Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

KADINLARIN YASAL HAKLARI-Av. Erhan ASLANER-Av. Mithat ÖZCAN

Bilindiği gibi her yılın 8 Mart günü, tüm dünyada Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır. Belli bir bilinç düzeyine ulaşanlar dışında, bu günün anlam ve önemini ne yazık ki çok az insanımız bilmektedir. Özellikle kadınlarımızın bu günle ilgili olarak ulaştıkları bilinçlenme düzeyi, toplumsal gelişmemizin bulunduğu yeri de açıkça göstermektedir. Bulunduğumuz bu yerin ise pek övünülecek bir yer olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü niçin kutlanmaktadır? Bu günün anlamı ve önemi nedir? Bu soruların yanıtlarını bilmeden bu günü kutlamanın bir anlamı olamaz. Bu nedenle bu konudaki bilgilerimizi paylaşmak istedik.

Dünyada Kadınlar Gününün Kutlanması;

Öncelikle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün nasıl bir tarihsel süreçten geldiğini bilmekte yarar var. Bu konuda bildiklerimizi şöyle özetlemek mümkün:

8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York şehrinde 40.000 dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.

26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag şehrinde 2. Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında ( Uluslar arası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “"Internationaler Frauentag (International Women's Day/Dünya Kadınlar Günü)” olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

İlk yıllarda bu gün için belli bir tarih saptanmamıştı. Fakat her zaman ilkbahar mevsiminde kutlanması bir gelenek haline gelmişti. Kutlama gününün 8 Mart olarak saptanışı, 1921 yılında Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda ABD’de de anılmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anılmasını kabul etti. İlginçtir, Birleşmiş Milletler internet sitesinde, bu güne ilişkin bölümde, kutlamanın New York’ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.

Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Uluslararası böyle bir geçmişe sahip olan bu günün Türkiye’de nasıl bir geçmişi var? Bu konuda da kısa bir bilgi vermek yararlı olacaktır:

Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekânlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.

Bu kısa bilgileri verdikten sonra Türkiye’de kadın haklarıyla ilgili olarak yapılan yasal düzenlemelere değinmek istiyoruz. Çünkü söz konusu bu yasal düzenlemelerin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’yle doğrudan ilgisi bulunmaktadır.

Yasalarımızda kadınlarla ilgili şu düzenlemeler yer almaktadır;

Anayasa’da Kadın Hakları: Anayasa’nın birkaç maddesi her türlü ayrımcılığı ret eder. 5. Madde eşitliğin önündeki engellerin Devletçe kaldırılması, 10. Madde, kanun önünde eşitliği, 12. Madde şiddete uğramadan yaşama hakkını, 17. Madde şiddeti önlemeyi ve yasaklamayı, 19. Madde kişi özgürlüğünü güvenceye almaktadır. Kadınlar için en önemli düzenleme eşitliği düzenleyen 10. Maddesine, 7.5.2004 günü eklenen 2. Fıkradır. Bu fıkra aynen şöyledir:

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”

Bu fıkra; kadınlarla erkekler arasında eşitsizliğin varlığını kabul etmiş, bu nedenle de Devlete kadınlar lehine düzenleme ve uygulamalar yapması yükümlülüğü yüklemiştir.

Türk Ceza Kanunu’ndaki Düzenlemeler: Eski TCK’da var olan namus ve töre cinayetleri nedeniyle yapılan indirimler kaldırılmıştır. Yaralama ve öldürme eylemleri suçtur. Eşe karşı kasten yaralama ve öldürme fiilleri ile cinsel saldırı suçlarında cezalar arttırılmış ve eşe karşı suçlar cezada ağırlaştırma nedenidir.

Türk Medeni Kanunu’ndaki Düzenlemeler: 22.11.2001 tarihinde yürürlüğe giren medeni kanun ile kadın hakları eski kanununa göre daha da genişletilmiştir.

  1. Kadınlar eşit miras hakkı almaya devam etmiştir. Bunun yanısıra kadınlar;

  2. Kızlık soyadını Kocasının soyadından önce gelmek üzere kullanma,

  3. Eş ile birlikte ortak Konutu Seçme,

  4. Aile konutu şerhi isteme,(Bu hak ailenin oturduğu daire koca adına olsa bile kadın evli olduğunu gösterir nüfus kaydı ile müracaat ederek dairenin aile konutu olduğunu beyan etmekte, tapu dairenin tapusuna aile konutu şerhi düşmektedir. Bu durumda aile konutu olan daireyi koca kadının rızası olmadan satamamaktadır.)

  5. Evlilik birliğini birlikte temsil,

  6. Velayeti birlikte kullanma haklarına sahip olmuşlardır.

  7. Mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir. Bu re mal rejimi kadınlar lehine ciddi bir düzenlemedir. Evlilik birliği içinde edinilmiş tüm mallar kimin adına oluşa olsun yarısı oranında katılma alacağı diğer eşe aittir. Mallar genelde koca üzerine olduğundan kadınların katılma alacağı talep etme hakkı vardır. Bu rejimin uzun teknik detaylarına girmiyoruz.

  8. Evlilik birliği devam ederken hâkimden evlilik birliğine bazı müdahaleler istenebilir; Talep halinde evliliği birliğinin mali sıkıntılarının giderilmesi için koca sorumluluklarını yerine getirmiyorsa, kadın kocanın mal varlığı üzerinde tasarruf hakkının sınırlanması istenebilir. Eğer koca eve maddi katkıda bulunmuyorsa hakim koca adına kayıtlı olan bir dairenin kirasının kadına verilmesine ve bu taşınmazın satışını engelleme kararı verebilir.

  9. Evlilik birliğine ara verilmesi halinde; eşlerden biri ortak hayata devam ederken, diğer eşin davranışları nedeniyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir. Bu durumda hâkim, parasal katkı, konutun tahsisi ve eşyaların kullanımı ve malların yönetimine ilişkin gerekli tedbirleri alır. Ayrıca aile birliğinin devamı için diğer eşin borçlularına karşı da gerekli önlemleri alır.

Aile Mahkemelerinin Kurulması: Medeni Kanun’daki eşitlik modelini kurmak için kurulmuş uzmanlık mahkemeleridir. Bünyesindeki uzmanlarla birlikte Aile içi şiddetin önlenmesi, aile düzenin korunması konusunda tedbir alma, tarafları uzlaştırma ve uyarılarda bulunma yetkisine sahiptir. Gerekirse boşanma ve buna bağlı diğer hususlarda karar verebilir.

Ailenin Korunmasına Dair Kanun: Kanunun amacı aile içi şiddete uğrayan bireyleri korumaktır. Bu da şiddeti uygulayanın ortak yaşam alanında uzaklaştırılması ile olur.

Bu noktada “şiddet” kavramının neleri içerdiğine kısaca değinmek gerekiyor:

“Şiddet” kavramı; yaralamadan öldürmeye, zorla ilişkiden istenmeyen şekilde cinsel ilişkiye girmeye, sözel, duygusal baskıdan ekonomik baskıya kadar geniş türleri vardır.

Koruma Tedbirleri isteyebilecekler; Yasal düzenlemelere göre eşlerden her biri, çocuklar, aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireyleri, Cumhuriyet Başsavcılığı, fiilen ayrı yaşama hakkı olup evli olanlar, eşlerin ortak olmayan çocukları, eşlerin alt ve üst soyları, eşlerin veya bir eşin vesayetinde olup, aynı evde yaşayanlar, eşlerin üst soyları veya ayrı çocukları olmamakla birlikte ahlaki sebeplerle korumaya alınıp aynı evde yaşayanlar koruma talebinde bulunabilir. 6284 sayılı yasa ile şiddet ihbarlarını alan kolluğa koruma tedbirleri için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü getirilmiştir. Dolayısıyla şiddetin ihbarı yoluyla herkese bu koruma tedbirlerini aldırma yolu açılmıştır.

Koruma tedbirleri nelerdir; Şiddete ve korkuya yönelik davranışlarda bulunmama ihtarı, konuttan uzaklaştırma, eşin ve aynı konutta bulunan çocuk ve kişilerin eşyalarına zarar vermeme, iletişim vasıtaları ile rahatsız edilememe, varsa silah ve diğer benzeri araçların zabıtaya teslim edilmesi, alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak ortak konuta gelememesi veya bunları ortak konutta kullanmaması, bir sağlık kuruluşuna muayene ve tedavi için başvurma gibi önlemleri kapsamaktadır. 6284 sayılı yasa ile bunlar daha da geliştirilmiştir.

Koruma tedbirlerine aykırı davranmanın yaptırımı hapis cezasıdır.

8.3.2012 tarihinde kabul edilen 6284 sayılı yasa ile Ailenin Koruması Kanunu’nda devrim niteliğinde ciddi ve önemli değişiklikler yapılmıştır. Tüm siyasi partilerin oybirliği ile kabul edilen yasada şiddetin önlenmesine dair uluslararası anlaşmalara ve Avrupa Konseyi Kararlarına atıfta bulunulmuş, şiddetin tanımı daha geniş ve net yapılmış, koruma tedbirleri daha da geliştirilmiştir. (Örneğin şiddet uygulayanın elektronik kelepçe takılarak izlenmesi, şiddete uğrayanın tanık koruma programına alınarak kendisine yeni ve değişik adla kimlik verilmesi gibi)

Ayrıca kanunla Şiddet İzleme Merkezi adında bir kurum kurulması suretiyle koruma tedbirleri aldırma, mahkemece verilmiş koruma tedbirlerini izleme ve şiddete uğrayana psikolojik, maddi vs. destek sunulması konusunda ciddi adımlar atılmıştır.

Tüm bu açıklamalardan sonra sözlerimizi şu görüşlerimizle bağlamak istiyoruz: Ne kadar yasal düzenlemeler yapılırsa yapılsın, ne kadar demokratik haklar tanınırsa tanınsın Türkiye’deki kadına bakış açısı değişmedikçe, geleneksel zihniyet yeni bir zihniyete dönüşmedikçe yılın tüm günleri kadınlar adına kutlansa yine bir yarar sağlamayacak, kadınlarımızın içinde bulunduğu olumsuz durum değişmeyecektir. “Kızını dövmeyen, dizini döver”, “Kocadır, döver de sever de”, “Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” zihniyetiyle kadına baktığımız sürece, sopa atma ve çocuk üretme konusundaki yeteneğimizi geliştirebiliriz ama ülkemizi insanca yaşanabilecek bir ülkeye asla dönüştüremeyiz. Son on yılda Türkiye’de erkekler tarafından öldürülen kadın sayısının 4500’i geçtiğini göz önünde bulundurduğumuzda, değil kadının diğer haklarına, en temel hak olan yaşama hakkına bile ne kadar değer verdiğimizi açıkça görebiliyoruz. Bu durumun değişmesi için devletin demokratikleşmesi ve insanlarımıza çeşitli kanallarla yerleşmiş sağlıksız zihniyetin kökten değişmesi gerekiyor. Yasalar değişip, zihniyet değişmedikçe bir arpa boyu yol gidemeyiz.

Tabi tüm bu anlatılanlara sebep olan sorunların kaynağı; kadınların ekonomik özgürlüklerinin olmamasıdır. Bunun da yolu kızların okutulması, meslek sahibi olarak sosyal ve ekonomik hayata katılmasından geçer.

Bu olumsuzluklara rağmen yine de tüm kadınların kadınlar günün gününü kutlarız.

Av. Erhan ASLANER-Av. Mithat ÖZCAN