Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

HANGİSİ BAHAR

Baharı, güneşin yorgun argın gelişi müjdelesede, bendeki baharın zamanı geçti diye düşünüyorum. Ağaçlar baharı tomurcuklanarak,bitkiler ince zarif filizlerini toprak altından yer yüzüne bırakarak karşılarlar.

İnsanları düşündügümde nasıl baharları beli olur diye kendime sorarım. Gençlikte bellidir, gençler baharı sevgilileriyle ya da yeni sevgiliyle karşılarlar. Ancak bir kesim vardır ki bahara takvim yaprakları yazdığı için bahar der. Siyasi platforları anlatmama gerek yok diye düşünüyorum her gazete ve internet sayfalarında baharı karşılayan etkinlikler günün anlamını anlatan yazılar gözlere batacak şekilde yazılır. Ben bireysel insanlar üzerinde baharı görmek yakalamak istiyorum. Her kurum bahar etkinliklerini bin türlü ifadelerle kitlelerle paylaşır.
      Benim meramım o kitlelerin içindeki bireyler. Toplum da anlam ve önem konusunda mutabık olan  insanlar hayatlarında baharı nasıl yaşıyor ben bunu merak ediyorum. Mesela kışın işsiz kalan bir işçi bahar  erken gelsede bir an önce firmamda işler açılsada çalışmaya başlayayım diye baharı telafuz eder.  Çünkü bu işçi mevsimlik işçidir ve bahar ona iş müjdesiyle gelir. Bir başkasıysa ,eğer evi kışın ısınmıyor ve evinde rutubet kokuyorsa şu kahrolası kış bitse de bahar gelse diye telafuz eder. Ne bileyim bir başkasıysa kışın ölü geçen dükkanının satışları artsın diye, bahar gelsede işler açılsa diye yani bir sürü anlatımda bahar yer alır. Bir de baharın gelmesine kızan, baharın gelmesiyle karların eriyeceğini düsünen kayak zefkinde mahrum olacağını düsünenler var. Yani bir bicimiyle bahar sözcükleri ortada dolasıp durur, ancak bunların hiç biri bana göre insanın baharını anlatacak kelimeler degiller. Bazen söyle deriz ya, bu adam „ikinci baharını yasıyor“. Yani birinci baharını bitirmis, demek ki, biz insanlarda ikinci bahar denen bir deyim de var. Demek ki insanlarda bahar deyimi sadece öyle ağaçların tomurcuk verdigi, günesin bulutlardan kurtulup kıs yorgunluğunu üstünden atarcasına narin narin toprakla tanıstığı anlamda da degil. O zaman bizim baharı karsılamamız sadece senbolik, Çünkü bizler tarihsel olarak yüklenen anlamla baharı kutluyoruz.
         Köyde yasamayan bilmez, bahar da yeni doğmus kuzunun sıçrayarak arka ayaklarıyla havaya tekme atmasından tutunda, koyunun kuzunun melesmelerinin karıstığı anı. Günes ısınları cılız da olsa kısın hediyesi olan kara bir hançer gibi saplanısını ve bu saplanısa dayanmayan karın su haline gelip derelerde çağlamasını ve selalelere dönüsmesini, bir türlü seyredip tadına varamaz. Çiftçi olmayan tarlaya emek vermez, çünkü bahar toprak kokmalıdır diye düsünmez. Ama bahar geldiginde tarla çiftçinin yolunu gözlemektedir, bağrının desilmesini bile bile. Bir bahar vardır insanları canlılığa iten, bir bahar vardır hasreti, hüznü,tasayı ölümü,yaslılığı hatırlatan. İlkbahardır canlılığı ve ruhun yükselisini anımsatan, öyle bir sey ki birine ilk ikincisine son demisiz. Sonbahar yani Güz. Hüsran kokar,ayrılık estirir, ağaçlara bakarsınız ve kendinizi orda görürsünüz, yasamların karmakarısık olusunu hep bu mevsimde bulursunuz. P.Neruda “Güz`de unutulmus“ siirinin bir bölümünde güzü hüzünlü bir sekilde söyle anlatır.
 
Öyle kimsesiz kaldım ki
Öyle bomboş
Yapraklar ağladılar bana
Sonra, tıpkı bir gözyaşı gibi
Düştüler son yapraklar
Ne önceleri, ne de sonra
Hiç böyle yalnız kalmamıştım
Bu kadar
Ve kimi beklerken olmuştu
Hiç mi hiç hatırlamam
.
 
Bazen hatırlanmaz kim icin heba edildi yıllar, cünkü yillar yine o gecen heba edilen yılları unutturur. Camımın önünde oturup bazen seyrederim, selvi gibi boyuyla sallanan kavak agacını. Baharda yeşilligiyle yüregime yaşam sevinci yükleyen o selvi boylu kavak agacı, güz aylarındaysa nedense yine yüregime bir şeyler ekerdi. Bazen bana yalnızlıgı,terk edilmişligi bazen ise sanki benle konuşurcasına, bak neydim, seyrederken neşe dolardın ya şimdi benim hüznümü yaşıyorsun der gibidir bana. Tam on beş yıldır aynı agac benimle dört mevsimi paylaşmıştı. Kışın yagan kar dallarını ağırlaştırdığında, rüzgar yardımına gelir, onu bir sallar ve o omuzlarındaki ağırlıklarda kurtulmasını sağlardı. Bir akşam üstüydü, mutfağa kendime bir kahve yapmaya girmiştim, o selvi boylu kavak ağacının sadece tepesınde kücük kücük dallar görünüyordu. Önce sandım buduyorlar, hemen fotograf makinamı aldım ve deklaşörüne arka arkaya bastım. On beş yıllık arkadaşımın sadece ölümünü görüntüleye bildim. Bir yaşamın bitisini anlatan bir kaç kareden başka bir de anısı bende kaldi. Bence acıyı ilk baharda yaşamışsanız, her ilk bahar gelişinde iciniz burkulur.
En soğuk zenperi ayında unutulmayacak sizi hayata bağlayan bir durum yaşamışsanız, o tarih geldiginde haz alırsınız. Ama Son bahar benim icin anlamı degişmeyen hüzün mevsimi. Canılığa ,cıvılcıvıl yaşama ve bir sürü börtü böcegin yok oluşuna sebep olan hüzün mevsimi, sonbahar, insanlara yaşlanmayı hatırlatan, ölümün kokusunu hissettiren tek mevsim.
 
       Kahve içmek için girdigim yerde iki arkadaşla karşılaştım ve sohbet yine Bahara ve Son Bahara geldi. Arkadaş şöyle diyiyordu.
“Tarif edemiyorum ama bahar gelince icimde sanki bir şeyler canlanıyor.“ Dedim dışarı bak, güneş var hava soğuk da degil bana dışarıya bakarak baharın sevincinde bir kelime anlatabilirmisin. Şöyle bir baktı ve ne diyeyim ki dedi. Cünkü diyecek bir kelime kalmamıştı, güneş ışınlarını sadece peton duvarlara carpıyordu, öyle o tatlı tatlı düşen güneş ışınları yoktu, acılan nergislerin üstünde. Yani bizler baharı coktan terk etmiştik, o köyümüzü terk ettigimiz günden beri. Yüreginiz hep bahar’da kalısın.
 
 
Hasan ASLAN