TÜRKİYE’DEKİ FAŞİST REJİME KARŞI OLDUKLARI İÇİN
Nurhan Erdem, Cengiz Oban, Ahmet İstanbullu...
Türkiye’deki rejimin işlediği insanlık suçlarına karşı olduklarından dolayı; 2003
yılında haklarında 129 maddesi uyarınca soruşturma başlatıldı. Karlsruhe Savcılığı
2005’e kadar Türkiye ve değişik Avrupa ülkelerinden aldığı sözde belge ve
dosyalarla bir dava dosyası oluşturdu. 2005’den buyana da dosyaya yeni birşey
eklenmedi. Ancak 2008’de Türkiye hükümetinin baskıları sonucu, haklarında
soruşturma yürütülenlerin tutuklanmasını gerektirecek herhangi yeni bir bulgu
ve gerekçe olmamasına rağmen Anadolu Federasyonu’nun kurucuları, yöneticileri
ve üyelerine yönelik 5 Kasım 2008 günü bir operasyon yapılarak tutuklandılar.
Üç dernek ve birçok eve yapılan eşzamanlı operasyonla Nurhan, Cengiz
ve Ahmet tutuklandılar. Tutuklananlar bulundukları hapishanelerde Karlsruhe
savcılığının kararıyla eş, anne-baba, kardeşleri dahil olmak üzere her türlü ziyaret
haklarından mahrum tutulmakta, mektup vs iletişimleri büyük oranlarda
engellenmekte, piyasada normal şekilde satılan günlük gazeteleri almaları bile
‘hakim kararı’na bırakılarak engellenen bir tecrit politikasına tabi tutulmaktadırlar.
ALMANYA’DA YAŞAYAN TÜRKİYELİLERİN HAKLARINI
SAVUNDUKLARI İÇİN YARGILANIYORLAR
Tek suçları Türkiye’deki faşist rejime karşı olmak değildi. Onların en büyük
suçlarından biri de milyonlarca Türkiyelinin yaşadığı Almanya’da kendi insanlarının
sorunlarına çözüm aramaları ve örgütlü bir toplum haline getirmeye çalışmalarıdır.
Bu amaçla Anadolu Federasyonu’nu kurup, ortak hedefler doğrultusunda biraraya
gelen değişik şehirlerdeki derneklerle kültürel faaliyetler organize etmenin
yanısıra; Anadolu Federasyonu Gazetesi isimli bir dergi çıkartarak sorunları
gündeme getirdiler. Hartz4 yasasına karşı bulundukları her alanda demokratik
güçlerin organize ettiği çalışmalara katıldılar. Hartz4 ve YabancılarII isimli yasaları
Türkiyelilere duyuran ve bu konuda duyarlılık yaratmak amacıyla paneller,
yürüyüşler, basın açıklamalarında bulundular. Yüzlerce Türkiyelilerin evlerini
yakan ve bugüne kadar yüzlerce yabancıyı diri diri yakarak veya sokaklarda
linç ederek öldüren, yaralayan Nazileri protesto etmesuçlarını da işlediler.
SAVCILIĞIN SUÇLAMASI: TERÖRİZM
Alman savcılığı Türkiye’deki faşist teröre karşı oldukları için 129b, Almanya’daki
Nazi terörünü lanetledikleri için ve Hartz4, YabancılarII gibi anti demokratik
yasalara karşı çıktıkları ve demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi verdikleri
için 129a yasaları uyarınca ‘terörizm’ suçlamasıyla onyıllara varan hapis cezaları
istiyor. Savcılığın kullandığı gerekçelerle açılan bu dava bir anti-terör davası
değil siyasi bir davadır.
129b YASASI HUKUKA AYKIRIDIR
Bu davalarda suçun bireyselliği, işlendiği yer, zaman ve kim tarafından işlendi
gibi hiçbir evrensel hukuk kuralına uyulmuyor.
Anadolu Federasyonu üyelerine yönelik suçlamaların özü: ‘Zanlılar bizim ülkemizde
veya dünyanın başka bir yerinde bireysel olarak suç işlememiş olabilirler.
Ama zanlılar Türkiye’deki rejime karşıdır ve Türkiye’deki rejime karşı devrimci
mücadeleyi destekliyorlar. O halde sanıkları Türkiye rejimine karşı işlenen her
suçtan dolayı yargılayabiliriz...’. Oysa evrensel bir gerçek vardır ve hukukun
temelini de bu oluşturmalıdır: Faşizm ve zulüm insanlık suçudur ve insanlık
suçlarına karşı direnme hakkı sadece meşru değil aynı zamanda zaruridir.
129a ve b yasaları faşizme karşı olanlara karşı kullanılamaz. Kullanılması faşist
rejimlere ve zulme açık destek vermek anlamına gelir.
TÜRKİYE DEVLETİNİN REJİMİ NASIL BİR REJİMDİR?
Türkiye’de faşist bir rejim vardır. Bu rejim son otuz yıl içinde onbinlerce insanı katletmiş, milyonlarca insanı
zorunlu göçe tabi tutmuş, işkencenin sistematik olduğu, yüzbinlerce insana işkence yapmış zalim bir rejimdir.
AİHM mahkemelerinde görülen insan hakları ihlalleri davalarının yarısından çoğu Türkiye faşist rejiminin
insan hakları ihlalleri ile ilgilidir ve yüzlerce kere de Türkiye devleti işkenceden, katliamcılıktan dolayı mahkum
edilmiş bir terör devletidir.
Faşizmin ne demek olduğunu bizler, faşizmin Avrupa halklarına yaptıklarından tanıyoruz. Bu acıyı da en iyi
bilen Avrupa halklarıdır. Bizler de bugün o acıların son bulmasını istiyoruz. Eğer bu suçsa, milyonlarca insan
bunu işlemeye devam edecektir.
ALMANYA’DAKİ BU DAVA TEKİL BİR DAVA MIDIR?
Hayır. Ne yazık ki aynı dava içeriğiyle şu an Stammheim davası olarak bilinen ve beş Türkiyeli demokratın
yargılanmasının sürdüğü bir dava var. Yine 15 Ocak’ta aynı içerikte bir dava da Düsseldorf’ta başlayacaktır.
Geçen ay ise yine aynı suçlamayla bir Alman gazeteci olan Heike Schrader isimli bir bayan sırf Türkiye’deki
insan hakları ihlalleri ile ilgili raporları Almancaya tercüme ettiği için bir yıl on aya mahkum edilmiştir.
Stammheim ve Düsseldorf davalarının başlamasından buyana iki yılı aşkın zaman geçmiş ve bu süre içerisinde
zanlılar tecritte tutulmaktadırlar.
Aynı içerikteki davalar Fransa, İtalya ve Belçika’da da sürmektedir.
Faşist Türkiye rejimini Avrupa Birliğine almak için yapılan bir manevradır bu mahkemeler. Amaç; Türkiye
devletinin işlediği insanlık suçlarını dile getirenleri susturarak, Türkiye devletinin demokratikleştiği ve bunun
için AB’ye entegrasyonunun sağlanması gerektiği konusunda Avrupa halklarının ikna edilmesidir. Türkiye’deki
insanlık suçları dile getirilmediği müddetçe bu konuda bir sorun çıkmayacağı düşünülmektedir. Bu yanlıştır.
İnsanlık suçları gözlerden kaçırılarak çözülemez.
ANADOLU FEDERASYONU ÇALIŞANLARININ HAPSEDİLMESİ;
TÜRKİYE’DEKİ İŞKENCE VE KATLİAMLARI DURDURMUYOR
Engin Çeber Ekim 2008’de İstanbul-Metris Hapishanesinde işkenceyle katledildi. Engin’in işkencede katledilmesi
Türkiye’de yaşanmış sıradışı bir olay değildir. Ancak ilk defa hükümet dahil tüm devlet yetkilileri ve
Adli Tıp bir kişinin işkence sonucu katledildiğini kabullenmiştir. Türkiye’nin yakın geçmişinde binlerce insan
işkencelerle katledilmiş, yüzbinlerce insanımız da işkencelerden geçmiştir. Ve işkenceler halen sürmektedir.
Türkiye sokaklarında sıradan insanlar bile yargısız infazlara kurban oluyor. Sadece son aylarda onlarca insan
sokaklarda polis tarafından infaz edilmiştir. Bu infaz edilenlerin içinde 14 yaşındaki Çağdaş Gemik sadece bir
örnektir.
Bu işkence ve katliamlar her yönüyle ortaya çıksa bile Türkiye’deki hukuk sistemi, yine de işkenceci katilleri
aklamaya devam ediyor. Engin Çeber örneğine geri dönelim: Türkiye’de Engin’in katili işkencecilere dava
açıldı. Ancak Adli Tıp’ın ve hükümetin bile kabullendiği bir ortamda adeta Türkiye halklarıyla alay edercesine,
‘Ölüme sebebiyet veren yaralamadan’ yargılanmaktadırlar. Bu da işkencecilerin beraat ettirileceğini gösteriyor.
Çünkü ‘Ölüme sebebiyet veren yaralama’da en yüksek ceza altı yıldır. Oysa Engin’le birlikte tutuklanıp,
aynı işkencelerden geçirilmiş olan diğer üç arkadaşına ‘polise mukavemetten’ onbeş yıl ile başlayan bir dava
açılmıştır. Engin gibi ölmedikleri için haklarında tam onbeş yıl ceza isteniyor.
İşte Türkiye gerçeği budur:
Son sekiz yıl içinde 290 kişi gözaltında katledildi.
Son on ay içinde gözaltında ölenlerin sayısı 29’dur.
Son iki yıl içinde sözde ‘dur’ ihtarına uymadıkları için 55 kişi sokaklarda infaz edildi.
Sadece 2006-2007 yıllarında 10.886 polis ve jandarma, 4662 kişiye işkence yapmakla suçlanmış. Ama bunlara
bugüne kadar hiçbir ceza verilmemiştir.
Anadolu Federasyonu çalışanlarını hapse tıkayarak, bu gerçeklerin üzerini kapatmak mümkün mü?
Faşizme karşı olmak ve mücadele etmek suç değildir; suç faşist rejimleri desteklemek ve kollamaktır.
Faşist rejime karşı olanlar değil; faşist terörün sorumluları yargılanmalıdır.
129 a maddesi demokratik hak ve özgürlük mücadelesine karşı kullanılamaz.
129 b maddesi faşist teröre karşı olanlara karşı kullanılamaz.
ZULME KARŞI DİRENMEK MEŞRUDUR
ALMAN HUKUKU, TÜRKİYE FAŞİST REJİMİNİ AKLAMANIN ARACI OLMAMALIDIR
TÜRKİYELİ ANTİ-FAŞİSTLER ÜZERİNDEKİ BASKILARI DERHAL SON BULMALI;
Stammheim, Düsseldorf ve Anadolu Federasyonu Davaları Tüm Sonuçlarıyla İptal Edilmelidir.
Nurhan, Cengiz ve Ahmet’e Özgürlük
ÖZGÜRLÜK KOMİTESİ
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.