Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Dersim Izlenimlerim(2)

 

"Dayan yüreğim bir zamanlar dahada kötüsüne dayanmıştın” söylemi yüreğime sadece bir su serpintisi kadar serinlik veriyor yani artık cesaret vermiyor, umut vermiyor, neden hep biz dayanmalıy mışız?  Direniş ve mücadele sadece biz Dersimlilere mi aittir,  ya birlik için büyük umutlarla kurulan her yeni yapılanmada bir süre sonra meydana gelen  parçalanmışlık ve bölünmeler de neyin nesi?  Neden bu kadar kolay bölünebiliyoruz? Yalnız biz mi eziliyoruz ? Madem ki yalnız biz?  Neden içimizde bizi ezenlere karşı birlik olamıyoruz,  güç olamıyoruz?  Buna engel olan nedir?  Söz konusu Dersim olunca sor sorabildiğin kadar...Çünkü tarihsel açıdan da Dersim’de hiçbirşey yoluna koyulmamıştır, tıpkı bir buzul tabakası gibi heryıl üstüne kar yağmış durmuş. Bu kar bir türlü çözülemiyor ,eriyip gitmiyor. Dersim’inde dertleri, sorunları heryıl kat kat artmıştır. Bu dayanma tarihsel anlamda onurlu olsada şimdilerde bir bekleyiş ve ötekileşmeden başka bir şey ifade etmiyor, kapımızdaki tehlike çok büyük  farkına varmak gerekiyor....


Çok İstenir ama nedense  konuşulmaz bir DİL(Diller) Kürtçe-Zazaca

Hani her festival sonrası şikayet edilirya “ Neden anadilimizde proğramlar,konuşmalar vs. eksikti”  Dersim kültürüne dair çokşey yoktu, Dersim’in değerlerini savunanlar proğramlarda falan yok gibisinden...Bunu sorarken acaba festival öncesi veya iş oraya varmadan kendimizi sorguladık mı? Ben bu işin neresindeyim diye?

Ben bu sene köyümde bir şenlik toplantısında kürtçe kısa bir selamlama yaptım, bu konuşmama köyümüzün yaşlıları itiraz ettiler, kendilerini  yeterince kürt olarak görmediklerini farkettim, “Şafi Kürt” diye bir kavram tutturmuş gidiyorlar, biz onlardan değiliz onlar gibi konuşmuyoruz,  diyorlar..Bu sorunlarımızın en büyüğü olarak karşımıza çıkandır, bu yaşlılarımızı zorlayan nedir?  Bu “Şafi Kürt” düşmanlığı nerden ve nasıl oluşuyor?  Belkide hayatlarında hiç karşılaşmadıkları tanımadıkları insanlara karşı nasıl düşmanlık besleyebiliyorlar? Neden Kürt oldukları gerçeğini kabullenemiyorlar?  Kürtlerinde farklı konuşanı,inananı, düşüneni  olduğunu göremiyorlar mı?  Kürtçe konuşma dillerinde günlük kelime sayısı yüz bilemedin üçyüz kelimeyle sınırlı olan bu köylülerim neden dillerinin gelişmesi için konuşanlara tahammül edemiyorlar?  Dilin siyaseti falan olmaz, dil olduğu gibi konuşulur, onu nereye çekersen oraya gider, dil su gibi akıcıdır, ateş gibi yakıcıdır,buradaki niyet dile mahsus değil bireye yani onu konuşturana ve anlam verene mahsustur. Dilimizi geliştirip konuşma pratiğimizi arttırma yerine gerçekle alakası olmayan bahanelerle tam tersi bir duruşun içinde kıvranıp duruyoruz.

Örneğin ben “eze yazmışkım” desem sorun olmaz fakat “eze bınivsim” desem kıyamet kopuyor, vay efendim ben bu kelimeyi tanımıyorum, nerden çıktı bu? İşin en acı tarafıda politik olan ve bu anlamda birşeyler verenlerinde kürtçeyi geliştirme kullanma azim ve isteklerinin olmamasıdır. Bir türlü içselleştirememeleridir. Dersim’in en temel sorunu diller sorunudur, bu sorunun muhatabıda  kurumlar,yerel yöneticiler ve akademisyenlerdir. Bu halkın kendi dillerini kullanmasında herhangi bir sakınca ve korkunun olmadığını anlatacak inandıracak panel ve toplantılar özellikle festivallerde  ve diğer etkinliklerde ağırlıklı olmalıdır hatta festivalin olmazsa olmazlarından olmalıdır, sadece bir belediye başkanının Zazaca veya bir başka kurumun başkanının Kürtçe konuşması yetmiyor. Demek ki dil sorunu önümüzde duran başlı başına en önemli sorundur, önümüzdeki dönemlerde bu konuda çalışmalar yapılmaz ve anadilde konuşmalar etkinliklerin olmazsa olmazlarından biri haline getirilmezse yapılacak çalışmaların ilerde çokta anlam ve önem taşımayacağıni belirtebilirim.

Kürtçe veya Zazaca konuşmamızın önündeki en büyük engel sistem olabilir bu doğrudur ama köyümüzde ve evimizde  kendi kendimize kendi aramızda dahi konuşmuyorsak buradaki suçluyuda kendimiz olarak görmeliyiz, şayet biz dilimizi konuşmaz yazmaz hatta ona karşı olan sevgimizi yitirmişsek o zaman insanlığımızın en büyük değeri olan kimliğimizide kişiliğimizide yitirmiş oluyoruz.

Evet Dersim’de Kürt ve Zaza kimliği açısında Kürtçe ve Zazaca’nın kullanılması zaruri ve hayatidir. Mesela ben  Dersim’de bir esnafa giderken Zazaca  “buyrun” kelimesini duymak isterim, aynı şekilde Kürtçe konuşan kesimlerde de duymak isterim. Burada şunuda belitmeden geçmek istemiyorum, iş olsun diye birbirimize inat olsun diye sadece toplantılarda bir kaç kelime konuşarak birbirimizi kandırmayalım yani işin özü dilimizi siyasete kurban etmeyelim. İsteyerek, severek, kabullenerek kendi kişiliğimiz ve kimliğimiz için, gelecek kuşaklar için, çoluk çocuğumuz için hep ve heryerde konuşalım, ana dilde konuşmayı kendimize bir görev bilelim. Biz bütün bunları birey olarak yapalım diğer zorlukları aşmada başarılı olacağımıza inanıyorum, ama önce kendimiz anadilde konuşma sorumluluğunu taşımalıyız.

Bu yaz Dersim’de yapılan etkinliklerde dillerin kullanımı yeterli değildi, proğramlar genellikle türkçe yapıldı halkta bundan gayet memnundu, mesela Pertek festivali tam anlamıyla sanatçıların seslendirdiği Kürtçe - Zazaca parçalar dışında Türkçe geçti, Hozat hakeza yine öyleydi, bizim yaptığımız festivalde de Kürtçe çok az ve yetersizdi, Dersim merkezde de Zazaca az kullanıldı, İnanç panelinde yazar  Munzur Çem Zazaca konuşmuştu, Belediye başkanı konuşmasını Zazaca yapmıştı belki bir kaç kişi daha konuşmuştur  ama bunlar çok az ve yetersiz çalışmalardır ilerde bu eksiklik mutlaka giderilmelidir yoksa festivaller bir ihtiyaç olmaktan öteye konserlere dönüşüyor bunada Dersimlilerin ihtiyacı yoktur. Dilimiz tabela dili olmaktan, şarkı dili olmaktan çıkmalı ve hayatın her alanında yerini almalıdır. 

Tunceli Üniversitesi Ve Cemaat Okulları

Dersim’de faaliyet yürüten cemaat okullarına ve Tunceli Üniversitesinin çalışmalarına dikkat çekmek gerekiyor, 1910 lu yıllarda nasıl ki “Gehandini” örgütü Kürt diline yönelik çalışmalar başlatmış ve bu çalışmalar Kürt halkı tarafından büyük bir ilgi görmüştü, hemen akabinde Jöntürklerde kendi Kürtlerini yaratarak bu alana el atmışlardı hatta Van’da bulunan dönemin Alman konsolosuda Rus Çarlığının Kürtlerle olan iyi ilişkilerinin dahada ileriye gitmesine engel amaçlı dil sorununa el atmıştı. Burdaki amaç Kürtçenin geliştirilmesi okullarda eğiitim dili olarak kullanılması değildi tabi, gelişen Kürt siyasetine karşı bir hamleydi. Nitekim Bedirxan Jöntürkler tarafından öldürüldükten sonra bu alandaki tüm çalışmalar sona ermiş verilen sözler unutulmuştu. Şu andaki durumunda bundan pek bir farkı yoktur, Tunceli Üniversitesi  asimilasyona devam ederken Cemaatlerde inancımızı zayıflatıp bu alanda ötekileştirmeye çalışmaktadır. İşin arka tarafında eğemen zihniyetin bir parçası olan ince siyasetin işleyişini bu iki kuruluş yapmaktadır.  

“Dersimliler kendi kişisel çıkarlarını apaçık önplana almış toplumsal değerleri artık önemsemez olmuştur.”

AKP Tunceli İl yönetimine üye olanların çoğu genellikle ya kişisel işleri için  ya çocuklarının tayınları yada iş bulma umutlarından dolayı sadece kağıt üzerinde üye olduklarını belirtiyorlar, oysa kağıt üzerinde bir onur, yada kalemle yazılıp silgiyle bozulan bir onur, haysiyet insanın kişiliğine yakışacak bir saptama değildir, kişisel çıkarları için bu kurumlara üye olanların aslında Dersim’e dayatılan kirliliğede prim verdiklerini onayladıklarını hatta işbirlikçileri olduklarını bilmeleri gerekir, nihayetinde partiler bünyelerinde bulundurdukları üye sayısına görede kongrelerini yapmakta yöneticilerini seçmekteler, dilimizi, inancımızı vede kültürümüzü rencide eden, yok eden, inkar eden, hertürlü baskıyı ve yokluğu bizlere reva gören partilere üye olmak aynı suçlara ortak olmak anlamındadır. Bu nedenle bu kirliliğin önüne geçmek her Dersim’linin görevi olmalıdır.

Çocuklarını cemaat okullarına verenlerin  bugünden tezi yok tekrardan oturup düşünmeleri gerekmiyor mu? Daha dün Madımak’a alkış çalan bu zihniyet, Malatya’da ev basan bu zihniyetin mensuplarına çocuklarınızı teslim ederken aslında onurunuzu inancınızı ve kısaca benliğinizi teslim etmiş olmuyor musunuz?  Şu kısacık hayatta onursuzluğu yaşamaya kabüllenmeye değer mi? Dersim bu kadar düşecek miydi?   Gülen cemaatine ait kreş ve Anaokuluna birçok Dersimlide çocuklarını yollamaktadır.  Bu okulların açılması ve yaşam bulması bile başlı başına bir düşüşün gerçek hikayesidir. Bu kurumlar yasalar gereği orda açılma ve faaliyet yürütme haklarına sahip olabilirler fakat kendi gerçekliğini bir kenara bırakıp  bu kurumlara çocuklarını yollayanların düşkün mertebesinde oldukları bilinmelidir, yarın bu çocuk büyüdüğünde babasına veya annesine ,beni neden bu okula verdiniz,diye sorduğunda vereceğiniz cevabı düşünmelisiniz,onurlu bir yaşam mı? Yoksa yüzsüz ve onursuz bir duruş mu?....

Evet Dersim hiç kuşku yokki bir  kürt kenti olarak  tarihsel anlamda yerini ve önemini koruyacaktır ama Dersim’i mekan tutmuş bu cemaatler büyük zarar vermeye devam edeceklerdir. Dersim’in saf ve temiz suyunu bulandırmaya kimsenin hakkı olmamalıdır. Kişisel çıkarlarımızı bir kenara bırakıp toplumsal değerlerimizi öne çıkaralım..Toplum yok olursa kişilerin bir anlamı kalmayacaktır,ister padişah ol ister vezir...Devam edecek