Ben Barış istiyorum, ey türk ey laz ey zaza ey çerkez ey azeri sen ne istiyorsun?
İkinci dünya savaşı dönemlerinde,işgal altındaki Fransa’nın ve dünyanın öteki ülkelerinin şair,yazar,denemeci ve filozoflarını yayınlayan Fontaıne dergisinin yöneticisi Max Pol Fouchet şöyle diyordu: “En yüce şiirin her zaman bir bilinç değeri vardır.” İşgal döneminde özgürlük ve bağımsızlığın,dolayısıyla bunların savunucusu ve savaşçısı olan ,Direnme’nin sözcülügünü yapan Fontaine’nin yanında daha bir çok şair,yazar ve düşünür bulunuyordu.
Peki şiir anlayışları biribirinden farklı olan şairleri bir araya getiren neydi? Bu bir araya geliş, edebiyatın eylemle birleşip yüksek düzeyde bir şiirsel ürüne dönüşmesi,ve çok yüce bir amaçla yola çıkılmasıydı.Fransız Direnme Şiiri, yalnızca şairlerin yazdığı şiirlerden oluşmaz:Bu şiir aynı zamanda,bu bağlamda yazılmış anonim şiirleri,halk şiirlerini,şarkıları,türküleri,hayatın belli bir anında duygu ve düşüncelerini şiir yoluyla dile getirmek istemiş olan insanların, sürgünlerin,tutsakların,mahkumların,Direnme Hareketi savaşçılarının da şiirlerini kapsar.Bunlara bir örnek verecek olursak imzasız bir şiir de şair in görevini şöyle tanımlıyor:
Hayır hakkın yok gül-bülbül şarkısı söylemeye,
Hayır hakkın yok ilkbahar meltemlerini söylemeye,
Hayır hakkın yok eski güzellikleri anıp söylemeye,
(……..)
Ama söyle canım,hapishanelerin şarkısını
Söyle zindanları,işkenceleri söyle,
Söyle adlarından da büyük ölenleri…..
Gerçekte uzun bir şiir,halkın şairden ne bekledigini göstermesi bakımında önemli bir şiir.
Küresel krizin dünyamızda yarattığı sorunların özellikle yoksul halkların yaşamlarını dahada zorlaştırmış, kapitalist finans dünyasının dibe vurmaya başlamasıyla birlikte Emperyalistler krizin sonuçlarını işçi ve emekçilere yükleyerek zararlarını karşılamak istemektedirler.Ülkemizde küresel krizi bir kenara bırakırsak-ki Başbakanın değimiyle kriz Türkiye’yi zaten teğet geçiyor- son günlerde giderek gündeme oturmakta olan kürt sorununa barışçıl çözüm arama noktasında düşünsel ve edebiyat dünyasında barışa dair yeterli,etkili sesler çıkmamaktadır.Türkiyede yaşamakta olan Edebiyat yazarları ve sanatçıların birlikte din,dil ırk ayrımı yapmadan yapacakları çeşitli sanatsal etkinliklerle barış sürecinin gelişmesinde önemli kilometre taşı olacağına inanıyorum.Özellikle bu koşullarda yapacakları çıkışlarla barışın önünü tıkayan zihniyetlere darbe vurabilir Türkiye halkının yıllardır özlemini çektiği barış yolunu dahada hızlandırabilirler.
Kürt halkının barışı ve birlikte yaşamı istediği, ister satratejik anlaşılsın isterse daha farklı yorumlansın,durmadan çeşitli platformlarda dillendirdiği bu dönemde kürt olmayan kardeş halklarınında(türk,laz,ermeni,çerkez, zaza,azeri vb) aynı taleple bu isteğe destek vermeleri gerekiyor, burada özellikle kendisine aydın denilen tabaka barışa dair nerede kimler tarafından yapıldığına bakılmaksızın organize edilen etkinliklere panellere,konferanslara mutlaka katılmaları ve bu halka ,bizlerde barıştan yanayız,barışı bizde istiyoruz, düşüncesinde olduklarını göstermeleri gerekmektedir.
Dinsin bu kan bu göz yaşı
Yüksek uçsun barış kuşu
Cana kıymaz insan kişi
Barış istiyoruz barış
Çorumlu Cefai
Bir kürt olarak “ben Barışı istiyorum ey kardeşler peki siz ne istiyorsunuz”? diye soruyorum ey türk, ey laz,ey zaza, ey çerkez ey dünya ben bir kürt olarak barış istiyorum,bu savaşın son bulmasını istiyorum ve bunu hemen şimdi istiyorum peki siz ne istiyorsunuz? evet bu soruyu her kesime soralım barış istemek insani bir erdemliktir,bir görevdir birlikte kardeşçe yaşamanın temel şartıdır ama barışı istemek tek taraflı olmayacağına göre, savaşı tırmandırarak, var olan realitelere sırt çevirerek inkar politikalarında ısrar eden kesimleri bir kenara bırakmak (Genel Kurmay,Hükümet vb) hatta onların söylemlerini dinlemeden duymadan bir birey olarak kendimize soralım ve barışı istiyorsak bu istemimizi sokağa taşımalı seslendirmeliyiz. Belkide barış adına atacağımız bir kaç adım bir kaç gencimizin hayatını kurtaracaktır. Kürtler yeni bir yol haritası çıkarıyor ve bu yol haritasının adı hiç kuşku yok ki barış olacaktır.
Hüzün
Gücüm, hayatım,nem varsa kaybettim
Kaybettim, ah, dostlarımı,neşemi.
Kalmadı hatta kibrim, azametim,
Oydu vehmettiren dahiliğimi.
Hakikat budur dedikleri zaman
Karşımda sahiden bir dost zannettim.
Hakikatı anlayıp duyduğum an;
Çoktandır galip gelmişti nefretim.
Ama işte hakikat ebedidir,
Yaşarsa bir kimse ondan bihaber
Alemde ömrünce gafil kişidir.
Tanrı soruyor, cevap vermek ister
İyi ki ağlamışım arasıra,
Elimde kalan servet bu dünyada.
Alfred de Musset
(Ülkü,16 ağustos 1945)
Barışın bölgemizde gerçeğe dönüşmesi için toplumun önde gelen ne kadar aydını varsa mutlaka bu sürece katılmayı bir görev bilmeli,bakınız dünyamızın tarihi çoğunlukla savaşlarla doludur belkide zamanın yüzde yetmişbeşi bu savaşlarla geçmiştir, mutlak barışlar zor sağlanmıştır, toplumu yönlendiren siyasetçiler elbetteki ihtiyaç olan barışı kurmada, ya kendi çıkarları yada otoriteleri için, hep geri kalmış veya kaçınmışlardır, çıkar çevrelerinin emelleri gözetilerek toplumsal barışı hep geciktirmiş veya hiç sağlamamışlardır. Kürt sorunun barışçıl çözümü için bugün tarihi bir fırsat doğmuştur ve hiç kimsede bu fırsatı tepme gibi bir sorumsuzluğa düşmemelidir.Çünkü kürtler hiç bu kadar barış istememişlerdi. Kürtlerin bu istemlerini görmemezlikten gelmek gelecekte meydana gelebilecek olası çatışmalarda sorumlu olmak anlamına gelmektedir.
Yıllardır savaşlara karşı mücadele vermiş edebiyatçılar savaşlara karşı sürekli eserlerinde aşkı ve sevgiyi işleyerek toplumların kardeşçe yaşamasına yardımcı olmuşlardır, savaşların yarattığı olumsuz etkileri azaltmaya hatta kırmaya çalışmışlardı, barış ve özgürlük uğruna bir çok sanatçı idam edilmiş sürgün edilmiş fakat bu sanatçıların eserleri toplumun belleğinde unutulmaz birer tarih olarak yer edinmiştir. Edebiyatın ve edebiyatçıların görevleri ve sorumlulukları gereği duyarlı ve bilinçli yaşamlarıyla Emperyalizme karşı küresel krizlerin yarattığı olumsuzluklara karşı halkı duyarlı olmaya çağıran yapıtlarıyla bugün için yakın tarihe ayna tutmak perspektifi ve düşüncesiyle çalışmalarını yönlendirmekte savaşlara karşı barışa bir damla değil binlerce damla katarak önemli katkı sunmaktadırlar.emperyalizmin doğurduğu savaşlar ve bu savaşlara karşı edebiyatçıların tavırları barışın sağlanması için önemlidir.
2.Dünya savaşından sonra alman edebiyatçıları toplumda meydana gelen psikolojik travmalara karşı eserleriyle topluma yardımcı olmuşlardı. Bunların başında Heinrich Böll ve Günter Grass geliyordu.Böll romanlarında toplum nezdinde itibarlarını yitirmiş kadınlardan bahsediyordu,alman nazizmini yeren ve nazizmin nasıl ortaya çıktığını anlatan eserlerin olduğu aynı şekilde savaş sonrası daramaları anlatan isviçreli edebiyatçılarıda unutmamak gerekir.Bunlardan Max Frisch,Friedrich Durrenmant örnek olarak gösterilebilinir.Türkiyede 30 yıldır süre gelen bu çatışmalardan doğan travmalara karşı edebiyatçılar çeşitli eserler yaratarak yaraların sarılmasında yardımcı olabilirler, tabii öncelikli olarak barış sürecinin sonlandırılması gerekmektedir.
Memleket İsterim
Gök mavi,dal yeşil,tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun
.
Ne zengin fakir,ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Zaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
C.Sıtkı Tarancı
(Varlık,15.12.1937)
Aydınlar nasıl ki Hırant Ding vurulduğunda “hepimiz Hrant Dink’iz” diyebiliyorlarsa nasıl ki İsrail saldırıları karşısında “hepimiz Filistiniz” diyebiliyorlarsa bizler içinde artık kaçınılmaz olan kürt sorunun çözümü noktasındada “hepimiz kürdüz” diyebilmeliler.Toplumun bütün katmanları aynı duyguları paylaştığında sorun kendiliğinde çözülmüş olacaktır. Eğemen güçlerin katı ve yıkılmaz dedikleri kuralları yıkılır kılarak Savaşların yüzünü artık sanatların yüzüne çevirelim, türkülerin, operaların,tiyatroların ruhuna taşıyalım, sanat insanlığı şiddet kölelerinin gazabında her daim korumuştur, Aydınlar artık ne zaman ve niçin halkın yanında olduklarını bilmeliler.
Dilek
İsterdim evimde olsun
Aklı başında bir hatun,
Bir kütüphane,bir kedi
Eş dost her mevsim olsun!
Ben dostsuz edemem gayri.
Guillaume Apollinaire
(29.02.1944)
Yurdumuzda düşünceleri nedeniyle yıllarını hapishanelerde geçirmiş bir çok şair ve aydın vardır,bunların bir çoğu yıllar sonra serbest bırakılmış bir çoğuda hala hapishanelerde tecrit altında yaşamlarını ve demokrasi mücadelelerine deva etmektedirler, bunlar arasında hiç adı sanı duyulmamış şairler ve şiirleri vardır, bunlardan biride Mahmut Top, ODTÜ Gıda Mühendisligini bitirdi düşüncelerinden ötürü yaklaşık yedi yılını cezaevlerinde geçirdi.Şu anda yaşamına ailesiyle beraber Liege’de(Belçika) devam etmektedir. Bir nevi sürgün hayatı yaşamaktadır.O da ülkesine gidemeyen binlerce insandan biridir, işte bu barış süreci belkide bu hasreti beraberinde dindirecek ve o çok özlemini duyduğumuz ülkemizde köyümüzde özgürce ciğerlerimize o havayı teneffüs edeceğiz.
Oysa Sen
Düşlerimin gülüşüydün
Kardelenin kanatlarında
İsyanım
yüceldin sarıda kırmızıda
Munzurun Zel’i
Koyun yaydığım yaylaların
pivokları oldun
Fıratı dinledin
Sonra aktın
Korkusuz bir kente
Seni aradım
Dudak yaralayan pınar sularında
İnleyen asi dalgalarda
Seni sordum
Sedasız gül kokusu
yudumlayan Kelebekte
Yok dediler
Yok dedıler
Yok dedıler
Gözlerimin aynasında
Şuracıkta
Açmıştın bir çiçek gibi
Fil’in karınca’ya
Karınca’nın Fil’e savaş ilanıydı
Dört mevsim yanıbaşında
Yüreklerde beyinlerde
savaşa tutuşmuştu
Ne yürekler galip geldi
Ne beyinler kazandı
Sesler mi yorgun düştü
Güneş mi gülüşünü yitirdi
Yoksa karanlıklar mı çöktü
Ömrümün coğrafyasına
Haykırdım ;
Dağlara
Bu umarsız kente
Duyun
Duyun ey zalim duyarsızlıklar
Duyun ey çıldırası sessizlik
Duyun yıkılmayacak bu yürek
Fırat yine hırçın ve çağlar
Gök mavisine mayalandı
Güze hazırlık yapan pivoklar
Yarin yanağında gülüşlerle filizlenecek
Bakın ve görün ;
İşte sabahın ilk ışığı
Kızıllaştı kanayan çiçekte
Mahmut Top 12 Haziran 2001
Ali Haydar Gürbüz
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.