Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

KURMEŞ'İN 4K GERÇEKLİĞİ

Kurmeş’in 4K gerçekliği diye bir tespitte bulundum. Bunu dile getirirken tamamen edindiğim izlenim ve yaşadıklarımdan yola çıktım. Yaşadığım hayatı referans  alarak bu 4K gerçekliğinin Kurmeş toplumuna ve bunun nezdinde civar toplumlar üzerindeki  etkilerine dokunmak, bu etkileri ve şu anki yaşayışlarını  dile getirmek istedim.

Ali Haydar GÜRBÜZ (Arşiv)

Kurmeş’in sahip olduğu   4K gerçekliği nelerdir?

Önce bu 4K olayını ana başlıkları halinde açıklamak istiyorum:

1)      Kurmeş (Köyümüzün adı)

2)      Kürt (Etnik kimlik)

3)      Kızılbaş (İnanç )

4)      Komünist (politik düşünce )

Bu başlıklara aslında Koçber yani (Göçer) kelimeside eklenebilirdi,çünkü Kurmeş toplumu oluşumundan bu yana sürekli göç halinde yaşamıştır yani bu başlığında eklenmesi yanlış olmazdı fakat benim burada esas üzerinde duracağım bu 4 başlık yani kurmeşin 4k gerçekliğidir.

1)Kurmeş:

Kurmeş  köyümüzün  adıdır (Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Aşağı Gülbahçe olarak Kurmeş adı değiştirilmiştir). Dersim’in Pertek ve Hozat ilçeleri arasında bulunan köyümüz yaklaşık 200 haneden oluşup şu anki resmi nüfus sayımına görede 121 kişinin yaşadığı bir yer.Bu tabloya göre hane sayısı barındırdığı nüfus sayısından fazla olan bir yerleşim alanı. Kurmeş’liler kürttürler  ana dilleri kürtçedir.

Kurmeş halkı kuruluşundan bu yana büyük oranda yaşamlarını hayvan besleyerek ve bu hayvanlarda elde ettikleri ürünleri pazarlayarak sürdürmüşlerdir.Kışın köylerinde oturan kurmeşliler  yazında sürüleri olanlar genellikle Munzur yaylalarına çıkar olmayanlarda  köyün dışında ektikleri sebze ve meyva bahçelerinin yanıbaşında çadırlar kurarak yaşarlar. Kurmeş halkı aslında durmasını sevmeyen sürekli hareket halinde olan çok çalışan ve üreten bir topluluktur. Bu özellikleri ilede bölgenin ekonomisinin canlanmasına önemli katkıları oluyor. Daha bir kaç yıl öncesine kadar köyde sayıları 25 bine varan Koyun ve Keçi sürüleri beslerlerdi, yazın yaylada yaptıkları ve deriye bastıkları Tulum peynirleri meşhurdur. Salamura Peynir, kaymaklı çökelek, yağsız çökelek(Lor) gibi bir çok hayvan ürünüyle birlikte yün, halı, cacım, kilim, heybe, yün çorap, keçi kılı ve benzeri el ürünlerini vakti zamanında satarak ticari pazarlara da canlılık getirmekteydiler

Kurmeş Dersim’in en eski yerleşik alanlarından olup tarihi boyunca çok önemli göçler vermiş bir topluluktur. Kurmeş’te yaşamakta olan yaşlıların verdikleri sözlü bilgi ve anlatımlarda bu köyün çok eskilere dayanan bir tarihsel geçmişi ortaya çıkıyor. Şimdiki adı Deşt olan bir alanda 1200’li yıllarda yaklaşık 600 hanelik büyük bir yerleşim yerine ulaştığı söylenmekte. O dönem yaşanılan Kızılbaş katliamların maruz kalmış, köyleri yıkılmıştı. Bu bölgede barınamayacağını anlayan kurmeşliler  farklı bölgelere göç etmek zorunda kalmışlar. 600 hanelik bir köyün yok oluşu o dönemlerdeki zulmün vardığı noktayıda kestirmemizi sağlıyor.Kurmeş halkı ta 1200 yıllarında göç etmek zorunda bırakılmış ve bu göç olgusu sanki bu halkın kaderi haline gelmiş  bugüne kadar da bu göçler devam etmiştir. Bugünkü koşullarda köyde sadece 120 kişi yaşarken yurt dışında 2000’nin üzerinde bir nüfus mevcuttur.

Buna birde köyde göçüp giden ve Türkiye’nin farklı bölgelerine yerleşen Kurmeş’lileri eklediğimizde inanıyorumki sayıları 10 binlerle ifade edilen bir topluluk karşımıza çıkacaktır. Sivas, Gümüşhane, Erzincan,Kayseri, İstanbul ve en son olarakta Adana’da bir köy kurmeşlilerin yoğunluklu olarak yaşadıkları diğer  mekanlardır. 1960’larda yurt dışına misafir işçi gönderen Kurmeşliler süreç içerisinde bölgede yaşanan politik ve ekonomik sorunlardan dolayı yurt dışına  büyük oranda göç ettiler. Yurt dışında bulunan Kurmeşliler 7 yıl önce kurdukları bir dernek ile önemli çalışmalar yaparak, toplumlarının hertürlü asimilasyon ve yozlaşmaya karşı kendini koruması için çalışmalar organize ettiler. Özellikle kendi coğrafyalarına ve köylerine sahip çıkarak önemli bir kültürel duruş sergilemektedirler. Bu anlamda “kurmeş kültürü” olarak yorumlayabileceğimiz özellikleri, yardımlaşma ve dayanışma ruhu ile önemli bir ayrıcalık kazanıyor.

2)Kürt Kimliği

Kurmeş  bir kürt topluluğu ve anadilide haliyle kürtçedir, Kurmeş adının nerden ve nasıl geldiğine ilişkin sadece bir hikaye anlatılır fakat bu hikayenin gerçekten bu adla bir ilişkisinin olup olmadığına ben kanaat getiremiyorum, Kurmeş adı için anlatılan hikayenin “Kızılbaş İnancı”nı alattığımda da belirteceğim gibi tamamen inançla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Kumreş ve Kurmeş arasında çok önemli bir anlam farkı vardır, Kumreş (Siyah küllah, kıskançlık anlamında da kullanılmaktadır.) Kurmeş ise (  Arı gibi çalışkan,çalışan, üreten  )gibi bir çok anlam ifade etmektedir. Ayrıca belirtmeliyimki Kürt dilinde Kur ve meş kelimelerinde bir çok kelime türemiştir yani kök ve ek kelimelerdir dolayısıyla çeşitli anlamlar yüklenebilmektedir.Kumreş adının geldiği rivayete göre Ağuçan’ın fırına girip çıktıktan sonra sadece başındaki küllahının isle kaplı olması, yani Kumreş olması, nedeniyle bu ismin köyümüze verildiği söylenir. Oysa Ağuçan’ın aslında bizim köyde olmadığı bilinmekte. Ayrıca böyle bir olay gerçekleşmişse dahi başka yerde meydana geldiği aşikardır. Bu nedenle bu adın Kurmeş’le olan benzerliğinden dolayı ordan alınmış olduğu belirtilebilir ya da varsayılabilir, böyle olduğunu varsaysakta ondan önce bu halkın adını neyle ifade edebiliriz?

Bir diğer söylemde Kurmeş adının İran ve Irak sınırlarını kapsayan ve oldukça büyük bir alana yayılan “Kermanşah” bölgesinden alındığına hatta kurmeşlilerin ordan gelmiş olabilecekleri varsayımıdır.Bu teorininde tutarlı bir yanının olmadığı hatta nasıl ki “türkler Horasan bölgesinden gelmişler, tüm alevilerin geldiği yer Horasan yöresidir  dolayısıyla Aleviler öz be öz türktürler” gibisinden tezler üretildiyse kurmeş adınında başka bir bölgede geldiği söylemininde bu uydurma teorilerinin bir devamı olduğunu söyleyebilirim.

Başka bölgelerde gelme gibi gerçek dışı veya herhangi bir veriyle  kanıtlanamayan uydurma  teorilerle yerleşik bir halkı sanki bu bölgenin halkı değilmiş gibi gösteren ve onları asimile eden ötekileştiren politikalar uzun bir zaman sonra halkımızın belirli bir kesimi üzerinde önemli etkiler bırakmış, kürt olgusunu ve gerçekliğini zayıflatmış, kendi yerel ocaklarının önemini azaltmış buna karşılık farklı alanlara hayranlık uyandırmıştır. Hele hele islam dini sentezini bizlere uyarlayarak okullarda kızılbaş inancında olan çocuklara ayetler ezberletilmiş ve bu eğitim sayesinde zamanla Cumhuriyet’e sadık evlatlar  islamiyete bağlı dedeler yetişmesine zemin oluşturulmuştur.  Atatürk hayranlığı duyan bir çok alevi kürt sözkonusudur, kendi varlıklarını türk varlığına armağan edenlerin sesleri son zamanlarda Kılıçdaroğlu ile birlikte daha da duyulur oldu. İslam inancını kullanarak iktidara gelen AKP vb. partilere karşı olmak adına varlığımızı türk varlığına armağan etmemizin bir gereği yok. Biz nasıl başka halkların kimliklerine saygı duyuyorsak, onlarda bizleri kürt kimliğimizle tanımak ve haklarımıza saygı duymak bilincinde olmalılar.

Kürtlerin tarihine baktığımızda karşımıza 5000 yıllık bir geçmiş çıkıyor ve bu beşbin yıllık tarihlerinde Kürtlerin kurdukları bir çok devlet olmuştur, zagroslardan hazarlara kadar uzanan büyük bir coğrafyaya sahip olan Kürtler Mezopotamya’ da en eski ve yerleşik halkların başında gelmektedir. Dolayısıyla bu halkın bir parçası olan kurmeş topluluğuda buna benzer bir tarihi süreç yaşamıştır. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in Dersim üzerinde estirdiği katliam  ve sonrası uygulanan baskı politikaları bizlerin kendi değerlerimizden ve kimliğimizden kopmamıza neden olmuştur. Bugün gelinen noktada kendilerinin alevi olduğunu kürt olmadıklarını (burada etnik kimliği ve inanç kimliğini biribirinden ayırtmak gerekiyor ) söyleyen köylülerimiz dahi olmuştur, oysa yapılacak tek şey  atalarının konuştuğu dile ve sahip oldukları gelenek - göreneklere  bakmaları olacak. Bu bile tek başına etnik kimliğimizi tanımlamaya yetmektedir.

3)Kızılbaş İnancımız

Alevi inancının benim anladığım Kızılbaş inancından farklı yönleri var mı? Diye kendime sordum ve bu soruyu uzun uzun düşündükten sonra farklı yanlarının olduğunu gördüm. Alevi inancının dayandığı temel nokta Hz.Ali merkezli islamiyet eksenli bir inançtır. Alevi rituelleri özellikle son yıllarda gerek kemalizmin etkisinde  kalan Alevi derneklerinin  yürüttüğü çalışmalar sonucu gerekse Alevi dedelerinin sahip oldukları anlayış  ve ilişkileri, çalışma tarzları  şekil olarak islamın gölgesinde ve ona bağlı bir inanç yaratma yolunda hızla dönüştürülmekte, islama uygun hale getirilmeye çalışılmaktadır. İslami kesimler ise  alevi inancını bir düşünce-felsefi akım olarak dillendirmekte ayrı bir inanç veya din olarak kabul etmemektedirler. Cem evlerinde yapılan etkinliklerde özellikle bazılarında alevi kadınların ve erkeklerin ayrı oturtulması islamiyetin etkisinden başka bir şeyle izah edilemez. Kızılbaş felsefesi böyle bir ayırımı asla kabul etmez.

Kızılbaş inancının bölgemizde hakim olduğu ve bu inancın temellerinin Zerdüşt dininden geldiğini Yezidi ve Şaman dinleriyle örtüşen yanlarının olduğu, aynı zamanda hristiyanlığın etkilerinin yansımalarının olduğunu belirtirsem abartmış olmayacağım. Kurmeş halkı dualarını yaparken genellikle “ya Xızır” der veya “Ağuçan yardımcın olsun, Üryan xıdır yardımcın olsun” veya “Ağbaba yanında olsun”  (bunlara; Ana fatma,Düzgün baba,Buyur Baba.Gole Xızır  gibi bölgemizin kutsal mekanlarınıda ekleyebiliriz) gibi yerel dualarını yaparlar.

Dikkat çekilmesi gereken bir konu ise dildir. Kurmeş’e dışarıdan  gelen dedeler kürtçe konuşmaktan ziyade türkçe konuşur ve cemlerini türkçe yaparlar bu toplumsal yapımıza aykırıdır, dedelerimiz dualarını ederken genellikle Ya Ali, Ya Muhammet, Ya Allah derler. Kanımca bu bize aykırıdır. Oysa bizim yörede bu üç isimde doğal yapılan dualarda pek dile getirilmiyor yukarıda bahsettiğim yerel ocaklarımız her zaman dualarımızda öncelik olmuştur.

Yerel ocaklarımızdan bahsederken bu ocakların sadece bizim bölgemizde olmadığını başka topluluklarında kendileri için önemli saydıkları kutsal mekanlarının olduğunu belirtmek isterim. Bu kutsal ve  yerel mekanların işleyişi hemen hemen bütün topluluklarda benzer şekildedir. Yani her topluluk kendi kutsal mekanında geleneğine göre ibadetini yapar. Kızılbaş inancının köken olarak Zerdüşt inancına benzediğini belirttim doğasıyla iç içe olan bu topluluk, kendi inancını toplumsal işleyişiyle bütünleştirmiştir.  Yıllarca köye dedeler gelmesede bir şekilde bu ocaklarda dualarını yapar niyazlarını dağıtırlar.Kurallara ve şartlara bağlı kalmaksızın hertürlü baskı ve yasaklara karşın Kızılbaş inancı asırlardır günümüze kadar yaşatılmıştır.

Kızılbaş inancının en belirgin özelliklerinden biride komin yaşamın tercih edilmesidir. Komin yaşam varlığı, politik kavram haricinde düşünüldüğünde, doğal yaşamımız içinde etkindir. Özellikle köyümüzde çok belirgin bir şekilde gerçekleştiğini söyleyebilirim, yardımlaşma ve dayanışma kültürünün oluşması tamamen bu yaşam tarzının bir sonucu olmakla birlikte Kızılbaş inancınında temel olgusudur. Kızılbaş inancı asla bir güç odağı veya iktidar olmadı, siyasete alet edilmedi.

Bu bölgede yaşayan biri olarak kendime neden zengin bir köylümüz bugüne kadar olmadı? diye sordum. Sonra bunun paylaşma kültürünün yoğunluklu olarak yaşanılmasından kaynaklandığı sonucuna vardım. Variyatı olanlar ihtiyacı olanlara mutlaka elindekini esirgemeden vermektedirler. Buna bir örnek vermek gerekirse Hızır orucunun son gününde bir bayan herhangi bir evi ziyaret ederse o ev sahibi bu bayana mutlaka bir hediye (buna Hızır Lokması da denir) verir. Bu hediyenin değeri  ailenin maddi durumuna göre bazen bir tarla bazen bir hayvan bazende temel gıda maddeleri şeklinde değişebiliyor. Köyümüzde  bunun bir çok örneğine rastlamaktayız. Hatırlarsanız temmuz ayında Mazlum Ok ile yaptığım bir röportajda buna dair birkaç örnek vermiştim.  Dinsel olguların ele alınması ve tanımlanması gerici bir duruş olarak algılanmamalıdır,önemli olan bu inancın tarihsel ve şimdiki işleyişidir bir başka deyişle duruşudur.Kızılbaş inancını kullanıp toplumun bu hassasiyetinden yararlanmak isteyenler muhakkakki vardır  bu meyilde olanların toplum içerisinde uzun süreli barınması mümkün değildir.

Kızılbaş inancında olanlar yaşamlarını bir başkasının dualarına göre merhametine göre şekillendirmez. Kızılbaş inancı aynı zamanda bilimin öne çıkartıldığı, ona büyük önem verildiği  toplumun Pirlere, Dede’lere bağlı olarak şekillenmemesine özen gösterdiği fakat kendi Pir ve Dede’lerine saygı ve sahiplenmede kusur işlemediği bir inanç bir yaşam felsefesi olmakla birlikte, belkide bu nedenle aşağıda 4. Başlık olarak ele alacağım Komünizm düşüncesi  Kızılbaş alevileri içerisinde rahatça kabul görüyordu...Kurmeş toplumu herzaman aklın ve bilimin yolunu tercih etmekle birlikte inancını kendi bildiği inandığı yolla bugüne kadar yaşatmıştır.

Kızılbaş inancı asla bir otorite değildir, hükmetmez, emretmez. Bu inancı taşıyan dedelerimiz, pirlerimiz, bu topraklarda ikamet etmeli ve bu topluma kutsal mekanlarımızda  kendi dilimizde hizmet etmeliler, inancımızı çıkarları için ticari amaçlarına uygun hale getirmeye, otorite ve güç yaratmaya, başka dinlere peşkeş çekmeye, bu yolla kariyer elde etmeye çalışanlarda görmemezlikten gelinemez.

5)      4)Komünizm

Komünizm başlığını kullanırken amacım burada bu düşüncenin açıklamasını yapmak değildir. Kurmeş toplumunun genel yapısının neden bu düşünceye yakın olduğunu açıklamak istiyorum. Kurmeşlilerin etnik yapılarının kürt olduklarını, inançlarının kızılbaş olduklarını ve bu anlamdada herhangi bir kimlik sorunlarının olmayacağını vurguladım. Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yaşayan ve bu özellikleri taşıyan vatandaşların bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm yönetim biçimlerinde memnun oldukların ı söylemeleri mümkün değildir. Kimliği yasaklanmış, dili yasaklanmış inancı yasaklanmış bir toplumun mutlu olması düşünülebilir mi? Elbetteki düşünülemez, kendilerini var eden bütün değerleri elinden alınmış bir halk...Dolayısıyla kurmeş toplumuda bu durumdan ve daha bir çok nedenden dolayı mutlu olmamıştır. Ulusal sorunları ( ayrı bir devlet kurma düşüncesi olmasada) vardır, kimlik sorunları vardır, inanç sorunları vardır, ekonomik sorunları vardır, eğitim sorunları vardır ve bu sorunlara bugüne kadar devlet tarafından herhangi bir çözüm getirilmediği gibi baskının ve katlaiamların en alasını yaşadılar.

Devletin valisi, kaymakamı var, askeri - polisi var, vergi memuru var, öğretmeni var.  Diyanetin kurumları camileri imamları var, bu olanların hepside bizim değerlerimizi değiştirmek ötekileştirmek içindir. Bunlara karşılık bölgemizde iş yok, fabrika yok, meslek okulları yok, sosyal yardımlar yok, işsizliği önleyecek herhangi bir yatırım veya proje yok. Köylü hastalanmış kimin umurunda! Evi yok kimin umurunda!  Toplumumuzun sorunlarını giderecek herhangi bir icraatı yok. umutta yok. vergilerini düzenli toplayan devlet, kültürel ve etnik aidiyetlere kadar neyimiz varsa hepsini yasaklamış. Okullarda kürtçe konuşmak yasak, evlerde dahi anne-babalarımızla, dedelerimizle kürtçe konuşmamız  yasaklanmış, İnancımız  yasak... Peki bu halk kendisini nasıl ifade edecek?  Neye ve kimlere güvenecek? Elbetteki bir çıkış yolu arayışı içerisinde olacak.

Ekim devriminin dünyada yarattığı etkiyle ezilen halkların, işçi ve emekçilerin yeni bir umudu  oluştu. Hızla, bütün dünyada olduğu gibi, bizim bölgedede özellikle 1970’lerden sonra etkili olmaya ve taban bulmaya başladı. Kendimizi adeta kurtarılmış sanıyorduk. Devrimci mücadeleye ve sosyalizme olan inancımız sonsuzdu. Asırlardır baskı altında kalan kültürümüzü ve inancımızı kurtarabileceğimizi, ulusumuzu varedebileceğimizi, bağımsız bir ulus olmasada birlikte kardeşçe eşit koşullar altında yeni bir ülke yaratabileceğimizi umut ediyorduk. Halada bu umudumuzu korumaktayız. Bu uğurda bir çok kurmeşli işkenceden geçirilmiş yıllarca cezaevlerinde yatmış, şehitler vermiş çok ağır bedeller ödemiştir. Kurmeş köyü bu mücadelesinden dolayı 12 Eylül tutanaklarına girmiş 12 Eylül Askeri faşist darbesine gerekçe gösterilmiştir.

Kürt olan, Kızılbaş olan bir toplumun Komünist düşünceye yatkınlığı hele hele bu baskıların sözkonusu olduğu bir dönemde olmasa ne zaman olacak. Bundan daha doğal ne olabilirki.

Sonuç olarak Kurmeş’in bu 4k gerçekliği vazgeçilmezliklerimiz olarak kalacaktır. Kurmeşi Kurmeş edecek olan 4k gerçekliğinden başka bir şey değildir, insanlığı var eden barışı ve birlikteliğide varedecek olan her düşünceyi kurmeş toplumu benimsemiştir.  Son bir cümleyle yazımı bitirmek istiyorum, tabi bunlar benim düşüncelerim,bu düşüncelere katılmayacak kurmeşliler olabilir umut ederimki onlarda kendi düşüncelerini açıklama ve bizimle paylaşma düşüncesi içerisinde olurlar.

Yukarıda ele aldığım 4K gerçekliği aslında Kurmeş hariç diğer 3K bütün bölgemiz için aynıdır diyebilirim,arada dil gibi bir takım farklılıklar olsada sorun ve yaklaşım temelde aynıdır.

Ali Haydar GÜRBÜZ

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.