Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

KÜRMEŞ'TE TOPLUMSAL YAŞAM - 1990/2000 ÖNCESİ (I)-Aziz Öz

Kürmeş, yöresinde en büyük ve en kalabalık köydü ve sanırım oransal olarak hala öğle. Dolaysiyle bu nüfus doğal olarak ihtiyaçlarıyla, tercihleri ile, ekonomisi ile köyün ön plana çıkmasını daha başka etmenlerle birlikte sağlıyordu. Gerek anaokul, gerek ilkokul, gerek ortaokul, gerek biçki-dikiş kursları gerekse sağlık ocağının ilk önce kürmeşte kurulmuş olması bunun sonucuydu. Hatta 30'lu yıllarda karakolun kurulmuş olması yine nüfus yoğunluğundan kaynaklanıyordu diyebiliriz. Mustafa (ÖZ) Amca zaman zaman anlatırdı. Köyün gençleri bir dönem okula(sanırım 20'li yıllarda) gitmişler. Okulda arap alfabesiyle dersler görmüşler. Mustafa Amca şöyle bir anısını da aktarırdı:

"Sınıfta en çalışkanı Mus'du (Musa ÖZ). Öyle ki öğretmen otururdu, dersleri Mus anlatırdı. O öğrencilere soru sorardı. Mus içimizdeki en zeki çocuktu. Daha sonraki yıllarda köyde her kime mektup/yazı geldiyse, gelip Mus’a okuturdu". Yani ta o dönemde bile köyde bir okul süreci yaşanmıştır.

 

Kürmeş bilinen geçmişiyle, ekonomik hayatın temeli ağırlıklı olarak hayvancılık olagelmiştir. İlk dönemlerde, koyun, keçi ve sığır beslenmesine karşın, zamanla, koyun ve keçinin sayısı artarken, büyük baş hayvan sayısı çok daha azaldı. 1979'da ormanların yok olma kaygısıyla keçinin yasaklanması ile birlikte, koyun sayısı iyice arttı. Kürmeşın ekonomik yaşamı, ağırlıklı olarak hayvancılıkla olmasına karşın, tarım asla ihmal edilmiyordu. Çünkü kış uzun sürüyordu ve hayvanlar için saman ve arpa gerekiyordu. Bu saman ve arpanın tamamını kendi tarlalarında elde edemiyordu. Sürekli yeni tarlalar açıyor, var olan tarlaları taştan ve ağaçtan temizliyordu. Yeni tarla orman için kötü bir durum ancak, burda vurgulamak istediğim, tarımla olan ilişkisidir. Aile toplu olarak hayvancılıkla uğraşırken, tarımda işçi çalıştırılır ve çok kısa zamanda tarım işleri bitirilerek hemen asıl iş olan hayvancılığa omuz verilirdi. Hayvancılık da iki biçimde yapılırdı. Birincisi besleyip peynirinde, sütünden, etinden, yününden ve kuzu/oğlağından yararlanmak. İkincisi, ticaretini yapmak (celep toplamak). Bir çok aile, her ikisini de birlikte yapardı. Üretilen peynir/yün/kuzu/oğlak vb ya tüccara verilir, ya da pazara doğrudan götürülürdü. Kimi aileler de sebze/bostan ekimi ile uğraşırdı. Ancak bu çoğunlukla kendi ihtiyacı kadar olurdu. Ağırlıklı olarak hayvancılıkla uğraşan kesim yazın daha iyi verim almak için önceleri Hozat yaylalarına giderken, 1950'li yıllarından itibaren Munzur dağlarına çıkmaya başladı.

Komşulardan ya da çevreden satın alınan özellikle erkek kuzu ve oğlaklar(celep), sonbaharda, başta Gaziantep olmak üzere çeşitli kentlere sevk edilerek satılırdı. Kimiz zamanda yaşlı ve kısır hayvanlar da satın alınarak yine sözkonusu kentlerde pazara sürülürdü. Dönüşte torbalarca kuru üzüm, tahin helvası, çay şekeri gibi ihtiyaçlar alınırdı.

Hayvancılık ve tarım için çok işgücüne ihtiyaç duyulmasına karşın, eğitimin önemi belli ölçülerde kavrandığından kız-erkek ayırt etmeksizin hemen hemen tüm çocuklar okula gönderilirdi( 1970 ve sonrası). Ortaokul köyde olmadığı dönemde ilkokuldan mezun olan bir kesim eğitime devam ettirilmiyordu. Ortaokul açıldıktan sonra, okullaşma oranı çok daha arttı. Eğitim dolaysile oluşan işgücü açığı ya ailenin öteki bireylerince ya da ücretli işgücü çalıştırma yoluyla giderilirdi. Günümüzdeki gibi çocukları önemseme, onları iyi yetiştirme yönünde büyük çabalar harcanmıyordu kuşkusuz. Ancak o dönemde zaten genel olarak şehirlerde bile böyle bir algı yok denecek kadar azdı.

Kürmeş, kendi iç sorunlarını nerdeyse tamamıyla( bir kaç ayrık durum hariç), barışçıl yöntemlerle çözegelmiştir. Çiftçilik ve hayvancılığın kendi yapıları gereği sorun üretmeye yatkın (tarla sınırları, hayvanların, bahçelere, tarlalara vereceği zararlar, otlakların yetersiz olmaları vb.) karşın, çok can acıtıcı sorunların doğmasına izin verilmemiştir. Bu da güvenliğe para ve emek harcanmasını önlemiştir. Güvenliğe harcanmayan para ve emek başka alanlara harcanarak, köyün refahı yükseltilmiştir. Kısaca ortak akıl sorunları hep şiddetsiz ortamda tutmuştur.

Kürmeş, 1960 yılların ortalarından itibaren yurtdışına işçi göndermeye başladı ve son 10-15 yıl önceye kadar artarak devam etti. Öyle ki günümüzde Avrupada yaşayan Kürmeşli sayısı, TÜRKİYE'de yaşayanlardan çok daha fazladır. Köydeki nüfusun azalması sonucu, küçük/büyük baş hayvan sayısı da eskiyle karşılaştırılmayacak oranda çok çok azaldı.

Kürmeş'in kendi iş yoğunluğu, çevre için bir çalışma olanağı sağlıyordu. Yılın 12 ayı çoban ihtiyacı olurdu. İlk baharda tarla sürmek,ekmek ve temizlemek için, hatta yeni tarlalar açmak için işgücüne(kokçi) ihtiyaç duyulurdu. Yazın tarlaları biçmek ve toplamak için çok büyük işgücüne ihtiyaç duyulurdu. Son baharda, yine yeni tarlalar açmak, var olanları temizlemek ve ekmek; kışa hazırlık amacıyla, hayvanlar için ağaçlardan yaprak toplamak için çok işgücüne gerek vardı. Baharda yeni ev yapımı ya da eski evlerin onarımı da çok olurdu ve bunun için gerekli olan emek ihtiyacı çevreden karşılanırdı. İşte tüm bunlar, çevrenin sürekli Kürmeş'e ilgisini ve ilişkisini canlı tutuyordu.