Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

TÜRKİYELİ OLMAK / TÜRKİYELİLEŞMEK - Aziz Öz

Kendi adıma hep şunu düşündüm, bu kadar içiçe geçmiş iki halkın birlikte yaşamaması için hiçbir neden yok. Yeni sınırlar koymak,yeni engeller oluşturmak, çoğunlukla halklara zarar vermektedir.Günümüz dünyasında mallar ve sermaye rahatlıkla sınırları aşarken,
emek(ve insan) yine bir sürü engele takılmakta. Böyle bir dünyada yeni sınırlar aynı işlevi görecektir. Birlikte yaşamanın asgari koşullarını oluşturmak gerekir. Bu birliktelik herşeyden önce gönüllülük temelinde olmak durumundadır. Bunun için her kesimin çok çalışması, tutarlı projeler üretmesi kaçınılmazdır. 

Bu gönüllü birlikteliği sağlamak için her kesimin Türkiyelileşmesi gerekir. Bir kesim Türkiyelileşmeyi ne yazık ki Türkleşmek olarak algıladığı için, sorunu çözme yönünde değil, çözmeme yönünde irade göstermektedir. Genel algının tersine doğu yakası Türkiyelileşmeye
hazır, hatta başardığı halde, batı yakası Türkleşmekten ısrar etmektedir. Bu da sorunu daha çetin bir hale sokmaktadır. Bugüne kadar paradigma zaten Türkleşmek/Türkleştirmek olduğundan dolayı biz bugün bu büyük acıları yaşamaktayız. On binlerce gencimizi yitirdiğimiz bir noktada hala bu paradigmada ısrar etmek oldukça hazindir. 

Asıl  burada gözde kaçırılmaması gereken nokta, sistemin(buna devlet de diyebiliriz) adının Türkiye olmasına karşın Türkiyelileşememesi. Bu konuda tüm gücüyle Türkleştirmede ayak diretmeye devam etmesidir. Oysa kürt sorununun çözümü öncelikle devletin Türkiyelileşmesinden geçmektedir. Peki devletin Türkiyelileşmesi ne demektir? Şu demektir:
Kimlikleri, kültürleri, dilleri yoketmek değil, onları sahiplenmek,onların korunmasını, gelişmesini sağlamaktır. Bir başka değişle,tüm toplumun devleti olması, toplumu olduğu gibi kucaklaması demek.Tüm renkleri kendinde toplamaktır ve onları tekrardan topluma
yansıtmaktır. Böyle olmadığından, örneğin herhangi bir kimse rahatlıkla Türkiye'de Kürt yoktur diyebilir. Ve devlet de varlığını kabul etmesine karşın bunu kendi kurumları, mevzuatı üzerinde asla kanıtlayamaz. Çünkü kürtlere yönelik hiçbir kurum ve yasa gösteremez. Belki birilerinin aklına "TRT-6" gelebilir(ki onun bile yasası yoktur). Ancak bu örneğin
Rusya'nın ya da bir başka devletin ingilizce, ispanyolca ya da herhangi bir dilde yayın yapması gibidir. Yani herhangi bir devletin çıkarları gereği bir başka dilde yayın yapması gibidir. Herkes şöyle bir Türkiye'nin fotoğrafını çeksin. Fotoğrafta Kürt halkına ait bir simge ya da bir renk gösterebilir mi? Gösteremez. Hatta Lazlara, Gürcülere,Abhazlara ait de bir simge gösteremez. İşte gösteremediği içindir ki,Türkiye demokratikleşemiyor, hukuk devleti olamıyor. Dolaysiyle Türkiyelileşemiyor. Oysa Türkiye'nin fotoğrafını çekip masaya koyduğunuz zaman, tüm farklılıkları görebilmeli o fotoğrafta. Bir toplum yaşadığı yerde örgütlenmenin en üst biçim olan devlette rengini göremez ise orada, sorun var demektir. Ve sorunun çözümsüzlükten dolayı kangrenleşip uluslararası bir konuma gelmesinden yakınmaya hakkı yoktur. Çünkü çözmemek ya da çözememekle dış güçlere kendi ellerinizle
davetiye çıkarmışsınız demektir. Bu da yakınma hakkınızın olmadığı anlamına gelir.

Varolan sistem zaman zaman eğilim gösterse de, sorunun özüne inmekten özenle kaçınmaktadır. Halbuki bu kadar kaybın olduğu bir yerde aklı başında herkesin farklı bir yöntem arayışına girmesi, dünyadaki örnekleri irdelemesi ve ön yargısız tartışmaya açması gerekir. Hala sorunun tanımı bile yapılmış değil. Türkiye'de iktidarlar çözüme yönelik kimseyi muhatap almadılar, muhatap görmediler, ancak iş şiddet
uygulamaya gelince hemen hemen herkesi muhatap aldılar. Başka bir değişle sözkonusu savaş, sözkonusu baskı/zulüm ise  muhatap bulmaktan hiç mi hiç zorlanmadılar. 

Bu coğrafya herkes etnik kimliği, dinsel kimliği ve siyasal duruşundan dolayı ulus devletten çok çekti. Yasaklanmış, inkar edilmiş, yoksanmış her çeşit kimlikten dolayı, en ufak bir özgürlük istemi şiddetle bastırılmış, her türlü örgütlenme bir biçimde yok edilmiştir. Eğer
çalışanların hala grev hakkı yoksa, polislerin, askeri personelin ve diğer çalışan kesimlerin örgütlenme hakkı yoksa bunun tekbir nedeni var: Bu topraklar üzerinde yaşayan kimliklerin inkarından dolayı oluşan şişirilmiş güvenlik devleti paradigmasıdır. Yani sonuç "Bir halkı ezen
bir başka halk asla özgür olamaz".

İşte ulus devletin bir sonucu olan bu uygulamalar, bundan sonra oluşacak her hangi bir ulus devletin de uygulamaları olacaktır. Ayrı ve onun sonucu olarak otoriter ve düşman iki devletle yaşamak sürekli güvenlik sorunu doğuracaktır. Bu da bütçe sağlığa, eğitime, barınmaya
değil, silahlanmaya harcanacak demektir. Kürt hareketi bunu çok iyi kavradığı için ulus devletten değil, birlikte ancak eşit yurttaşlıkta ısrar etmektedir. Bunu tüm siyasi güçlerin kavraması en büyük toplumsal dilek olmalıdır.

Son dönemde gittikçe sertleşen siyasi ortam, daha büyük yaralara ve yarılmalara neden olamaya doğru gitmektedir. Özellikle bahar ile birlikte şiddetin daha da artacağı öngörüsü herkesin malumu. Bu birlikte yaşamayı daha da zorlaştıracaktır. Bu noktada herkes özelikle
"vatansever" ve "milliyetçilerin" çok çok düşünmesi gerekir. Toplumsal yarılmaları gidermek son derece çetin bir sorundur.

Kürt sorunu özünde bir Türk sorunu olmuştur artık. Yılların verdiği alışkanlıktan kurtulmak elbette ki kolay değil. Ancak bana kalırsa ellibin ölüyü ellibinbir yapmak herkes için çok daha zor olmalıdır.