sınıfları da etkilediği ölçüde bir reform bazında ittifaklar talebiyle de ortaya çıkabilir. İkinci aşama da budur. Demokratik reformlar, sistemde reformlar giderek işçi sınıfının ve emeğin dışındaki toplumsal kesimlerin, hatta burjuvazinin ve sermayenin kimi kesimlerini de kendi girdabına alacak bir özellik taşır. Bu reform talebi şimdiden var. Biz elbette sekter olmadığımız için bu reform taleplerinin de içinde olacağız. Sonuçta biliyoruz ki üçüncü aşama kaçınılmazdır ya da bizim bakımımızdan önemlidir, devrim ve sosyalizm perspektifiyle hareket etmek. Devrim ve sosyalizm perspektifiyle hareket etmek aynı zamanda demokratik savunmayı ve reformları da güçlendirici bir etki yapar. Böyle bir üçlü süreç içinde sınıf mücadelesi keskinleşecek.

 

 

 

Sınıf mücadelesi işçi sınıfı için bir okuldur. Engels'in dediği gibi daha büyük mücadelelere hazırlanma okuludur. Ama işçi sınıfı ve emekçileri gerçekten çok ihtiyaç duydukları o tedrisata gönderirken bizim de okula gitmemiz lazım. Biz devrimcilerin, sosyalistlerin, hayata emeğin penceresinden bakanların da kendilerini eğitmeleri lazım. İşte biz burada kendimizi eğitmeye çalışacağız. Burada eğitmenler ve öğrenciler olmayacak. Hep birlikte hayatın bize getirdiği bu üçlü, ideolojik, ekonomik ve politik mücadele sorunları karşısında birbirimizi eğiteceğiz, hazır olacağız. Burjuvazinin kriz saldırısına kendimizi savunmak için, reform yapmak için, giderek devrim ve sosyalizm için kendimizi hazırlayacağız. İşte Akademi bunun için var.

 

 

 

Buraya gelmeden bir arkadaşımla konuşuyordum, Behice Boranı tanıyor. Varlık Özmenek, Behice Boran ona söylemiş, demiş ki; “Devrimci olmak, sosyalist olmanın okulu, bir sertifikası yok. Sosyalist olunmaz, sosyalist yaşanır.” Gerçekten de sosyalist yaşamak için, devrimciliği kendimizde her gün yeniden üretebilmek için böylesi bir çatı kurduk. Burada hep birlikte insanlığımızı korumak için, sosyalist olabilmek, sosyalist yaşayabilmek için bir tedrisat değil, bir ilişkiler ağı kurmayı amaçlıyoruz. Hepiniz hoş geldiniz.”