Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Başbakanın ‘özür’ü yeni bir manevradır -Fuat Kav

Özür dileme, yapılan bir hata nedeniyle hem af dilemedir, hem de bir daha aynı hataya düşmeme anlamında verilen sözdür. Sözün gereğini yerine getirmenin anlamı ise özür dileyen kişi veya kurumun öncelikle ciddi, samimi ve dürüst olmasıdır. Özürün içinde hile, hurda, riyakarlık, günü kurtarma, daha da önemlisi kandırma yoktur. Burada yapılacak en büyük hata kandırma ve riyakarlık olur. Bir de özür dileme, özür dilemeye neden olan olay ve olguları unutma değil, tam tersine bu konuda büyük bir ders konusu yapılarak travma yaşayan mağdurlarla yeniden büyük bir kucaklaşmayı yaşamadır. Yani, ‘özür diliyorum’ demekle iş bitmiyor.
Evet, son günlerde Tayyip Erdoğan’ın Dersim katliamı ile ilgili başlatmış olduğu polemik tam da bunu anlatıyor. Yani işin içinde hile var kandırma da, yalan da var riyakarlık da…
Bir katliam polemik konusu yapılır mı, kılıçtan, süngülerden geçirilmiş, mağaralarda dumanla boğdurulmuş, kimyasal silahlarla zehirlenmiş on binlerce insanın ölümü oy toplama konusu yapılır mı? Dağında, ovasında, ırmak ve derelerinde insan kemikleri ile dolu olan bir bölge söz konusu olduğunda, insan önce durup ne söyleyeceği düşünmez mi? Ama söz konusu Tayyip Erdoğan olunca bunların hepsi de olması mümkündür.
Bir bukalemun, bir cambaz, yüzü kara, ama kapkara olan bir yalancı olan Tayyip Erdoğan sonuçta Dersim katliamıyla da oynamaya başladı, onu da polemik, rant ve oy toplama aracı haline getirdi. Bir katliam nasıl olur da hemen bilince varılır ve bir gün içinde kürsüye çıkılıp ‘Dersim’de 13 bin kişi öldürülmüştür’ denilir? Var mı dünyada böyle bir olay?
Elbette ki yoktur. O zaman Tayyip Erdoğan bu konuda, yani özür dileme konusunda samimi değildir. İşin içinde yalan, dolan ve riyakarlık vardır. Yani Tayyip Erdoğan Dersim’de gerçekleşen katliamı gerçekten de bilince çıkartmamıştır. Özür dilme sadece bir oyundur. Bu oyunla birkaç kuşu vurmak isteyen Tayyip Erdoğan eğer samimiyse önce Dersim’de yaşanan ve bizzat kendisinin eseri olan bombalama seferine bir son versin, Kürt çocuklarının vurulması konusunda verdiği emri durdursun, kadınların saçlarından tutulup yerlerden sürülmemesi için gerekli oranda tedbir alsın, gerilla ve Kürt halkına karşı sürdürdüğü siyasi ve askeri soykırımı durdursun...
Şunu söylemek sanırım daha doğru olacak: Başbakan sahte bir özürle ne Kürtlere karşı tarih boyunca yapılan katliamlar silsilesinin hesabını verebilir, ne Türk devletinin katliamcı yüzünü gizleyebilir, ne belli bir hesaplaşma içerisine girebilir, ne yaşanan sorunları çözebilir, ne de kendi suçlarını ürtbas edebilir.
Her şeyden önce Türkiye tepeden tırnağa suçlu konumda olan bir devlettir. Sicili oldukça kirlidir. Her türlü soykırım ve katliamı bağrında taşıyan bir sistemdir. Ermenileri de, Kürtleri de, Alevileri de, Ezidileri de, Asurileri de, Rumları da katliamdan geçirmiştir.
Sadece bu mu? Hayır, 1940’lı yıllarda Trakya’da Yahudileri’nin malvarlıkları şiddet ve ölüm eşliğinde yağmalanıp gasp edilmiştir. Varlık vergisi adı altında gayrimüslimlerin mallarına el konulmuş, karşı çıkanlar ya öldürülmüş, ya da zindana atılmıştır, yine Müslüman olmayan erkekler nafia taburlarında zorla çalıştırılmış, daha sonraki yıllarda Maraş ve Çorum’da binleri aşan Aleviler katledilmiştir...
Daha da vardır: Türkiye zindanlarında yaşanan kırım binlerce özürle giderilecek bir durum değildir. Diyarbakır, Mamak, Metris zindanları başta olmak üzere Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde korkunç işkenceler yapılmış, yüzlerce tutuklu hunharca öldürülmüş, binlercesi akli dengesini yitirmiş, bir o kadarı da sakat bırakılmıştır. ‘Hayata dönüş’ adı altında yapılan vahşet, insanlık var oldukça tarihe bir kara leke olarak kalmaya devam edecektir. 20 bini aşan kayıp ve faili meçhul cinayetlerin acısı hala taptaze olarak anaların yüreğinde var olmaya devam etmektedir…
Demek ki tepeden tırnağa kanla beslenen, kir ve irinle yoğrulan bir devletle karşı karşıyayız. Bu devletin veya onu temsil ettiğini iddia eden kişilerin ‘özür diliyorum’ demekle işi bitmiyor, sorun çözülmüyor, geçmişte işlenen suçlar da ortadan kaldırılmış olmuyor.
Hele hele bir taraftan özür dilemek, öbür taraftan ise aynı suçları işlemeye devam etmek zaten başlı başına bir sorun oluyor. Bu anlamda bu kadar kirli, bu kadar kanla beslenen bir devletin vereceği bir özürle geçmiş suçlarını ortadan kaldırılmış olmuyor. Aslında bu devlet özürlerle kendini temize çıkartamaz, gerçek anlamda kendisiyle yüzleşemez, kendini yeniden yapılandıramaz. Dolayısıyla eğer bu devletin başbakanı özür diliyorsa ve bu özürünün söylediği saatlerde bile hala katliam yapmaya devam ediyorsa, bu demektir ki verdiği özürler sahtedir, gerçekleri gizlemedir, yaşanan güncel katliamları perdelemedir.
Evet, başbakan’ın özürü sahtedir, riyakarcadır, kandırma ve doğruları saptırmaya dönük bir manevradır...

kaynak-Yeni Özgür Politika Gazetesi