Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

DOSTA MEKTUP 2-Hasan Aslan

Sana ilk mektub'um da çok şeyler yazdım, o yazılanları niye yazdım açıklamak zor ama, yine de iyi ki yazmışım. Mesela çocukluk aşklarımızı hiç anlatmadım, onlardan niye ayrı düştük, seninle yanyana oturup bu ayrılığın sebeplerini konuşmadık. Öyle bir savruluşun kurbanları olduk ki onbeş hanelik köyümüzün insanları bir daha birbirlerini görmeleri yıları aldı. Sana o sevdanın saflığını, bir elmanın o an ki değerini anlatmak isterim. Bak, sevdan için elmaların içinde iyi olan elmayı seçmek ve o iyi olan elmayı, sevdiğin güzele laik görmek, bence büyük sevda adamıydın. Yaşın küçük ama sevdan büyüktü. Dost, bugün tarih 2012 arada geçmiş bir kırk yıl. Bana bunu anlatacak bir başka örnek gösterebilirmisin, bence gösteremeyeceksin. Şu an yok dedigini duyar gibiyim.

Dost, karşımda ki masada oturan ve bana gençligimi hatırlatan iki genci seyrediyorum. Ve onların dudak hareketlerini okumaya çalışmaktan çok kendi düşündüklerimi onlara yakıştırıyorum. Gözlerimin şaşkın bakışları onun üzerinde gezinirken, o bunun farkında değildi. Karşımda duran gençin bende bıraktığı izlenim, yıllar önce beni terk eden gençliğimin bir kopyası gibiydi. Ona bakınca gençliğimi yaşıyordum. Ama o sadece karşısında oturan tatlılığının farkında olan, sarışına pür dikkat kesilmişti. İnce, zarif ve endamlı bir duruşla oturan sarışını seyrederken benim ona dikkatli bakışımın farkında bile değildi.

Sarı saçları omuzlarını aşmış ince belinin üstüne serpilmişti. Sık sık gözlerinin önüne gelen saçlarını elinin tersiyle kovar gibi yapmasına rağmen saçlar aynı yerde duruyordu, sadece kovma hareketi gerçekti. Bu zarif hareketler karşısında genç sadece onu süzüyor, söyleyeceği kelimeler boğazında düğümleniyordu. Bir kelime söylemek için kırk kez yutkunmak zorunda kalıyordu. Sarı saçlarıyla yüzünün sol tarafının kapatmasına müsaade etmiyordu. Gülücükler atarken sol yanağındaki gamzenin güzel göründüğünün galiba farkındaydı. Saçlarının bu güzelliği kapatmasına müsaade etmiyordu. Her tebessüm edişinde yüzünün sol tarafını gence doğru dönüyor tatlı bir tebessümle eliyle saçlarını yüzünden uzaklaştırıyordu. Masada duran bardağı, portakal suyunu andıran sarı renkli sıvıyla doluydu. Elini meyve suyuna doğru uzattığında genç onun el hareketlerini takibe almış gibiydi. Parmaklarının arasında duran suyu yudumlarken, genç gözlerini onun o zarif boynuna yöneltti, suyun gırlağında gidişini görecekmiş gibi pür dikkatdi.

Genç kız, gencin hayran bakışlarını fark ettimi bilmiyorum, amma, o zarif olan hareketler daha bir başka görünüme dönüştü ve genç elini uzatmaya yeltendi, gören olur korkusuyla el hamlesinden vazgeçti. Genç elini uzatmamıştı ama sanki el hareketini yapmış gibi kızardı ve ellerini dizlerinin arasında saklama geregi gördü. Kız tatlı tatlı gülümseyerek gencin kızaran yüzüne baktı.

Arada geçen bir kaç dakikaydı ama bana bile saatler gibi geldi, acaba genç o dakikaları nasıl geçirdi bilmiyorum. Yıllar önceydi, gençligim benimle daha vedalaşmamıştı. Ama benim karşımda sarışın değil, dünya tatlısı bir esmer oturuyor ve benim dünyamı değiştiriyordu. Ama ben o zaman dünyayı değiştirmekle meşgüldum. Ama benim degişririlen dünyamdan haberim yoktu.Benim dünyayı degiştirmeye gücüm yetmedi ama dünyada degişen çök şey oldu. Ben bunları kısa bir anda düşünürken, karşımda olan bitenden ilişkim kesilmiş ve onları kaybetmiştim. Sonraları bir kaç defa daha aynı kafeteryaya uğradım merakıma yenik düşerek, ama onlara bir dah rastlamadım.

Ne olduğunu hala mereak ediyorum, acaba o eski aşklar kaldımı? Şöyle sevdiği için yıllara meydan dağlara ferman okuyan, kalmadı gibi. Aşkı aşk yapan, Mem û Zîn, Ferhat'la Şirin, Kerem'le Aslı, bunların hikayeleride yakında okunmayacak. Üzülüyorum, Sevdayı tanımayacak bir nesil yetişecek diye...

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.