Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Sokağın gücü mollalar rejimini sarsıyor

HABER ANALİZ (22.06.2009)- İran seçimleri yerini kitle gösterilerine, sokak çatışmalarına ve siyasi karmaşaya bıraktı. 17 Haziran'da 1 milyonu aşkın İranlı Tahran sokaklarında toplandı. Hem de rejimin gösterileri yasadışı ilan etmesine rağmen. Bu 78'de İran İslam devrimini ateşleyen büyük kitle gösterilerinin ardından yaşanan en kitlesel gösteri özelliği taşıyor.

Musevi: şimdiden aşılmış bir uğrak

Daha sonraki günlerde de gösteriler sürdü. Dini lider Ayetullah Ali Hameney'in alışık olunmadık biçimde cuma hutbesi okumasına ve gösterilere katılmama çağrılarına rağmen 20 ve 21 Haziran tarihlerinde de sokak gösterileri devam etti. Gösterilerde polis ve göstericiler arasında yaşanan çatışmalara, rejim ve Ahmedinejat yanlısı kitleler ile, 'reform' yanlısı göstericiler arasında yaşanan çatışmalar da eklendi.

Yaşanan siyasi karmaşayı anlatmaya rejimin muhafazakar reformcu kanatları arasındaki mücadele genellemesi yetmiyor. Yaşanan gelişmeler daha şimdiden seçim sonuçlarına dair hile tartışmaları çerçevesini çoktan aştı. Mir Hüseyin Musavi'nin 'şehit olmaya hazır olduğunu', 'tutuklanması halinde genel greve çıkılması' çağrısı yapmasına rağmen, Musavi'nin reform çerçevesini de aşmış görünüyor. Musavi, İran devrimi sonrası iktidarı ele geçiren ruhban sınıfının ve devrimin İslami kurumsallaşmasıyla egemen hale gelen burjuva kesimlerin bir parçası. Sekiz yıl süren Irak savaşı boyunca başbakan olarak rejimin en yetkili kişilerinden biri durumundaydı. İzlenen politikalara getirdiği kimi eleştirilere rağmen, hiç bir dönem rejim karşıtı olmadı. Aday olarak da ne toplumsal bir hareketin öznesi durumundaydı, ne de hızla cereyan eden toplumsal değişim isteği açığa çıkana ve bu isteğin buluştuğu bir alternatif merkez olana kadar güçlü bir iddia taşıyordu. Zaten aday olması da eski 'reformcu' cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin, kısmen de Rafsancani'nin yüreklendirmesiyle gerçekleşti.

Bu haliyle Musavi, sokağı mesken tutan kitle mücadelesinin ve muhalefetin önderi olmaktan çok, daha şimdiden aşılmış bir uğrağı özelliği taşıyor. Zaten ikircimli açıklamaları bu gerçekliği yansıtıyor. Gösteriler başladığında yandaşlarına sokak gösterilerine katılmama çağrısı yapmasına rağmen, kendisi de bu gösterilerin bir parçası olmaktan kurtulamadı. Financial Times gazetesi, Mesavi ile ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bay Musavi iki tercih arasında kalmış görünüyor: gösterilerin sürmesi için çağrı yapmak, ya da dün akşam olduğu gibi ölümlere neden olan yeni çatışmalardan kaçınmak için gösterilerden vazgeçme çağrısı yapmak (…). Başlangıçta gösterilere katılmama çağrısı yapmıştı –kendisi de göstericilerle birleşmeden önce. Onun ikilem yaşaması, bu gösterilerin 1979 İslam Cumhuriyeti’nden bu yana, en büyük protesto hareketine damgasını vurmuş olmasından kaynaklanıyor.”

Hareket birden bire ortaya çıkmadı

İran'da toplumsal hareket her zaman kendine özgü oldu. 'Beklenmedik anda' gerçekleşen '79 devrimi, bu kendine özgülüğün en yalın görünümüydü. Bugünkü hareket barışcıl büyük kitle gösterileriyle -17 Haziran- üniversite gençliği ağırlıklı daha dar sokak çatışmalarının bir toplamından oluşuyor. Barışcı büyük kitle gösterisi, '79 devriminin başlangıcını hatırlatırken; sokak çatışmaları ise daha çok '99'da patlak veren Tahran merkezli üniversite öğrencilerinin toplumsal çıkışını ve nisbeten uzun bir döneme yayılan sokak çatışmalarına benziyor. Gelişmelerin büyük kitleleri içine alan bir devrimci gelişmeye dönüşüp dönüşmeyeceği ise, hareketin bu iki eğiliminin kaynaşıp kaynaşmayacağına bağlı.

Bu bakımdan net şeyler söyleyebilmek için henüz erken. Fakat seçimlerin tetiklediği bugünkü hareketin, sanılanın aksine birden bire ortaya çıkmadığı bir gerçek. '99'da yaşanan daha fazla özgürlük ve değişim isteğini yansıtan üniversite gençliği ve kadınlar merkezli yaygın sokak çatışmaları, İslami rejimi güçlü bir şekilde sarsmıştı. Hem de 'reformcu' Hatemi'nin cumhurbaşkanlığına rağmen. Hatemi reformlarının iktidardaki muhafazakar Mollalar tarafından engellenmesine karşı tepkiyle de birleşen gösteriler, hızla Hatemi'yi ve reformlarını aşan bir toplumsal harekete dönüşmüştü. Bugünde aynı şey Musavi'nin başına gelecek gibi gözüküyor.

Bugün yaşanan büyük kitle gösterilerinin ve sokak çatışmalarının dinamiğini yine üniversite öğrencileri, gençler ve kadınlar oluşturuyor. Seçim sonuçlarının ötesinde daha fazla özgürlük ve değişim isteği sokak hareketine yansıyor. Bu, '99'dan bu güne, toplumsal hareket ve talepler bakımından bir sürekliliği yansıtsa da, hareketin somut bir önderlikten yoksun olduğu ve kendiliğinden karakteri daha baskın görünüyor.

Batı kışkırtması denilip içinden çıkılamaz

Seçim sonrası yaşananlar basit ve yavan biçimde, 'Batı'nın kışkırtması' olarak değerlendirilip içinden çıkılamaz. İran'daki gelişmeler ve İran toplumunun siyasal ve toplumsal kendine özgülüğü, meseleyi bu şekilde basitleştiren değerlendirmeleri peşinen mahkum etmeye yetmektedir. İran, hem toplumsal hareket olarak, hem de devlet geleneği bakımından köklü bir geleneğe sahiptir; Soros'un 'renkli devrimleri'nin gerçekleştirildiği, Gürcistan gibi ülkelerle bir tutulamaz. İran halkı güçlü Şahlık rejimini yıkmış bir devrim deneyimine ve bunun özgüvenine sahiptir. Bütün tarihi boyunca önemli toplumsal hareketlere tanıklık etmiştir.

'Batı kışkırtması, Obamanın seçilmesi ve diyalog yanlısı mesajlar vermesi, seçim mücadelesi ve sokağa çıkan kitle çeşitliliği içerisinde bir yer tuttuğu düşünülebilir. Harekete geçen, sokağa çıkan kitlenin motivasyon kaynaklarından birinin bu olduğu söylenebilir. Fakat hareketin bütünlüğü ve içeriği çok daha karmaşıktır. Önderlik boşluğuna rağmen, tabandan gelen daha fazla özgürlük ve değişim isteği, hareketin belirgin yönünü yansıtmaktadır.

Bush yönetiminin İran'ı küstahça savaş ve saldırı tehdidi altında tuttuğu dönem boyunca, ABD'ye karşı 'dik duran' Ahmedinejat'ın yönetimi güvendeydi. Zaten Ahmedinejat'ı Cumhurbaşkanlığına taşıyan önemli bir faktör, ABD/Bush yönetiminin saldırganlığıydı. ABD'nin küstah saldırganlığı, İran'daki toplumsal çelişkinin üstünü örten, birleştirici bir özellikte taşıyordu. Bugün ise aynı tehdit bir şekilde sürmesine rağmen, toplumsal çelişkileri ön plana çıkaran başka bir gerçeklik bulunuyor. Teokratik, baskıcı İran rejimi altında derinleşen ekonomik ve toplumsal çelişkilerin önüne geçilememesi, artan işsizlik, yoksulluk, enflasyon gibi bir dizi bugünkü hareketin motivasyonunu dönüşüyor. Keza kadınların ve gençlerin özgürlük isteğinin yanında, Batıcı kültürle yetişmiş geleneksel orta sınıfın İslami rejime yönelik muhalefetleri de, bir süre için bir arada yürüyecek ortak paydaların oluşmasına neden oluyor. Hareketin sürmesine bağlı olarak sınıfsal kimliklerin daha belirginlik kazanacaktır.

Tanrı bir kez daha yerde ve ayakları üzerinde

İran İslam rejimi daha şimdiden sarsılmış ve büyük bir meşruiyet kaybına uğramış durumdadır. Her geçen gün daha fazla şiddete baş vurmasına rağmen, şimdilik daha kontrollü hareket etmeye çalıştığı söylenebilir. Bu esas olarak yasakları takmayan kitlelerin, daha fazla şiddet kullanılmasıyla kontrolden çıkacağı korkusuyla ilgilidir. İktidardaki muhafazakar ruhban sınıfının, Şahlık rejiminin yıkılış sürecini gözlerinin önünde canlandırdıklarına şüphe yoktur. Şah'la benzer yoldan gitmeleri, kendi sonlarını da hazırlayan ve hızlandıran bir faktöre dönüşebilir. Yine de daha fazla devlet terörünü artırmaktan geri durmayacaklardır.

İran'da Şii İslam ideolojisinin gereği olarak ruhban sınıfı devletten ayrı bir otoriteyi temsil etmektedir. Kum merkezli ulemanın bu devletten ayrı ve kendi iç hiyerarşisini oluşturan yapısı, Şah'lığı yıkan İran İslam devrimini kolaylaştıran bir unsura dönüşmüştü. Bugün İran'da ulema şeklen ayrı olmayı sürdürse de, 'devletin üstünde' en üst otoriteyi temsil etmekte ve rejimin gerçek sahibi durumundadırlar. Bu otoritenin başındaki isim olarak Ali Hameney, açıklamalarıyla, Ahmedinejat yanlısı müdahaleleriyle fazlasıyla dünyevi olduğunu gösterdi. Tanrı bir kez daha yerde ve ayakları üzerinde duruyor. Sokak gösterileri, kutsallaştırılmış devlet otoritesini, mollalar rejiminin meşruiyetini ve siyasi otoritesini sarsarak ilerliyor. Rejim, bugünkü muhalefeti bastırsa bile, siyasi otoritesi ve meşruiyeti geri dönülmezcesine sarsılmış durumda olacaktır.

İran halkı yeni bir sürpriz yapabilir

Emperyalist 'batı'nın -Ortadoğu'ya ve dünyaya batı'nın gözüyle bakan Türk burjuva egemen sınıflarının- bakış açısından, Lübnan'da Şii Hizbullah'ın seçim yenilgisinin ardından İran'da da muhafazakar mollaların gerilemesi, İran'ın etkisinin ve Şii ekseninin daralması anlamına gelecektir. Musavi şahsında ise Batı'ya açılımlı bir İran rejimi şekillenecektir. Haber ve yorumlar kadar beklenti de bu yöndedir. Bu kısmen bir doğruluk içermektedir. Fakat İran halkı yeni bir sürpriz yapabilir. Tıpkı '79 devriminde olduğu gibi.

İran devriminde Ayetullah Humeyni, Şii inancıyla da birleşerek bir mesih (kurtarıcı) gibi karşılanmıştı. Hareketin örgütlülük eksikliği kurtarıcı arayışlarına kapı açıyor. Bu koşullarda Musavi gibi biri geçici de olsa bu arayışın adresi olabiliyor. Musavi siyasi çizgisi, mentalitesi, liderlik gücü vb. itibariyle İran halkının yeni Mesih'i olamaz. İran halkı, gençliği ve kadınları özgürlük için mesihin kendi örgütlü gücü olduğunu bilince çıkardığında İran İslam cumhuriyeti başka bir şeye dönüşecektir. İran'da halk hareketinin geleceği, sokağın gücü ve özgürlük isteminin, Musavi'nin dar 'reform' çerçevesini aşıp aşamayacağına bağlı. Musavi'yi aşan halk hareketi kendi örgütlülüğünü ve kurtuluş yolunu açarak ilerleyecektir.(Atilim)