Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Bir yandan 1 Mayıs coşkusu bir yandan katliamlar…Esra Çiftçi

Türkiye ve Kürdistan’da emekten ve emekçiden yana olanlar meydanlardaydı. 2012 yılının 1 Mayıs kutlaması son yılların belki de en görkemli kutlaması oldu. Taksim Meydanı insan seliydi, yine birçok yerde Taksim kadar olmasa da bir o kadar coşkuyla kutlandı. Tabi bazı yerlerde olmazsa olmazlardan olan bazı provokatif girişimlerin yanı sıra cop, sopa, gaz bombası da kendini gösterdi.

2012 yılının 1 Mayıs’ında işçilerden çok orta sınıf meydanlara hakimdi. Verilere göre, 1980 yılı 1 Mayıs’ında 44 milyon nüfus, 2,5 milyon işçi örgütlüydü. 2012 yılının 1 Mayıs’ında 75 milyon nüfus, örgütlü işçi sayısı ise 460 bin… Bu verilere bile baktığımızda sendikaların kendini ciddi ciddi sorgulaması gerektiği düşüncesindeyim. İşçi bayramında işçiler fabrikalarda çalışırken, memur, doğal olarak öğrenciler, bürokrat ve devlet bünyesinde çalışanlara resmi tatil ilan edilmişti.  
Bilindiği gibi 1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Dünyanın birçok yerinde emekçiler, sömürüsüz, baskısız ve savaşsız bir dünya özlemini 1 Mayıs alanlarında haykırmaktadır. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu en önemli durum ise şüphesiz demokratikleşmedir. Bu anlamda Türkiye emekçileri için Taksim’de olmak önemliydi. Çünkü Taksim Meydanı 36 insanın katledildiği, 1 Mayıs 1977 katliamının ardından özdeşleşti. Emekçilere yapılan en kanlı saldırı bu alanda gerçekleşti. Bu bir sembol değil, bedelini Türkiye ve Kürdistan emekçilerinin kanıyla, gözyaşıyla ödediği bir tarihtir. 16 Mart 1978’de İ.Ü Eczacılık Fakültesi’nde 7 öğrencinin katledilmesinin, Maraş, Çorum katliamlarının ve 12 Eylül askeri darbesine uzanan yolun yaratılmasında 1 Mayıs 1977 katliamının önemli bir kilometre taşı olduğu açıktır.
77 yılından bu yana 35 yıl geçmesine rağmen, yaşanan katliamdan hiç söz edilmemesi anlamlıdır. Halil Berktay gibi kendini “Marksist bir kültür kıtası içinden çıkagelen bir tarihçi” olarak tanımlayan bir öğretim görevlisi dahi, televizyon ekranlarına çıkıp, “Facia devletin değil, soldaki kamplaşmanın ve birbirlerine uyguladıkları şiddetin sonucu!” diyebiliyor. Yani solcu Halil hocamız diyor ki; 1 Mayıs’ta solcular birbirine girdi o kadar. Belki Halil hoca bilmiyor ama biz biliyoruz, 77 yılının 1 Mayıs katliamı bizzat devlet eliyle yapıldı.
Bugün yine devlet eliyle insanlar öldürülüyor. Operasyonların devam ettiği, asker ve gerillaların ölüm haberleri ile sarsılıyoruz. Lice kırsalında özel birliklerin katılımı ile başlatılan operasyonda çatışma çıktı. Çatışmanın hemen ardından bölgeye gelen helikopterler dağlık alanları bombalarken, köylüler çatışma bölgesine gitti. Kendilerini canlı kalkan yapan köylüler endişe içindeler.
Yine Diyarbakır’ın Silvan ilçesi ile Batman’ın Kozluk ilçesine bağlı ona yakın köy, sivil giyimli ve silahlı kontra gruplar tarafından ablukaya alınmış durumda. Yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre dokuz sivil minibüs ve iki pikapla gezen kontra birlikleri köylerin etrafında pusu atıyor. Dağ köylerinde bulunan kontra birliklerin varlığı köylüleri endişelendiriyor. 90’lı yılları hatırlatan bir kirli faaliyetlerden dolayı karanlık çökünce kimse evinden çıkmamaya dikkat ediyor.
Ben bu satırları yazdığım sırada, Lice, Kulp ve Genç üçgeninde çıkan çatışmada yaşamını yitirdiği belirtilen ve cenazelerine ulaşılamayan gerillaların aileleri sivil toplum örgütleri ile birlikte cenazeleri aramak için çatışma bölgesine doğru gidiyorlar.
Bir annenin, bir babanın evladının cesedini araması nasıl bir duygudur? Evladının ölü bedenini bulsa dahi onu o halde görmek çıldırtıcı değil mi? Kurda, kuşa yem etmemek için, öldürüldükleri yerde çürümeye bırakılmamaları için gidiyorlar. Canlarına, kanlarına sahip çıkmaya gidiyorlar. Belki bir umut çıkıyorlar yola… Bir umut sağ olmaları…
Erdoğan ne yapmaya çalışıyor? Erdoğan’ın kullandığı dil, uygulamalar, pratikler Kürtlere karşı topyekûn bir savaş olduğuna aşikâr. Erdoğan, Türkiye’yi bir kaosa, krize sürükleyen politikalar peşinde. Tüm yaşanan bu ölümlerin sorumlusu bizzat kendisidir. Bütün bu ölümler onun talimatı ile yapılıyor.
Gelen gideni aratmak zorunda mı bu ülkede? Erdoğan bir zamanların eli kanlı Çiller’ini, Güreş’ini, Ağar’ını aratmıyor. Yaşanan bu çatışmaları, ölümleri tetikleyerek, azmederek, uzatarak nereye varacak? Daha kaç gencin ölmesi gerek rahatlaması için. İnsanlık kaybediliyor, göremiyor musunuz hala!