Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Yasaklanan Grev mi, İşçi Hakları Mı?

Yasaklanan Grev mi, İşçi Hakları Mı?

özcanMESS’in 3 yıllık TİS dayatmalarına, ücret adaletsizliğine karşı DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası 10 kentte 22 işyerinde 15 bin Metal işçisi üyesiyle 29 Ocak’ta Greve çıktı. 29 Ocak sabahı Konferedasyon ve Sendika yöneticilerinin önderliğinde fabrikalara işçiler “Bu İş Yerinde Grev Var!” pankartını astı. İşçilerin dirençli ve kararlı adımlarıyla fabrika önlerinde miting ve yürüyüşle grev halaylarına duruldu. Birçok kentte emek dostlarının da katılımıyla, destek ve dayanışmasıyla grevle birlikte şehir merkezlerinde miting ve yürüyüşler yapıldı.

Sermaye düzeninin ağır iş koşulları, düşük ücretle kölece çalıştırma sistemine karşı üretimden gelen gücünü kullanan işçi sınıfının grevi, bir hak grevi olduğu kadar aynı zamanda bir onur grevidir. Çünkü Patronlar işçi sınıfı içindeki “ajanları” olan işbirlikçi sarı sendikalar ve sendikacılar aracılığıyla işçilerin haklarını göstermelik sözleşmelerle sermayeye pazarlamaktadırlar. Sermaye böylece işçi sınıfının üretimdeki gücünü bölüp gücünü kırıyor. Metal iş kolunda örgütlenen Türk Metal ve Öz Çelik-İş sendikaları tamda bu rolü üstlenerek MESS patronlarına sınıfı sattılar. MESS’in her tür dayatmasına boyun eğdiler. Bu dayatmalara karşı çıkan, işçi sınıfının çıkarlarını gözeten, sınıfın onurunu kurtarma çabasında olan Birleşik Metal-İş Sendikası oldu. Grev bu anlamda sınıfın onur grevidir.

Grev kısa sürede etkisini gösterdi. Grev tarihinin açıklanması ile birlikte MESS üyesi kimi patronlar MESS’ten istifa edip “Grup sözleşmesi”nden koparak TİS imzalamayı kabul ettiler. Sermayenin kendi arasındaki bu çelişki ve çözülme Grevin başladığı günde devam etti. PAKSAN ise grevin 5. Günü işçilerin grev ve direniş kararlılığının etkisiyle sendika ile görüşmeye başladı. Sınıfın üretimden gelen örgütlü gücü karşısında sermaye sınıfının çözülüşüne bir kez daha örnek oldu grev. Burada iki irade var. Biri sermayenin iradesi, diğeri de işçi sınıfının iradesi. MESS mi, DİSK mi? Sorun hangisinin kazanacağı sorunu. Sınıfın iradesi MESS’i çözerek onda irade kırılması yaratmakta.

Grevin etkisi bununla da kalmadı. İstifa etmeyen diğer MESS üyesi patronlar grev çadırlarının kurulmasının ardından AKP hükümetinin kapısını çaldılar. Bugün sermayenin en sadık siyasal temsilcisi olan AKP iktidarı sermayenin çıkarları ve istemleri doğrultusunda “milli güvenlik ve halk sağlığı” gerekçesiyle Bakanlar Kurulu kararıyla alelacele yasakladılar. Daha öncesinden birçok örneği olduğu gibi 60 gün erteleme adına düpedüz grevi yasakladılar. Grevi yasaklarken iki önemli durum yaşandı. Birincisi Bakanlar Kurulu en son toplanma tarihi 26 Ocak’tır. Bakanlar Kurulu toplanmadan, grev erteleme kararı aldılar. Demek ki, Bakanlar Kurulu 26 Ocak’ta bu kararı aldılar, patronların istemiyle de 31 Ocak’ta açıkladılar. İkincisi, bu karar açıklandığı zamanda Cumhurbaşkanı T. Erdoğan HAK-İŞ Sendikası ile görüşme halindedir. Bunlar bir tesadüf olamaz. Olsa olsa AKP iktidarının ve Cumhurbaşkanı’nın kimin iktidarı, kimin Cumhurbaşkanı olduğunun açık göstergesidir bu. Sermaye ile sarı sendikacılığın da birbirinin türevi olduğunun da bir başka göstergesidir. 29 Ocak grevi bunu bir kez daha tescillemiştir.

İşçilerin hak grevinin ertelenmesi “milli güvenlik” gerekçesi de soyuttur. Gerçekçi değildir. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi bile bunu yalanlamakta “Otomotiv, inşaat ve enerji sektörlerinde faaliyet gösteren bu şirketlerde üretimin durması, otomotiv, enerji, boru ve beyaz eşyada üretim yapan 26 büyük şirketin üretiminin durmasına yol açacaktır. Geçtiğimiz hafta sadece bir şirketimizin üretiminde 70 Tıra yapılacak yüklemenin direnişle bekletilmesinden tam 22 üretici firma etkilendi. Hükümetimiz bu etkileri ve taleplerimizi dikkate alarak Bakanlar Kurulu Kararı ile bu grevi erteledi. Hükümetimize bu karardan ötürü teşekkür ediyor ve kararı destekliyoruz” açıklaması yapmaktadır. Sermayenin çıkarı “milli güvenlik” gerekçesi olmaktadır hükümet tarafından. On binlerce işçinin istemi, hakkı, yaşamı değil, bir avuç sermaye sınıfının çıkarı “milli güvenlik” gerekçesi olmaktadır. İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin huzuru değil, sermayenin huzurudur milli olan. Seçimler yaklaşırken Gezi’de karşı karşıya gelen Koç’lar ile AKP Hükümetin bir barışıdır Grev yasağında milli olan. 12 Eylül 1980 Askeri Cunta zihniyetinin mevcut hükümet tarafından temsil edilmesi ve korunmasıdır milli olan. Çünkü grevleri “milli güvenlik” gerekçesiyle “erteleme” adı altında yasaklama 12 Eylül Anayasasının hükmüdür.

Hükümetin Metal Grevi’ni yasaklaması, ne ilk, ne de son olacaktır. 13 yıllık hükümeti döneminde AKP onlarca grevi bu gerekçeyle yasaklamıştır. Bu yasak gerçek anlamda sadece bir grev yasağı değil, işçi sınıfının grev hakkının yasaklanmasıdır. Grevi bir hak olmaktan çıkartan bir yasaklama, bir saldırıdır. İşçi sınıfını açlık sınırının altında ücretle yaşamaya, kölelik koşullarında çalışmaya mahkum eden bir saldırıdır. İşçi sınıfı ve emekçilerin, ezilenlerin demokratik haklarına yönelik bir saldırıdır. Çıkartılmaya çalışılan “İç Güvenlik” paketi daha yasalaşmadan işçi sınıfı üzerinde uygulamaya konulmaktadır.

Metal işçilerinin hak grevi işçi düşmanı yasanın hükümete verdiği yetkiye dayanarak 60 gün ertelendi. Ancak işçilerin mücadelesi bitmedi. Şimdi fabrikanın içine, makinenin başına taşındı. Grev yasakla engellenemez. Grev fiilen meşru mücadeleye, direnişe evirildi. Fabrikadan sokağa taşınacak durumda. Bugüne kadar işçi sınıfı ve emekçiler, toplumun tüm ezilenleri hep fiili, meşru mücadele yolundan yürüyerek kazandılar. Önce kazandılar ardından yasalaştı. Şimdi de durum bu. Yürünecek yol işçi ve emekçilerin mücadele deney ve derslerinde gizli. Bu grev ve direniş işçi sınıfının Gezi’si olma koşul ve olanaklarına sahip. Çünkü grev yasağına karşı mücadele tüm ezilen, emekçi toplumsal kesimlerin sorunu, onların temel hak ve özgürlükler sorunu. Eylem ve örgütlenme özgürlüğü mücadelesinin ta kendisidir.

Bu grev ve direniş kazanmalı. Kazanması için işçi sınıfının bütün bölükleri başta olmak üzere, ezilen toplumsal kesimlerin bütünü birleşmeli, birleşik mücadeleyi örmelidir. Hak grevi halk grevine, halkların direnişine dönüşmesi için bundan daha elverişli zaman ve koşul bulmak zor. Fabrikalardan meydanlara grev, işgal ve direniş günleridir sürecin gerektirdiği. Etkisiz dayanışma değil, aktif ve etkili bir dayanışma örülebilinir. Taksim Dayanışması gibi bir hat tutturulabilinir. “Her yer grev, her yer direniş”, birleşe birleşe direnme ve kazanma istek ve kararlılığı büyütülebilinir. Kendi geleceği için işçisi, esnafı, genci kadını, toplumun tüm ezilenleri grev ve direnişin etrafında, sokak sokak, semt semt, şehir şehir mücadelenin sıcaklığıyla birleşmesini başarmak zorundalar. Bu konuda tüm toplumsal örgütlü kurumlara büyük sorumluluklar düşmektedir. Çünkü bu grev ve direniş gelecek kavgasıdır. Demire şekil verenler, çeliğe su verenler kazanırsa tüm işçi ve emekçiler, ezilenler kazanmış olacaktır.

H.Karşıyakalı