Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

İKİ ÜLKE VE AÇLIK GREVLERİ-AZİZ ÖZ

Söz edeceğim ilk ülke İsrail. Bilindiği gibi Türkiye kamuoyunda İsrail terörist devlet olarak biliniyor ve her kötülüğün altında İsrail ya da yahudilik aranıyor. Acaba böyle bir algısı olan İsrail açlık grevleri karşısında nasıl bir tavır takınmıştır? Gelin birlikte inceleyelim.

İsrail hapishanelerinde tutulan yaklaşık 1500 Filistinli mahkum 17 Nisan 2012 tarihinde aşağıdaki taleplerle açlık grevine başlıyor,

"-2006 yılından beri tutuklu bulunan Hamas mensuplarının aileleri ile yüz yüze görüşmelerine izin verilmesi.

-Yargı kararı olmadan altı ay boyunca hapishanelerde tutuklu kalınmasına hatta bu sürenin uzatılmasına son verilmesi.

-Hücre cezalarının kaldırılması.

-Mahkumlara yüksek öğrenime, cezaevi ortamında devam etmelerine izin verilmesi,

-Tüm mahkumların sağlık sigortası kapsamına alınması"

Yaklaşık 20 gün sonra İsrail arabuluculuk yapması talebiyle Mısır'ın kapısını çalar. Mısır talebi kabul edip çalışmaya başlar. Bir hafta kadar süren görüşmeler sonucunda mahkumların hemen hemen tüm talepleri kabul edilerek anlaşmaya varılır. Bu anlaşmayla açlık grevi 28. gününde bitirilir. Dikkat etmişsinizdir topu topu 28 gün sürer açlık grevi. Yani şunu düşünmüyor, "iyice kötüleşsinler, ölüme iyice yaklaşsınlar, sağlıklarını yitirsinler, ondan sonra görüşmelere başlayayım" demiyor. Amacım burda İsraili temize çıkarmak değil. Filistin halkına yaptığı ve yapmaya devam ettiği zulümü unutmak, es geçmek insanlığa sığmaz.

Tabi o dönemdeki basın organları özellikle islami duyarlılığı olan basın organları inanılmaz övgüler, açlık grevini bırakın desteklemeyi, özendiren yayınlar, yazılar, haberler yapmaktan adeta yarıştılar. Filistinlilerin bile aklına gelmeyecek derecede destekler sundular. Cesaret etseydiler, İsrail cezaevlerini işgal edeceklerdi.

Evet Filistin Halkına akıl almaz kötülükler yapan İsrail açlık grevine karşı böyle bir tavır takınırken, Türkiye ne yapmıştır ve yapmaktadır? Söz edeceğim ikinci ülke Türkiye olduğu anlaşılmıştır sanırım.

Bugüne dek yapılan açlık grevlerinde Türkiye'nin tavrı asla insan merkezli, tutuklu ve hükümlüleri anlama şeklinde değil tamamıyla devlet merkezli olmuştur. Ya en yetkili ağızlardan(ki bu yetkili ağızların, sosyal demokrat, muhafazakar, liberal olmasının hiç ama hiç bir farkı yoktur) tehdit, şantaj yapılmış, ya küçümseme, önemsememe, bölme, çürütme ya da ülke tarihinin en yüz karası bir olayı olan ve alay edercesine adını "hayata dönüş" konulan aslında tam anlamıyla bir nazi yöntemi olan operasyon olmuştur. Bundan dolayıdır ki 200'e yakın mahkum yaşamını yitirmiştir. Geride ise binlerce sakat, hasta mahkum kalmıştır. Türkiye, hangi iktidar olursa olsun, tutuklu ve hükümlüleri düşman olarak görmüş, yok edilmesi gereken kesim olarak bakmıştır. Eğer ölmeseler bile, bedenlerinde kalıcı hasarların olması en büyük isteği olmuştur Türkiye'deki iktidarların. Bugün sürmekte olan açlık grevi karşısındaki tavrı ile 12 eylül döneminde yapılan açlık grevleri karşısındaki tavrı arasında bir fark olmadığı ortadadır. Ki bugüne ileri demokrasi, o güne diktatörlük deniliyor.

Yine aynı şekilde, Filistinli mahkumlarının açlık grevine tüm varlığıyla destek olan basının, iş Türkiye'deki mahkumlar olunca nasıl vicdanlarını paraya sarıp cüzdanlarına koydukları, nasıl gazete ve gazeteci olduklarını unutup ("sahte oruç, kanlı iftar" milliyet), iktidarın resmi yayın organı ve kalemşörü oldukları hafızalardadır.

"Devlet dersinde insan öldürmenin" sıradan bir olay olduğu bir ülkede, açlık grevleri karşısındaki başta başbakan olmak üzere tüm kesimlerin tavrı farklı olsaydı, aslında o zaman yadırganması gerekirdi. Demokrasinin çoğunluk olarak kavrandığı, çoğulculuğun yine çoğunluk olarak benimsendiği bir ülkede tabi ki farklı kesimlerin hak araması hangi yöntem kullanılırsa kullansın, kabul görmeyecektir.

Elbette ki açlık grevlerini özendirmek, iyi bir eylem biçimidir demek mümkün değil. Ama vicdanlara, insanlığa (iktidara değil) seslenmek olan açlık grevleri topluma bir ayna tutmaktır aslında. Toplum oradan hareketle kendi vicdanını, kendi insanlığını sorgulayabiliyorsa bu en büyük kazanımdır. Vicdan ve insanlıkla hiç tanışmamış, öyle bir dertleri olmayan nazi soytarıları asla bu tür eylemlerin muhatabı değildir.

Bu eylem karşısında, hala iktidardan demokrasi umanların, elinde idam ipiyle Asya'yı turluyanları iyi görmeleri gerekir. Avrupa liderleri, sınırsız destek verdikleri başbakanın idam ile ilgili sözleriyle AB'yi hiç anlamadığını, kavramışlardır umarım. Bana kalırsa idamı savunacak hiç kimse uygarlığın geldiği düzeyi asla anlamamıştır demektir.